ARAŞTIRMA |
1. |
Artan Sezaryen Oranlarını Nasıl Azaltabiliriz? 3 Yıllık Sezaryen verilerimiz eşliğinde değerlendirme.
How can we reduce the increasing primary cesarean rates? Evaluation of our 3-year data of cesarean sections.
doi: 10.5222/iksst.2015.097 Sayfalar 97 - 102
Ömer Erkan Yapça, İbrahim Karaca, Tuba Çatma
GİRİŞ ve AMAÇ: AMAÇ: Çalışmamızda yıllara göre sezaryen oranları ve endikasyonlarımız ile sezaryan oranlarının azaltılması özelliklede primer sezaryen oranlarının azaltılabilmesi için yapabileceklerimizi litaratür bilgileri eşliğinde tartışmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YÖNTEMLER: Kliniğimizde Ocak 2011 ile Aralık 2013 tarihleri arasında doğum yapan hastaların dosyaları retrospektif olarak inelenmiştir.
BULGULAR: Hastanemizde üç yıllık sürede 3184 doğum gerçekleşmiştir. Doğumların 2333 tanesi vajinal doğum, 851 tanesi sezaryen doğum ile gerçekleşmiştir.Üçyıllık sezaryen oranımız 851(%26.7), 2011’de 185(%24), 2012’de 326(%24), 2013’de 340(%32) hastanın sezaryen ile doğumu gerçekleştirilmiştir. En sık tespit edilen sezaryen endikasyonu 516(%60.6) ile eski sezaryen olmuştur. Primer sezaryen oranı ise üç yılda 335(%10.5) ile ülkemiz ortalamasının altında bulunmuştur ve kliniğimizde azalma eğilimindedir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SONUÇ: Hastanemiz sezaryen oranları ülkemiz ortalamasının altında olup artma eğilimi göstermekle birlikte, primer sezaryen oranımız ülkemiz ve özellikle Yozgat yöresi oranlarının çok altındadır ve azalma eğilimindedir.
Anahtar Kelimeler: Sezaryen Doğum, Indications, Sezaryen Oranı. |
|
2. |
İnguinal Herni Nedeni İle Opere Edilen Hastalarda Postoperatif Analjezi Sağlamak İçin Yara Yerine İnfiltre Edilen Bupivakain ve Levobupivakainin Karşılaştırılması
Comparison of The Postoperative Analgesic Effects of Wound Infiltration with Bupivacaine and Levobupivacaine in Patients Undergoing Inguinal Hernia Surgery
doi: 10.5222/iksst.2015.103 Sayfalar 103 - 110
Başak Kutluyurdu, Serdar Demirgan, Abdullah Tolga Şitilci, Tolga Totoz, Mustafa Ferhat Çolak, Mehmet Salih Sevdi, Sezen Kumaş Solak, Emine Tozan, Ebru Burcu Demirgan
AMAÇ: Çalışmamızın amacı; inguinal herni operasyonu geçirecek hastaların cilt altına yerleştirilen infiltrasyon kataterinden verilen bupivakain ve levobupivakain infiltrasyonunun, kontrol grubu ile karşılaştırarak postoperatif ağrı, analjezik tüketimi, yan etkiler ve hasta memnuniyeti üzerine etkinliğinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEMLER: Randomize, prospektif olarak planlanan çalışmada, inguinal herni operasyonu geçirecek 60 hasta çalışma kapsamına alındı. Standart genel anestezi protokolü uygulanan hastalara, operasyonun sonunda cerrah tarafından cilt altına epidural kateter yerleştirildi. Grup 1 (n=20)’ e epidural kateterden % 0,25 bupivakain, 20 mg (8 ml) bolus yapıldıktan sonra 17,5 mg (7 ml)/ saat hızında hasta kontrollü analjezi ( HKA ) cihazı kullanılarak 24 saat süre ile infüzyon yapıldı. Grup 2 (n=20)’ ye epidural kateterden % 0,25 levobupivakain, 20 mg (8 ml) bolus yapıldıktan sonra 17,5 mg (7 ml)/ saat hızında HKA cihazı kullanılarak 24 saat süre ile infüzyon yapıldı. Grup 3 (n=20)’ e epidural kateterden % 0,9 sodyum klorür 8 ml bolus yapıldıktan sonra 7 ml/ saat hızında HKA cihazı kullanılarak 24 saat süre ile infüzyon uygulandı.
