Menoraji Tedavisinde Kullanılan Oral Lynestranol ile Levonorgestrel Salgılayan Rahim İçi Sistemin Biyokimyasal Etkilerinin Karşılaştırılması 10(1):3-7, 2004
|
İbrahim POLAT, Selda ATAR, Erdinç ATEŞ, Altan CEBECİ, Züheyla GENÇ, Ceyhun NUMANOĞLU, Nihan ÖZCAN, Yavuz CEYLAN
|
|
Levonorgestrel salgılayan intrauterin sistem ile oral kullanılan lynestranolün, menoraji olgularında kanda olan biyokimyasal değişimlerin karşılaştırılması.
Bu çalışma, anormal uterin kanama şikayeti ile hastanemiz kadın hastalıkları polikliniğine başvuran ve menoraji tespit edilen 58 hastayı kapsamaktadır. Birinci grupta 30 olguya günlük 20 mikrogram levonorgestrel salınımlı rahim içi sistem (LNG-İUS, Mirena® ScheringAG) uygulandı. İkinci gruptaki 28 hastaya, adetin 5-25 günleri arasında oral lynestranol 5 mg 2x1 (Orgametril® Organon) verildi. Oral tedavi veya intrauterin sistem uygulanmadan önce, tedavinin üçüncü ve altıncı aylarında biyokimyasal tetkik için bütün hastalardan kan alındı. Akş, üre, karaciğer enzimleri, kan lipidleri, FSH, LH, E, PRL tetkikleri yapıldı. Her iki tedavinin tetkik sonuçları karşılaştırıldı.
LNG-İUS grubunda üçüncü ay sonunda total kolesterol ve HDL-kolesterol, altıncı ayda HDL-kolesterol lynestranol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunurken; lynestranol grubunda üçüncü ayda SGPT, altıncı ayda SGPT ve SGOT diğer gruba göre anlamlı olarak yüksek bulundu.
LNG-İUS'nin etkisini lokal olarak gösterdiği ve sistemik etkisinin fazla olmadığı, lynestranolün karaciğer enzimleri üzerine hafif de olsa etkisinin olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar kelimeler: LNG-İUS, oral lynestranol, biyokimyasal etki
|
Erken Membran Rüptürü Tanısında Servikovajinal Kreatinin Değerlerinin Yeri, 10(1):8-10, 2004
|
Ateş KARATEKE, Ayşe GÜRBÜZ, Murat MENGÜLLÜOĞLU, Mehmet ÖZTÜRKMEN, Ali GEDİKBAŞI
|
|
Tanının kesinleştirilemediği erken membran rüptür olgularında servikovajinal kreatinin ölçümünün tanıdaki yerini belirlemek.
Erken membran rüptürü olan 55 olgu çalışma grubunu, gebeliğinde komplikasyon tespit edilmemiş 38 olgu, kontrol grubunu oluşturdu. Servikovajinal kreatinin ölçümü her iki grupta da yapıldı. İstatistiki analizde student t test ve x2 analizi kullanıldı.
Ortalama kreatinin seviyesi çalışma ve kontrol grubunda sırasıyla % 0.7±0.55 mg ve % 0.1±0.0 % mg olarak geldi (p<0.05). Servikovajinal kreatinin eşik değer değeri % 0.2 mg olarak kabul edildiğinde sensitivite, spesifite, pozitif prediktivitesi ve negatif prediktivitesi % 100 olarak belirlendi.
Tanının kesinleştirilemediği erken membran rüptürü olgularında servikovajinal kreatinin çalışılması, tanının doğrulanmasında ileri derecede yararlı olacak gibi gözükmektedir.
