Ana Sayfa ›› Dergiler ›› Jinekoloji Obstretrik Pediatri Dergisi Eylül 2013 ›› Jinekoloji Obstretrik Pediatri Dergisi Eylül 2010


Jinekoloji Obstretrik Pediatri Dergisi Eylül 2010

 Eylül 2010

    
JOPP Derg 2(3):101-105, 2010
Kawasaki Hastalığına Yakın Bir Bakış
Nuray AKTAY AYAZ *, Gönül AYDOĞAN **
ÖZET

Gelişmiş ülkelerde, en sık görülen kazanılmış kalp hastalığı olarak akut romatizmal ateşin yerini alan Kawasaki Hastalığı, küçük-orta çaplı arterleri, özellikle de koroner arterleri tutan çocukluk çağının akut multisistemik vaskülitidir. Koroner arter ektazisi ve anevrizması KH olgularının % 15-25’inde saptanmaktadır. Akut dönemde intravenöz immünglobulin (IVIG) ve aspirin tedavileri ile bu risk 1/4 oranında azalmıştır. Etiyolojisi halen aydınlatılamamış olmasına karşın, damar duvarı ve miyokard patolojileri ve ileri dönem komplikasyonlar ile ilgili bilgiler sürekli artmaktadır. Genetik yatkınlık ve olası enfeksiyon etiyolojileri ile ilgili çalışmalara da devam edilmektedir. Bu çalışmalar ışığında hastalığın takibi ve prognozuna yönelik yaklaşımlar da değişebilecektir.

Anahtar kelimeler: Kawasaki hastalığı, intravenöz immunoglobulin, aspirin, ekokardiyografi

 

JOPP Derg 2(3):106-114, 2010

Ünitemizde Bir Yıl İçinde Doğan Tüm Yenidoğanların Demografik Dağılımı, Mortalite ve Morbidite Sonuçları 
Sultan KAVUNCUOĞLU *, Emel ALTUNCU **, Mehmet RAMOĞLU ***, Esin Yıldız ALDEMİR ****, Mehmet KESİKMİNARE ****, Diğdem BEZEN ****, Sibel ÖZBEK **

ÖZET

Amaç: Bu çalışmada amacımız bir yıl içinde doğan bebekleri prospektif olarak inceleyerek; demografik özellikleri, doğum ağırlığı ve intrauterin büyüme özelliklerine göre dağılımlarını, doğumu takiben gelişen sorunları, hastaneye yatış nedenleri ve oranları, konjenital anomali, erken enfeksiyon, solunum sorunları başta olmak üzere önemli morbiditeleri araştırmak, mortalite ve nedenlerini irdelemekti.

Gereç ve Yöntem: Ocak-Aralık 2004 tarihinde hastanemizde doğan canlı doğumlar prospektif olarak incelendi. Demografik özellikleri yanında morbidite ve mortalite ile ilgili özellikler incelendi. Term ve preterm bebekler bu özellikler yönünden karşılaştrıldı.

Bulgular: 01.01.2004-31.12.2004 tarihleri arasında 20.797 doğumda 20.870 canlı, 364 ölü olmak üzere toplam 21.234 bebek doğurtuldu. 20.807 canlı bebeğin % 9’u düşük doğum ağırlıklı bebek olup, % 5.4’ü preterm, % 6.3’ü gebelik haftasına göre küçük bulundu. Doğumhane ve doğum sonrası izlemde bebeklerin % 18’i çeşitli nedenlerle incelendi, term bebeklerin % 13’ü, pretermlerin % 97’si tetkik ve/veya tedaviye gereksinim duydu. Pretermlerin % 72’si, termlerin % 4’ü yatırıldı. Pretermlerin DDA ve prematurelik dışında en sık izlendiği tanılar hipoglisemi, erken membran rüptürü ve solunum sıkıntısıydı. Term bebeklerin en sık izlendiği tanılar ise DDA, solunum sıkıntısı, hipoglisemi ve konjenital anomaliydi. Erken sepsis hızı tüm doğumlarda % 0.4; yatırılan hastalarda % 5 idi. Tüm doğanlarda konjenital anomali sıklığı % 4.7 bulundu. Tüm bebeklerin % 0.44’ü izlem sırasında eksitus oldu.