Postoperatif ağrı değerlendirilmesinde; ağrının sıfırdan beşe kadar derecelendirilmiş yüz ifadeleriyle tarif edildiği ve gülen yüzün sıfır puan yani ağrı yok olarak, ağlayan yüzün beş puan yani çok şiddetli ağrı olarak tanımlandığı Wong Baker Ağrı Skalası ( WBAS ) kullanıldı. Postoperatif 0, 2, 4, 6,12 ve 24. saatlerde hareketsiz ve hareketli WBAS değerleri, yan etkiler, ek analjezik tüketimi kaydedildi. Yirmidört saat sonunda hasta memnuniyeti ve tavsiyesi sorgulandı.
BULGULAR: WBAS değerleri 0. saatte Grup 2’ de anlamlı derecede düşük bulundu. Postoperatif 2, 4, 6, 12 ve 24. saat WBAS değerleri Grup 3’ de anlamlı derecede yüksek bulundu.
Hareketli WBAS değerleri Grup 3’ de diğer gruplara göre yüksek olup, bu fark 4, 6,12 ve 24. saatlerde anlamlı derecede yüksek bulundu. Grup 1 ve Grup 2’ de ise 4, 6, 12. saatlerde bir fark gözlenmezken, 24. saatte Grup 2’ nin hareketli WBAS değeri Grup 1’ den yüksek olarak bulundu.
Gruplara göre olguların yan etki dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı.
Ek analjezik tüketimi Grup 3’ te istatistiksel açıdan anlamlı derecede yüksek bulundu. Grup 1 ve Grup 2’ de anlamlı farklılık bulunmadı.
Hasta memnuniyeti açısından karşılaştırıldıklarında Grup 3’ ün memnuniyet skoru diğer gruplardan anlamlı derecede düşük bulundu. Aynı şekilde tavsiye skoru olarak da Grup 3 anlamlı şekilde düşük bulunurken, Grup 1 ve Grup 2 arasında anlamlı fark bulunmadı.
SONUÇ: Sonuç olarak, inguinal herni operasyonu geçiren hastalara cilt altına yerleştirilen infiltrasyon kataterinden bupivakain ve levobupivakain infiltrasyonu, kontrol grubuna göre daha etkin bir postoperatif analjezi sağlamaktadır. Ancak iki ilacın birbirine üstünlüğü gösterilememiştir.
Anahtar Kelimeler: Bupivakain, levobupivakain, infiltrasyon anestezisi, postoperatif analjezi, inguinal herni. |
|
3. |
Özefagus Atrezili Hastaların Anestezik Yönetimi
The Anesthetic Management of Esophagial Atresia
doi: 10.5222/iksst.2015.111 Sayfalar 111 - 115
Melike Korkmaz Toker, Aykan Gülleroğlu, Ayşegül Karabay, Hasan Hüseyin Kılıç, Seyithan Özaydın, Yavuz Demiraran
GİRİŞ ve AMAÇ: AMAÇ: Özefagus atrezisi (ÖA) ve/veya Trakeoözefajial fistül (TÖF) özefagusun en sık görülen doğumsal anomalisidir. Preterm yenidoğanın solunum sorunları ve diğer komorbiditeler anestezi yönetimini zora sokmaktadır. Bu çalışmanın amacı özefagus atrezisi nedeniyle primer onarım ameliyatı yapılan 30 vakanın geriye yönelik anestezi kayıtlarının incelenerek anesteziyle ilgili karşılaşılan sorunlarla bu vakaların anestezik yönetimini ortaya koymaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YÖNTEMLER: Özefagus atrezisi ve/veya trakeoözefajial fistül nedeniyle Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2009-2014 yılları arasında düzeltme ameliyatına alınan 30 vakanın tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 30 hastanın 16’sı kız 14’ü erkekti. Ortalama doğum haftası 36,2 ± 1.39 iken ortalama doğum kilosu 2316,2 gr.’dı. Hastaların lezyonunun anatomik sınıflandırılmasında %50’sinin ösofagus atrezisi ve distal trekeoözofajial fistülü bulunmaktaydı. %50’sinde kardiyak anomalilerden anal atreziye kadar değişkenlik gösteren belirgin komorbiditeler mevcuttu. Özofagus atrezisi primer onarım ve TÖF ligasyonu doğumdan sonra ortalama 6. günde yapılmıştı. Hastaların 5 tanesi (%16,6) zor havayoluna bağlı uyanık entübe edilirken, 8 tanesinde (%26,6) yine zor havayoluna bağlı olarak süksinilkolin kullanılmıştı. 13 hastada (%43,3) ventilasyon güçlüğü ile karşılaşılmıştı. Bu serideki hastaların ortalama anestezi alma süreleri 90,5 ± 46 dakikadır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SONUÇ: Yenidoğan anestezisi ile ilgilenen bir anesteziyolog, özefagus atrezisi onarımı yapılan torasik cerrahi sırasında birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu çalışma ventilasyon ve kas gevşetici kullanımı stratejileri ile ilgili farklı anestezistler tarafından uygulanan farklı teknikleri sunmaktadır. Tekniklerin etkinliğini değerlendirmek üzere çok daha büyük popülasyonlarda prospektif çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Özefagus Atrezisi, Trakeoözefajial Fistül, Zor Havayolu, Ventilasyon güçlükleri |