Anahtar kelimeler: Erken membran rüptürü, servikovajinal kreatinin
|
Postpartum Rahim İçi Araç Uygulaması ve Sonuçları, 10(1):11-13, 2004
|
Sinan KÜÇÜK, Halil Yalçın YANIK, Nurgül ÇELİKASLAN ULUSOY, Neslihan YEREBASMAZ, Nihan ÖZCAN, Hasan Cemal ARK
|
|
Bu çalışmanın amacı postpartum yerleştirilen bakırlı RİA'ların performansını, yan etkilerini incelemek. Plasentanın doğumunu izleyen 30 dk içinde 250 vakaya Copper T 380 A bakırlı RİA uygulandı. Birinci, üçüncü ve altıncı ay sonunda yöntemin başarısı ve yan etkileri değerlendirildi.
Birinci ay sonunda yönteme devam oranı % 86, üçüncü ay sonunda % 80, altıncı ay sonunda % 78 bulundu. Yönteme devamı etkileyen en önemli unsur olan atılma, birinci ay sonunda % 12.8, üçüncü ay sonunda % 15.2, altıncı ay sonunda yine % 15.2 bulundu. Puerperal infeksiyon ve kanama sorunları interval uygulamalarla uyumlu bulundu. İstenmeyen gebelik ve uygulama sırasında uterin perforasyon olmadı.
İstenmeyen gebelik, perforasyon olmaması, infeksiyon oranları ve kanama sorunlarının interval uygulamalarla benzerlik göstermesi yöntemin güvenli olduğunu düşündürmekte. Düşme oranlarları literatür verileri ile uyumlu, interval yerleştirmeye göre yüksek bulundu.
Anahtar kelimeler: Postpartum kontrasepsiyon, RİA, Bakırlı RİA
|
Vazektominin Güvenilirlik ve Etkinliği: 129 Vazektomi Vakasının Değerlendirilmesi, 10(1):14-15, 2004
|
Halil Yalçın YANIK, Cihan MUTAF, Özgür AKBAYIR, Sinan KÜÇÜK, Kahraman ÜLKER, Türkan TÜRKAY
|
|
SSK Bakırköy Doğumevi Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim Hastanesi Aile Planlaması Polikliniği'nde Mart 1997-Ocak 2001 tarihleri arasında uygulanan 129 vazektomi vakasında elde edilen sonuçların kontraseptif etki ve komplikasyonlar açısından değerlendirilmesi.
SSK Bakırköy Doğumevi Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim Hastanesi Aile Planlaması Polikliniği'ne gelen ve vazektomi isteminde bulunan 129 vakaya vazektomi uygulanması ve hastaların prospektif olarak kontraseptif etki ve komplikasyonlar açısından değerlendirilmesi.
Çalışmamıza katılan 129 vakada kontraseptif metod açı-sından başarısızlık izlenmedi. Çalışmada incelenen 129 kişinin %98.4 (n=127)'ünde komplikasyon gelişmedi. Toplam komplikasyon %1.6 (n=2) vakada izlendi.
Yapılan çalışmada vazektominin kontrasepsiyon metodu olarak oldukça etkin olduğu ve yok denecek kadar komplikasyonlarla beraber olduğu gözlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Vazektomi, etkinlik, komplikasyon
|
Adneksiyal Kitlelere Doppler Ultrasonografi Verileri ile Yaklaşım, 10(1):16-19, 2004
|
Umur KUYUMCUOĞLU, Ali GEDİKBAŞI, Mehmet ÖZTÜRKMEN, Murat MENGÜLLÜOĞLU
|
|
Optimal preoperatif hazırlık ve takiben minimal invazif operasyon için, adneksiyal kitlesi tespit edilen hastalarda doppler USG verileri doğrultusunda tanısal yaklaşım.
01/01/1997 ve 31/08/2001 tarihleri arasında Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde adneksiyal kitle tanısı ile opere edilen 149 hastanın retrospektif olarak, preoperatif doppler USG verileri, Ri 0,5 ve 0,4 alınarak, histopatolojik sonuçlar ile karşılaştırılmış ve optimal yaklaşım konusu değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Her iki değerlendirmede sensitivite aynı sonucu vermiştir: % 75; eşik değer Ri: 0,4 olarak çalışılan olgularda spesifite daha anlamlı sonuç vermiştir. Ri: 0,4 için spesifite % 94,89; Ri: 0,5 için de % 92,7 elde edilmiştir.