Sonuç: Hem preterm hemde term bebeklerde en önemli yatış nedeni solunum sorunlarıydı. Ünitemizin tüm canlı doğumlarda erken sepsis sıklığı % 0.4, yatırılan hastalarda ise % 5 olarak bulundu. Konjenital anomali sıklığı % 4.7 olup, sonuçlarımız gelişmiş merkezlere benzerdi.

Anahtar kelimeler: prematürelik, yenidoğan, term yenidoğan, morbidite, düşük doğum ağırlığı

 

JOPP Derg 2(3):115-121, 2010

Henöch Schönlein Purpuralı Çocuklarda Böbrek Tutulumunun Klinik ve Laboratuvar Bulgularıyla Değerlendirilmesi
Alev YAVUZ YILMAZ *, Erkut ÖZTÜRK **, Neslihan KIPLAPINAR **, Keziban BULAN **, 
Aysel KIYAK ***, Nuray AKTAY AYAZ **, Nur CANPOLAT *, Gönül AYDOĞAN ***

ÖZET

Amaç: Henöch Schönlein Purpurası (HSP), çocukluk çağında en sık görülen vaskülit sendromlarından biridir. Bu çalışmada amacımız özellikle böbrek tutulumlu hastalar olmak üzere, HSP tanısı almış 69 hastanın klinik ve laboratuvar bulguları ile tedavi sonuçlarını geriye yönelik olarak değerlendirmekti.?

Yöntemler: HSP nefritli olgularda böbrek tutulum şekli ve şiddetinin klinik ve laboratuvar bulgularıyla araştırıldığı bu retrospektif çalışmada tüm hastalarda hemoglobin, lökosit, trombosit sayıları, gaitada gizli kan, idrar analizi, eritrosit sedimentasyon hızı, serumda C3 düzeyleri ve böbrek biyopsi bulguları hakkındaki bilgiler hasta poliklinik dosyalarından elde edildi. Böbrek tutulum şekli, derecesi, olgulara verilen tedaviler ve olguların son durum bilgileri karşılaştırıldı.?

Bulgular: Olguların 37’si erkek, 32’si kız olup, ortalama yaşları 7.9±2.7 yıldı. HSP nefriti olan olguların tümünde cilt tutulumu gözlenmiş olup, bunu % 75 ile eklem tutulumu ve % 52 ile GİS tutulumu izlemekteydi. HSP nefritli hastalardan % 23.2’si izole mikroskobik hematüri, % 33.3’ü hematüri ve/veya hafif proteinüri, % 10.1’i akut nefritik sendrom, % 15.9’u nefrotik sendrom ve % 17.4’ü nefritik-nefrotik sendrom ile başvurdu. Bir olguda son dönem böbrek yetmezliği gelişti.?

Sonuç: HSP’ye özgü bir laboratuvar bulgusu görülmemiş ve böbrek hastalığın derecesi ile laboratuvar bulguları arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. HSP’nin her ne kadar prognozu mükemmel olsa bile KBY gelişme olasılığı olmasından ötürü hastaların yakın izlemi gerekmektedir.

Anahtar kelimeler: Henoch-Schönlein purpurası, renal tutulum, laboratuvar bulguları, çocukluk çağı

 

JOPP Derg 2(3):122-125, 2010

Tekrarlayan Düşükleri Olan Çiftlerde Sitogenetik Bulgular
Ayşegül ÇINAR KUŞKUCU *, Kanay YARARBAŞ **, Gonca YETKİN YILDIRIM ***, 
İbrahim POLAT ***, Ali İsmet TEKİRDAĞ ****

ÖZET

Amaç: Tekrarlayan düşükler, gebeliklerin % 10’unda görülür ve en az 3 düşüğün olduğu durumu tanımlar. Etiyolojisinde anatomik, endokrin ve genetik anomaliler gibi çeşitli nedenler yer alır. Bu çalışmada tekrarlayan düşükleri olan 72 çifttin karyotip sonuçlarını inceledik ve tekrarlayan düşüklerin genetik temelinde yer alan kromozom anomalisi sıklığını belirlemeyi hedefledik.