|
4. |
Histerektomi klinik endikasyonlarının, histopatolojik tanılarının ve operasyon şeklinin değerlendirilmesi; 3. Basamak referans merkez deneyimi
The evaluation of clinical indications, histopathologic findings and operation routes for hysterectomy; A tertiary referral center experience
doi: 10.5222/iksst.2015.116 Sayfalar 116 - 120
Kerem Doğa Seçkin, Mehmet Fatih Karslı, Burak Yücel, Meriç Kabakçı, Pınar Kadiroğulları, Sibel Aslan Barut, Nermin Gündüz, Gökhan Yıldırım
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı benign nedenlerle histerektomi yapılmış olan hastalara hangi endikasyonlarla operasyonun yapıldığı ve histopatolojisinde hangi sonuçlarla karşılaşıldığının incelenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız, 2012 ve 2015 tarihleri arasında 3. Basamak referans merkez olan hastanemize beningn nedenlerle histerektomi yapılması nedeniyle yatırılmış olan 828 hastanın dosyalarının retrospektif olarak taranmasıyla oluşturulmuştur. Bu çalışma grubunda olan hastaların yaş, gravida, parite, vücut kitle indeksi, preoperatif hemoglobin (Hg) düzeyi gibi demografik özelliklerine bakılmıştır. Ayrıca hastalara hangi klinik endikasyonun verildiği, hangi operasyonun yapıldığı (vajinal, abdominal ya da laparoskopik histerektomi) ve histopatolojik tanılar açısından değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya 828 Histerektomi olgusu dahil edilmiş, bu hastaların yaş ortalaması 48,1 yıl, gravida 4.46, parite 3.38, vücut kitle indeksi 28,5 kg/m2, preoperatif hg ortalamaları 11,1 gr/dl olarak hesaplanmıştır. Bu hastalara yapılan operasyonlar; 126 vajinal, 559 abdominal, 143 total laparoskopik histerektomi (TLH) şeklindeydi. En sık klinik endikasyon miyoma uteri (n=539/ %65,2) daha sonra sırasıyla uterin prolapsus (n=126/ %15,2), tedaviye dirençli menometroraji (n=104/ %12,6), endometriyal hiperplazi (n=40/ %4,8) olarak tespit edildi. Histerektomi materyallerinin histopatolojik incelemesinde ise hastaların 494’inde leiomyoma (%59,7), 239’unda adenomyozis (%28,9), 60’ında atrofik endometrium (%7,2), 22’sinde endometrial hiperplazi (%2,7) olduğu izlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Son yıllara ait çok sayıda hastanın tarandığı çalışmamızda histerektomi için klinik endikasyonu hala sıklıkla miyoma uteri oluşturmakta ve histopatolojik tanılarda ilk sırayı myoma uteri almaktadır. Yapılan operasyon şeklinin ise güncel yaklaşımlara uygun olarak TLH yönünde hızla arttığı görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: histerektomi, histopataloji, miyoma uteri |
|
5. |
Öğrenme Eğrisinin Başında Ultrasonografi Eşliğinde İnfraklavikuler Blok Uygulamalarımız
Our Ultrasound Guided Infraclavicular Block Practice in the Early Stages of Learning Curve
doi: 10.5222/iksst.2015.121 Sayfalar 121 - 126
Osman Esen, Mehmet Yılmaz, Elif Atar Gaygusuz, Sema Öncül
GİRİŞ ve AMAÇ: İnfraklaviküler blok üst ekstremite cerrahisinde sıklıkla uygulanmaktadır. Son yıllarda periferik sinir bloklarında sinir stimülatörü olmadan ultrasonografi kullanımı giderek yaygınlaşmakta ve uygulayıcıların bu konudaki deneyimleri artmaktadır. Çalışmamızda ilk deneyimlerimizi ve sonuçlarımızı sunmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada ultrasonografi eşliğinde infraklavikuler brakial blok uygulanarak el, bilek ve önkol cerrahisi yapılan 79 hastanın dosya ve bilgisayar kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, klinik tanıları, operasyonun acil veya elektif olduğu, kullanılan lokal anestezik tür, doz ve volümü, blok başarısı, premedikasyon durumu ve komplikasyonlar yönünden incelendi.