Ri: 0,4 ile çalışılan olgularda spesifite için daha iyi sonuçlar alınmış olacağından, benign hasta grubunda, daha doğru tanının yanı sıra laparoskopi gibi daha az invazif işlemler ile müdahale olanağı doğacaktır.
Anahtar kelimeler: Adneksiyal kitle, Doppler USG
|
Pediatrik Ürolojide Fekal İnkontinans ve Antegrad Kontinans Enemanın Yeri, 10(1):20-25, 2004
|
Selçuk YÜCEL, İ. Orkunt AYAZ, Mehmet BAYKARA
|
|
Çocuk hasta popülasyonunda ciddi bağırsak fonksiyon bozuklukları, önemli ürolojik rahatsızlıklara sıklıkla eşlik eder. Diet değişikliği, tuvalet eğitimi, laksatifler, kathartikler ve enemalara yanıt vermeyen fekal inkontinans ile başa çıkmada, kontinan çekostomi üzerinden uygulanacak antegrad kontinans enema tedavisi uygun bir seçenektir. Bir çok seride bu teknik, kabul edilebilir komplikasyon yüzdesi ve % 60 ile % 80 arasında kontinans başarısı ile çocuk ve ailenin tatminini sağlamaktadır. Hiçbir hastaya tam bir bağırsak fonksiyonları değerlendirilmesi yapılmadan alt üriner sistem rekonstruktif cerrahisi yapılmamalı ve eğer mümkünse üriner sistem cerrahisi ile eş zamanlı antegrad kontinans enema cerrahisi uygulanmalıdır. Cerrahi öncesi ve sonrası çocuk ve aile çok iyi bilgilendirilmeli ve özenle takip edilmelidir.
Anahtar kelimeler: Fekal inkontinans, antegrad kontinans enema
|
Kronik Böbrek Yetersizliği Olan Olgularımızın Değerlendirilmesi, 10(1):26-29, 2004
|
Nur CANPOLAT, Pınar TURHAN, Aysel KIYAK, Belgin AKTAŞ, Nuray AYAZ, Gönül AYDOĞAN
|
|
Hastanemiz Çocuk Nefroloji Kliniğinde KBY tanısı ile izlenen olguların başvuru bulguları, primer böbrek hastalıkları ve prognozlarının retrospektif olarak değerlendirilmesi amacı ile bu çalışma planlandı.
Çalışmamızda Nisan 1996 ve Nisan 2004 tarihleri arasında kliniğimizde izlenen 46'sı (% 60,5) kız, 30'u (% 39,5) erkek toplam 76 KBY'li hasta incelendi. Olgularımızın yaş ortalaması 11,83±4,82 yıl (2 ay-19 yıl) olup, KBY tanısı aldıkları sıradaki yaş ortalaması ise 7,66±4,61 yıl (2 ay-14 yıl)'dı. KBY tanısı, glomerüler filtrasyon hızı (GFR)'nin en az 3 ay süre ile 75 ml/dk/1,73m2'nin altında olması ve uyumlu klinik, laboratuvar ve radyolojik bulguların saptanması ile kondu. Olgularımızın tanı sırasındaki GFR ortalaması 30,35±18,49 (4-68) ml/dk/1,73m2 olup, bunların 9'u (% 12) son dönem böbrek yetmezliğindeydi. Başvuru sırasında en sık saptanan bulgular, % 41 hipertansiyon, % 38 büyüme gelişme geriliği, % 37 üriner enfeksiyon, % 22 ödem ve % 43 diğer üriner semptomlardı. Çalışma grubumuzda KBY'ye neden olan primer böbrek hastalıkları içinde en sık reflü nefropatisi (% 44,7) saptandı. Daha sonra sırası ile, % 21 glomerülonefritler, % 9,2 kollajen-vasküler nefropatiler, % 6,6 üriner malformasyonlar, % 6,6 herediter nefropatiler ve % 5.2 diğer nedenler saptandı. Beş olgumuzda (% 6,6) etyoloji tespit edilemedi. KBY'li olgularımızın 14'ü (% 18.4) periton diyalizinde, 10'u (% 13.1) hemodiyaliz programında izlenmekte olup, 4'ü (% 5.3) transplante olmuş, 10'u (% 13,1) exitus olmuş ve 6'sı (% 7,9) izlemden çıkmıştır. Geriye kalan 32 olgu halen poliklinik izleminde olup, toplam 14 olgu (% 18,4) çeşitli nedenlerle başka merkezlerden izlenmektedir.