Gereç ve Yöntem: 2008-2010 yılları arasında tekrarlayan düşük öyküsü nedeniyle polikliniğimize yönlendirilen 72 çiftin sitogenetik sonuçları retrospektif incelendi.

Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 72 çiftin içinde 4 erkek (% 5.5) ve 6 kadın (% 8.3) bireyde kromozom anomalisi görüldü. Dengeli yapısal kromozom anomalisi olan translokasyon veya inversiyon ve sayısal kromozom anomalisi görülme oranları sırasıyla % 9.72 ve % 4.17’ydi ve genel kromozom anomalisi sıklığı % 13.8’di.

Sonuç: Tekrarlayan düşük etiyolojisinde kromozom anomalisi taşıyıcılığı, çalışmamızda elde ettiğimiz veriler doğrultusunda da önemli rol oynamakta ve tekrarlayan düşükleri olan çiftlerin sitogenetik incelemeye yönlendirmek önemlidir.

Anahtar kelimeler: tekrarlayan düşük, translokasyon, sitogenetik inceleme

 

JOPP Derg 2(3):126-131, 2010

Türk Ailelerinin Ateş Hakkında Bilgi Seviyeleri
Sami HATİPOĞLU *, Yeşim ALTINKALEM DALKIRAN **, Esra ŞEVKETOĞLU ***, 
Ayşegül E. BEŞKARDEŞ ****, Serdar ÖZTORA ****

ÖZET

Annelerin çocuklarda karşılaşılan ateşe yaklaşımlarını, ateş hakkındaki bilgi seviyelerini ve ateşe müdahele yöntemlerini saptamak amacıyla yapılan bu çalışmaya, 2007 Ağustos ve Eylül aylarında Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk polikliniklerine ayaktan başvuran 500 hastanın annesi dahil edilmiştir. Ebeveynlerin sosyoekonomik seviyelerini, ateşe yaklaşımlarını saptamak amacıyla 22 değişkenden oluşan bir anket uygulanmış ve sonuçta en sık ateş ölçülen bölgenin koltuk altı bölgesi (% 67.4), bunun için en çok kullanılan cihazın dijital termometre (%48.4), ateş düşürmek için en sık uygulanan metodun soğuk uygulama (% 61.2) ve ilacın parasetamol (% 84.8) olduğu bulunmuştur. Ateş sonrasında febril konvülziyon geçirme olasılığının belirgin olarak ebeveynlerden annelerde endişeye neden olduğu gösterilmiştir. Çocuğun daha önceden febril konvülziyon geçirmiş olması annelerin ateş karşısındaki davranışını değiştirmemektedir.

Anahtar kelimeler: ateş, bilgi, çocuk, febril konvülziyon

 

JOPP Derg 2(3):132-137, 2010

Kliniğimizde Uyguladığımız Over Tümörlü Olguların Analizi
Kadir GÜZİN *, Gökhan GÖYNÜMER *, Fatih ADANACIOĞLU *, Ayşe YİĞİT *, 
Erdem ÖZERDEN **, Akın USTA *, Gazi YILDIZ *