BULGULAR: Olguların 33’ünün acil, 46’sının elektif olduğu görüldü. Hastaların 11’ine premedikasyon uygulanmadığı, 68 hastaya ise premedikasyon olarak 1-4 mg aralığında midazolam uygulandığı tespit edildi. Lokal anestezik olarak tüm hastalara %0.5’lik bupivakain + %2’lik lidokain anestezik karışımından en sık 30 ml (44 hastaya) olmak üzere 20-40 ml aralığında uygulandığı görüldü. Yapılan işleminden 75 (% 94,9)’i başarılı olup, 4 (% 5,1) hastada ise başarısız blok tespit edildi. İki subklaviyan arter ponksiyonu, dört subklaviyan ven ponksiyonu ve bir pnömotoraks olmak üzere toplam 7 (% 8,9) hastada komplikasyon gözlendi. Hastalardan hiçbirinde lokal anestezik toksititesi, nörolojik komplikasyon ve ilaç alerjisi gözlenmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Üst ekstremite cerrahisi için uygulanan brakial pleksus blokajı yeterli anestezi ve analjezi sağlamaktadır. Ultrasonografi kullanımı infraklavikuler blok işlemlerinde başarı oranını yükseltmekte ve ilişkili komplikasyonları azaltmaktadır. Ultrasonografi rehberliğinde infraklavikuler bloğun tecrübeli ellerde olduğu gibi öğrenme eğrisinin başında olan anestezistler tarafından da yüksek bir başarıyla uygulanabileceğini kanaatini taşıyoruz.
Anahtar Kelimeler: infraklavikuler blok, ultrasonografi, rejyonal anestezi |
|
OLGU SUNUMU |
6. |
Göz ardı Edilen Bir Akut Batın Nedeni: Alt Lob Pnömonisi
An Ignored Disease as a Cause of Acute Abdomen: Lower Lobe Pneumonia
doi: 10.5222/iksst.2015.127 Sayfalar 127 - 129
Mehmet Tekin, Çapan Konca, Habip Almış, İbrahim Hakan Bucak, Mehmet Turğut
Giriş: Alt lob pnömonisinin akut batın tablosuna neden olabileceği bilinmekle beraber solunum sistemi ile ilgili yakınma ya da bulgu olmadığı zaman kolayca göz ardı edilebilmektedir.
Olgu sunumu: Dokuz yaşında erkek hasta şiddetli karın ağrısı ve hafif ateş yakınmaları ile acil servisimize başvurdu. Hastanın yakınmalarının dört gün önce başladığı ve bu nedenle iki kez acil servise başvurduğu öğrenildi. Fizik muayenede defans ve rebound saptandı ancak batın ultrasonografisi normal bulundu. Çocuk cerrahisi tarafından da akut batın olarak değerlendirilen hasta gözlem amacıyla çocuk servisine yatırıldı. Serviste yapılan ayrıntılı fizik muayenesinde sol akciğerde tuber sufl duyulan hastaya, yakınmalarının başlangıcından dört gün sonra alt lob pnömonisi tanısı konuldu.
Sonuç: Bu olgu akut batın tablosu ile başvuran hastalarda dikkatli bir şekilde yapılmış fizik muayenenin, alt lob pnömonileri gibi karın dışı patolojilere tanı konulmasındaki önemini vurgulamak amacıyla sunuldu.