Sonuç olarak, kronik böbrek yetmezlikli olgularımızın % 44,7'sinde reflü nefropatisini saptamış olmamız, bu hastalığın erken tanı ve tedavisi ile önemli orandaki hastada kronik böbrek yetmezliğinin önlenebileceğini ortaya koymaktadır.
Anahtar kelimeler: Kronik böbrek yetmezliği, çocukluk çağı
|
Tek Başına veya Steroid Sonrası İnterferon Alfa-2A ile Çocuklardaki Kronik Hepatit B'nin Tedavisi, 10(1):30-33, 2004
|
E. Mahir GÜLCAN, Fügen ÇULLU, Tufan KUTLU, Gülşen ÖZBAY, Selim BADUR, Güngör T. TÜMAY
|
|
Karaciğer enzimleri normal olan kronik hepatitli olgularda, interferon alfa tedavisi öncesi steroid kullanımının karaciğer enzimlerini yükselterek tedaviye cevabı olumlu yönde etkilediği çeşitli çalışmalarda öne sürülmüştür. Bu çalışma, karaciğer enzimleri normal olan kronik hepatitli çocuklarda interferon alfa kulanımı öncesi uygulanan steroid tedavisinin yararlı olup olmadığını araştırmak amacıyla yapılmıştır.
Çalışmaya, karaciğer enzimleri normal düzeylerde ve HBV-DNA seviyeleri 1000 pg/ml'nin üzerinde olan çocukluk yaş grubu 37 kronik hepatit B'li olgu alındı. Hastalar 4 haftalık prednizon tedavisini takiben 6 ay interferon alfa-2a (5 mü/m2) tedavisi alanlar (Grup I: 12 olgu), sadece 6 ay interferon alfa-2a tedavisi alanlar (Grup II: 10 olgu) ve tedavisiz izlenen olgular (Grup III: 15 olgu) olmak üzere üç gruba ayrıldı.
Tüm hastalar tedavi bitiminden 12 ay sonra değerlendirildi. Grup I'de prednizon uygulanmasından önce normal olan alanin aminotransferaz düzeylerinin prednizon sonrasında olguların altısında (% 50) yükseldiği gözlendi ve bu olgulardan sadece birinde anti-HBe serokonversiyonu oluştu. Tedavi bitiminden 12 ay sonra grup I, grup II, ve grup III'de HBV-DNA'nın negatifleşmesi sırası ile % 0, % 30, % 27, HBeAg negatifleşmesi % 33, % 40, % 27, Anti-HBe pozitifleşmesi % 33, % 40, % 20, HBsAg negatifleş-mesi % 0, % 20, % 0, Anti-HBs pozitifleşmesi ise % 0, % 10 ve % 0 bulundu. Grup II'de olguların % 30'unda kara-ciğer histolojisinde gerileme, % 20'sinde düzelme saptandı. Prednizolon sonrası IF tedavisi uygulanan olguların dördünde (% 33) karaciğer histolojisinde gerileme sapta-nırken düzelme hiç bir olguda tespit edilmedi.
Bu bulgular, çocukluk çağı kronik hepatit B olgularında interferon alfa-2a öncesi steroid kullanımının, tek başına interferon kullanımına üstünlüğü olmadığını göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Kronik hepatit B, tedavi, prednizon, interferon alfa-2a, çocukluk çağı
|
Çocuklarda Çölyak Hastalığının Değişen Yüzü, 10(1):34-36, 2004
|
E. Mahir GÜLCAN, Zerrin ÖNAL, Elif DOĞANGÜN, Hüseyin ALDEMİR, Erdal ADAL
|
|
Çölyak hastalığı, insanlarda en sık görülen besin kökenli ince bağırsak hastalığıdır. Hastalığın çok sayıda ekstraintestinal bulgusu tanımlanmış ve hastalığın otoimmün bozukluklarla ilişkisi gösterilmiştir. Çalışmamızda çölyak hastalığı tanısı almış yaş ortalamaları 6.9±5.1 yıl olan 13'ü erkek, 16'sı kız 29 hasta araştırıldı. Hastaların 21'i (% 72.5) klasik form (gastrointestinal semptomlar), 8'i (% 27.5) atipik formlar (gastrointestinal sistem dışı semptomlar) ile başvurdu. Atipik formlar olarak yedi hastada kısa boy, bir hastada ise pubertede gecikme vardı. Bazı hastalarda eşlik eden hastalıklar olarak tip I diabet, Hashimato tiroiditi, Turner sendromu, miks gonadal disgenezi, kolelitiazis ve selektif IgA eksikliği saptandı. Çölyak hastalığının klinik bulgularının değiştiği ve hastaların atipik bulgularla başvurabileceği, ayrıca hastalarda eşlik eden hastalıklar görülebileceği sonucuna varıldı.
Anahtar kelimeler: Çölyak hastalığı, atipik formlar, eşlik eden hastalıklar
|
West Sendromlu Vakalarımızın Etyolojik Dağılımı, 10(1):37-41, 2004
|
Nevin HATİPOĞLU, Gülseren ARSLAN, Ender AKSÜYEK, Hüseyin ALDEMİR, Aysel KIYAK, Rengin ŞİRANECİ
|
|
West sendromu (WS) erken çocukluk çağının kötü prognoz gösteren bir epilepsidir. Spazm şeklindeki nöbetlere elektroensefalogramda (EEG) hipsaritmi paterni eşlik eder. Etyolojik olarak idyopatik, kriptojenik ve semptomatik olmak üzere üç gruba ayrılır. Bu çalışmada kliniğimizde WS tanısıyla izlenmekte olan vakaların etyolojik dağılımı retrospektif olarak incelendi. Literatürde de belirtildiği gibi, en sık semptomatik WS vakaları kaydedildi (53 hasta, %85.5). Sınıflamanın doğru yapılabilmesi, uygun inceleme yöntemlerinin kullanılmasıyla mümkün olabilmektedir.
Anahtar kelimeler: West sendromu
|
Kawasaki Hastalığı: Olgu Sunumu, 10(1):42-46, 2004
|
Hasan ÖNAL, Ahmet KÖSE, Zerrin ÖNAL, Teoman AKÇAY, Osman HACIHASANOĞLU, Aysel KIYAK, Hüseyin ALDEMİR
|
|
Kawasaki hastalığı 5 yaşın altında ve özellikle süt çocukluğu döneminde sık olarak görülebilen bir hastalıktır. Hastalık trifazik seyreder. Akut dönemde hastalığın teşhisinin konulması ve tedavisinin yapılması hastalığa bağlı mortalite ve morbiditenin azaltılması açısından önemlidir. Pek çok hastalık ile karışabilmektedir. Teşhis ve tedavinin geç yapılması koroner damarlar başta olamak üzere vücudun hayati damarlarında anevrizma ve stenoz oluşumu şeklinde bir komplikasyona neden olmaktadır.