Anahtar Kelimeler: akut batın, fizik muayene, lober pnömoni |
|
7. |
Genç olguda genel durum bozukluğu ve bilinç durum değişikliği: Bonzai
Altered mental status and general condition disorder in young case: Bonsai
doi: 10.5222/iksst.2015.130 Sayfalar 130 - 132
Hakan Ateş, Recai Dağlı, Nazan Kocaoğlu, İsmail Doğan Konuk
Yoğun bakım ünitelerinde takip ve tedavi edilen olguların bir kısmını bilinç durum değişiklikleri oluşturmaktadır. Bilinç durum değişikliği; alkol intoksikasyonu, endokrin bozukluklar, travma, serebro vasküler problemler, zehirlenmeler vb. gibi birçok nedene bağlı olabilir. Sentetik kannabinoid reseptör agonistlerinin elde edilmesi oldukça kolay ve ucuz olması nedeniyle son yıllarda genç yaş gurubu insan popülasyonunda kullanımı oldukça yaygınlaşmaktadır. Bu ajanlar esrar benzeri psikoaktif etkiler oluşturmaktadır. Kullanım sonrası değişken semptomlarla sağlık kuruluşlarına başvurulabilir. Biz de bonzai kullanımı sonrası bilinç durum değişikliği nedeniyle yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavi ettiğimiz olguyu paylaştık.
Anahtar Kelimeler: Bonzai, bilinç durum değişikliği |
|
8. |
Genel Anestezi Riski Yüksek Olguda Deksmedetomidin ile Uyanık Kraniyotomi
Dexmedetomidine Sedation in a High-risk Patient During Awake Craniotomy
doi: 10.5222/iksst.2015.133 Sayfalar 133 - 136
Mehmet Yılmaz, Osman Esen, Mehmet Hamdi Aytekin, Soner Şahin, Duygu Akalın Oysu
Kraniyotomiler çoğunlukla genel anestezi altında yapılmakla birlikte, konuşma ve motor aktivitelerden sorumlu beyin bölgelerindeki tümör, vasküler lezyon ve nöbet odaklarının lokalizasyonu ve rezeksiyonu için uyanık kraniyotomi tercih edilmektedir
İntrakraniyal kitle nedeniyle tümör eksizyonu planlanan elli beş yaşındaki erkek hasta preoperatif değerlendirildi. Sağ akciğer ana bronşa kitle basısı nedeniyle sağ akciğerde total atelektazi saptandı. Hastaya genel anestezi uygulaması yüksek risk taşıdığından genel anestezi yerine deksmedetomidin ve remifentanil infüzyonu uygulanarak uyanık kraniyotomi yöntemiyle tümör eksize edildi.
Uyanık kraniyotomi operasyon esnasında nörofizyolojik test ve nörolojik muayene yapılabilmesi için uygulanır. Ayrıca genel anestezinin hasta için yüksek riskli olduğu durumlarda da tercih edilebileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: uyanık kraniyotomi, deksmedetomidin, anestezi |
|
9. |
Miller Fisher sendromu: İki olgu sunumu
Miller Fisher Syndrome: Two case report
doi: 10.5222/iksst.2015.137 Sayfalar 137 - 139
Selcen Yaroğlu Kazancı, Gülseren Arslan
Miller-Fisher sendromu, Guillain-Barre sendromunun nadir görülen bir şekli olup 2-3 hafta içerisinde geçirilmiş gastroenterit veya üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben ortaya çıkan eksternal oftalmopleji, arefleksi ve ataksi ile karakterizedir. Miller-Fisher sendromu genellikle kendi kendini sınırlayarak 8-10 hafta içerisinde iyileşme gösteren bir hastalık olmakla beraber nadiren tekrarlayıcı Miller-Fisher sendromu olgularından da bahsedilmektedir. Bu yazıda hastanemize bir hafta arayla başvuran iki Miller-Fisher sendromu olgusu sunularak Guillain-Barre sendromunun nadir görülen bir formu olan Miller-Fisher sendromunun hatırlanması amaçlandı. Vakaların birinde Guillain-Barre sendromunda nadiren görülen idrar ve gaita inkontinansının gözlenmiş olması da literatürde daha önce tanımlanmamış olan otonomik sinir tutulumunun Miller-Fisher sendromuna da eşlik edebileceği fikrini uyandırmıştır.
Anahtar Kelimeler: Miller-Fisher sendromu, ataksi, oftalmopleji, arefleksi |
|
10. |
Lineer Skleroderma: Nasıl Tedavi Edelim?