Olgumuzda tespit edilmiş olan hafif koroner dilatasyonun, hastalığın teşhisinin akut dönemde konulması ve tedavinin yapılması ile regrese olduğu görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Kawasaki hastalığı
|
Bir Olgu Nedeniyle Dermatomiyozit, 10(1):47-48, 2004
|
Hakan GEMİCİ, Pınar TURHAN, Murat PALABIYIK, Hüseyin ALDEMİR, Aysel KIYAK
|
|
Üç yaşında bir kız çocuğu, extremitelerde kas ağrısı ve zayıflığı, yüzde ve extremitelerde döküntü, yorgunluk, kırgınlık, iştahsızlık, yürüyememe şikayetleri ile hastanemize yatırıldı. Hastaya simetrik proximal kas zayıflığı, karakteristik döküntü, kas enzimlerinin artmış serum düzeyi, nekroz ve iltihabi gösteren kas biopsisi bulgularıyla dermatomyozit tanısı kondu. Kortikosteroid tedavisine çok iyi yanıt verdi ve hastalığın tüm belirtileri 5 ay içinde tamamen düzeldi. Bu yayında bu dermatomiyozit olgusunun özellikleri tartışılarak bu nadir hastalıktaki tanısal sorunlar üzerinde durulmuştur.
Anahtar kelimeler: Juvenil dermatomiyosit
|
Familial Hipofosfatemik Raşitizm: Olgu Sunumu, 10(1):51-53, 2004
|
Hüsem HATİPOĞLU, Nevin HATİPOĞLU, Osman PİNÇE, Canan YILDIZ, Hayrettin YILDIZ, Rengin ŞİRANECİ, Hüseyin ALDEMİR, Aysel KIYAK
|
|
Büyüyen kemikteki mineralizasyonun gecikmesi sonucu ortaya çıkan raşitizmin en sık nedeni, D vitamini eksikliği ile ilişkilidir. Familiyal hipofosfatemik raşitizm ise, çoğu kez beslenme ile yetersiz D vitamini alımına bağlı görülen diğer raşitizm türlerinden farklı olarak, diyetle ilişkisizdir ve X'e bağlı kalıtım gösterir. Bu çalışmada, klasik rahitisin tipik bulgularıyla başvuran ve familiyal hipofosfatemik raşitizm tanısı almış bir olgu sunuldu.
Anahtar kelimeler: Familiyal hypophosphatemic rickets, vitamin D
|
Çocukluk Dönemi Sistemik Lupus Eritematozis Olgularında Farklı Klinik Tablolar, 10(1):54-57, 2004
|
Müferet ERGÜVEN, Yasemin A. KATIÖZ, Neslihan Ö. SAĞLAR, Atilla GEMİCİ, Sevil ÖZCAY
|
|
Sistemik lupus eritematozis (SLE), çeşitli belirtiler ile prezante olan kronik, inflamatuvar, multisistemik bir bozukluktur. Genetik yatkınlıkla ilişkili olan hastalıkta, olguların % 90'ından fazlasında özellikle ANA gibi otoantikorların üretimi mevcuttur.
Bu çalışmada SLE olarak tanı alan dört farklı semptom gösteren olgular sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Sistemik Lupus Eritematozis
|
Chediak-Higashi Sendromu, 10(1):58-59, 2004
|
Yasemin A. KATIÖZ, Neslihan Ö. SAĞLAM, Müferet ERGÜVEN, Osman SAÇAR, Sevil ÖZÇAY
|
|
Chediac-Higashi Sendromu, tekrarlayan ilerleyici enfeksiyonlar, parsiyel okülokutanöz albinizm, fotofobi, nistagmus kanama diatezi ve kemik iliği ile myeloid hücrelerin sitoplazmalarında geniş lizozomal granüller ile karakterize otozomal resesif, mortalitesi yüksek, nadir görülen bir sendromdur.
Bu olgu, çok nadir görülen bir sendrom olması nedeniyle sunulmuş olup tanı dikkatli fizik muayene ve periferik kan incelemesi ile konulmuştur.
Anahtar kelimeler: Chediak-Higashi sendromu
|
İnvazif Aspergillus Osteomyeliti, 10(1):60-62, 2004
|
Müferet ERGÜVEN, Nurcan ÖZÜMÜZTOPRAK, Osman SAÇAR, Özlem BAŞOĞLU, Sevil ÖZÇAY
|
|
İnvazif aspergillus enfeksiyonu; vasküler yapıların infiltrasyonu, tromboz ve fokal nekrozla karakterizedir. İnvazif hastalık en sık immunkompromize konaklarda oluşur. Osteomyelit invazif aspergillozun nadir olarak görülen bir formudur. En sık vertebraları, daha sonra mastoid kemik, orbital, kalvariyal kemikleri, sternumu ve en az sıklıkta uzun kemikleri tutar. Altta yatan neden sıklıkla, kronik granülomatöz hastalık transplantasyon veya travmadır. Sağ uyluk bölgesinde ağrı ve ateş şikayeti ile kliniğimize başvuran 12 yaşında kız hastanın tetkikleri sonucu kafatasında, sağ humerus proksimalinde, sağ skapulada, sağ femur 2/3 proksimalinde, sol tibia üst ucunda, sakrumda osteomyelit tespit edilmiş ve vücudunda çeşitli yerlerinde bulunan deri altı abselerinden etken olarak aspergillus üretilmiştir. Hastanın NBT testi sonucu, bu enfeksiyonun kronik granülomatöz hastalık zemininde oluştuğunu düşündürmüştür ve aspergilloza yönelik spesifik tedavi başlanan hastada klinik iyileşme saptanmıştır.
Anahtar kelimeler: Aspergillus, osteomyelit
|
Yenidoğan Döneminde Kazanılmış Sitomegalovirus Enfeksiyonu ve Gansiklovir Tedavisi, 10(1):63-64, 2004
|
Esen BORA BESLİ, Meltem PELİT, Naciye ETİ, İpek CEYHAN, Fazilet METİN, Yasemin KATIÖZ, Sevil ÖZÇAY
|
|
Sitomegalovirus (CMV) en sık karşılaşılan konjenital ve perinatal enfeksiyon nedeni olması ve postnatal dönemde, özellikle de düşük doğum tartılı preterm bebeklerde, kan transfüzyonu sonrası enfeksiyon meydana getirebilme riski nedeniyle, yenidoğan döneminde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazıda kazanılmış CMV enfeksiyonunda Gansiklovir tedavisi ve etkinliği bir olgu örneklenerek tartışılmıştır. Hastamız prematürite, SGA doğum ve konjenital kardiopati tanılarıyla prematüre servisimizde takip edildi. Anemisi nedeniyle bir kez kan transfüzyonu uygulanan hastada 3 hafta sonra sarılık, hepatosplenomegali, peteşiyel döküntüler, trombositopeni ve karaciğer fonksiyon bozukluğu tespit edildi. Anti CMV IgM (+), anti CMV IgG (-), PCR yöntemiyle anti CMV DNA (+), idrarda CMV inklüzyon cismi (+) bulundu. Kan transfüzyonu sonrası kazanılmış CMV enfeksiyonu ve buna bağlı gelişen hepatit tanısı konan hastaya Gansiklovir tedavisi uygulandı ve başarılı sonuç alındı. Ciddi konjenital CMV enfeksiyonunun yanı sıra semptomatik kazanılmış CMV enfeksiyonlu infantlarda da Gansiklovir tedavisinin kullanılabi-leceği ve başarılı sonuçlar alınabileceğini vurgulamak amacıyla bu olgu sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: CMV enfeksiyonu, kan transfüzyonu, gansiklovir
|
|