Linear Scleroderma: How Should We Treat?
doi: 10.5222/iksst.2015.140 Sayfalar 140 - 143
Ebru Şahin, Ayşegül Şahinsev, Betül İlhan Bayram, Ozan Özkaya
Juvenil lokalize skleroderma genellikle deri ve deri altı dokuya sınırlı benign ve kendini sınırlayan bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, hastalığın seyri tahmin edilemez ve ciddi fonksiyonel ve kozmetik sorunlara neden olabilir. Deri ve deri altında yoğun skleroz, belirgin eklem kontraktürü ve deformitelere yol açabilir. Bu olguda lineer skleroderma tanısı alan 14 yaşındaki kız hastanın klinik bulguları ve tedavisi literatür incelemeleri eşliğinde sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Lokalize skleroderma, Morfea, Fasiyal Asimetri |
|
11. |
Ciddi bir ilaç reaksiyonu: Serotonin sendromu
Serious drug reaction: Serotonin syndrome
doi: 10.5222/iksst.2015.144 Sayfalar 144 - 146
Ozan Koçak, Coşkun Yarar, Kürşat Bora Çarman, İlhan Işık
Serotonin sendromu serotonerjik etkili ilaçların tek başına veya birlikte kullanılmaları sonucu beyinde serotonin aktivitesinin artması sonucu gelişen bir ilaç ilişkili toksik tablodur.
Bilinç değişikliği, otonomik instabilite ve nöromusküler anormallikler ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Biz serotonerjik etkili ilaçların birlikte kullanımı sonucu 16 yaşındaki bir erkek çocukta gelişen serotonerjik sendrom vakasını sunmak istiyoruz.
Anahtar Kelimeler: Serotonin, yan etki, bilinç değişikliği, nöbet |
|
12. |
Tetanoz Aşısı Sonrası Gelişen Reaktif Artrit Olgusu
A Case of Reactive Arthritis Developed After Tetanus Vaccine
doi: 10.5222/iksst.2015.147 Sayfalar 147 - 149
Fatma Nur Kesiktas, Mucahit Yemisen, Kerem Gün, Murat Uludağ, Bahar Dernek
Giriş: Reaktif artrit (ReA) spondiloartropatiler grubunda yer alır. Bazı ReA olguları aşılamadan sonra ortaya çıkabilir. Bu yazıda tetanoz aşılaması sonrasında gelişen bir olgu anlatılmıştır.
Olgu: 29 yaşında kadın tetanoz aşısı uygulanmasının 2.gününde sağ ayak bileği şişliği ile fiziksel tıp ve rehabilitasyon kliniğine başvurdu. Akut faz reaktanları yüksek bulunan hastaya artrit için nonsteroid antienflamatuar ilaçlar ve steroid verildi ve hasta 6 ay izlendi.
Bulgular: Medikal tedavi iki ay verildi. Streoid kullanımının 3.haftasında hastanın ayak bileği normaldi. 6.ay sonunda hastalık tekrarlamadı.
Sonuç: Tetanoz aşısı sonrası ReA görülmesi nadirdir. Hastalar tetanoz aşısı sonrasında bilgilendirilmeli ve izlenmelidir.
Anahtar Kelimeler: Reaktif artrit, aşılama, tetanoz, spondiloartropati, steroid |
|
13. |
Pansitopeniyle başvuran B12 vitamini eksikliği olan bir süt çocuğu
Pancytopenia an infant presenting with vitamin B12 deficiency
doi: 10.5222/iksst.2015.150 Sayfalar 150 - 152
Kamuran Karaman, Hatice Tuba Akbayram, Sinan Akbayram, Mesut Garipardıç, Ahmet Fayik Öner
B12 vitamini, hayvansal gıdalarda bulunan ve insanlar için esansiyel olan bir vitamindir. Gebelikte anneden bebeğe aktif olarak geçer. Bu yazıda, pansitopeni ile birlikte seyreden bir megaloblastik anemi olgusu sunuldu. On aylık erkek, halsizlik, beslenmede güçlük, kusma ve solukluk yakınmalarıyla başvurdu. Tetkiklerinde hemoglobini 4,7 g/dl, lökosit sayısı 2900/mm3, trombosit sayısı 50000 mm3 olarak saptandı. Kemik iliği değerlendirilmesinde megaloblastik değişiklikler saptandı, çalışılan B12 vitamini düzeyi 85 pg/mL saptandı. Mevcut tetkikleri ve klinik tablosuyla hastaya megaloblastik anemi tanısı konulup hidroksikobalamin başlandı. Takiplerinde ikinci haftasında klinik ve tetkiklerinde belirgin düzelme sağlandı. Bu olgu sunumunda gebelikleri sırasında yetersiz hayvansal protein ile beslenen annelere gebelik ve emzirme döneminde B12 vitamini desteği yapılmasının yararlı olacağı ve böylelikle süt çocuğu döneminde B12 vitamini eksikliğinin önüne geçilebileceğini vurgulamaktayız.
Anahtar Kelimeler: B12 vitamini eksikliği, süt çocuğu, pansitopeni. |
|