ÖZET

Jinekolojik kanserler içinde en çok ölüm nedeni olan over tümörlerinde prognozu evre ve grade yanında primer cerrahide tümörün maksimum çıkarılması da etkilemektedir. Biz de SB Göztepe Eğitim Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Onkoloji Bölümü olarak 01.09.2001-01.05.2009 tarihleri arasında tedavi ve takipleri yapılan 294 genital neoplazili olgudan 132 (% 44.89) over tümörlü olguyu irdeledik. Olgulara preoperatif tetkikler; kan biyokimyası, Ca12-5 düzeyleri, transvajinal ultrasonografi (TVUSG), baryumlu kolon grafisi, intravenöz pyelografi (IVP), manyetik rezonans görüntüleme (MRI) yapılarak evrelendirildi. Olgulardan operasyon sırasında dört kadran biyopsi, batın yıkama sıvısı alındı. Gerekli operasyonlar yapılıp takibe alındı. Olgulara yapılan operasyonlar, histopatolojik değerlendirme ve FİGO evrelemesine göre sınıflandırıldı. İleri evre olgulara cerrahi tedaviyi takiben kemoterapi planlandı.

Hastalarımızın ortalama yaşları 48.1 (18-75), ortalama gravida 6.1 (0-20) ortalama Ca125 düzeyleri 235 (3.5-749) U/ml idi. Over tümörü şüphesiyle operasyona aldığımız 132 olgudan 72’sinde (% 63.63) debulking + TAH + BSO + omentektomi + appendektomi, 12 olguya (% 9.09) kitle ekstirpasyonu + TAH + BSO, 24 olguyu (% 18.18) laparatomi + periton ve omentum biyopsisi, 12 olguya (% 9.09) ooferektomi/wedge rezeksiyonu yapıldı. Kliniği-mizde operasyona alınan genital neoplazi olgularında birinci sırayı % 44.89 ile over tümörleri almaktadır. En sık görülen epitelyal kaynaklı over tümörü seröz kistadenokarsinom literatürle uyumlu bulunmuştur. Olgularda periton tutulumu arttıkça Ca125 düzeyinin arttığı görülmüştür.

Anahtar kelimeler: over tümörü, epitelyal over tm, Ca 125 antijen

 

JOPP Derg 2(3):138-140, 2010

Yenidoğanda Bir Seckel Sendromu Olgusu
Nalan KARABAYIR *, Erdal ADAL **, Ayşegül ÇINAR KUŞKUCU ***, Ercan NAİN ****, 
Kanay YARARBAŞ ***

ÖZET

Doğumdan önce başlayan büyüme geriliği ile karakterize olan Seckel sendromu ender görülen genetik bir hastalıktır. En belirgin özellikleri düşük doğum ağırlığı, mikrosefali, gaga burun ve küçük çenedir. Otozomal resesif geçiş gösteren bu sendroma ayrıca serebral, orofasyal, iskelet, endokrin, ürogenital anomaliler ile göz bulguları eşlik edebilir. Bu yazıda Seckel sendromu tanısı konan ağır çok ağır büyüme geriliği yanında renal anomalisi de saptanan bir yenidoğan olgusu tartışılmıştır.

Anahtar kelimeler: yenidoğan, intrauterin büyüme geriliği, seckel syndromu

 

JOPP Derg 2(3):141-144, 2010

Yenidoğan Döneminde Tanı Konan Bir Shwachman Diamond Sendromu
Nalan KARABAYIR *, Erdal ADAL **, Arzu AKÇAY *, Türkan UĞUR ***, Ercan NAİN ***, 
Sultan YILMAZ ***

ÖZET

Shwachman Diamond Sendromu (SDS) kemik iliği disfonksiyonu, pankreas salgı yetersizliği, büyüme gelişme geriliği ve iskelet anomalileri ile karakterize otozomal resesif geçişli, ender bir hastalıktır. Fanconi anemisi ve Diamond- Blacfan anemisinden sonra 3. sıklıkta görülen bir konjenital kemik iliği yetersizliği olan SDS 1/75.000 sıklığında saptanmaktadır. Tanı genellikle erken çocukluk döneminde ortaya çıkan hematolojik bozukluklarla konur. Bu makalede yenidoğan döneminde Shwacman-Diamond Sendromu (SDS) tanısı konan ve yüksek doz G- CSF verilmesine rağmen, nötropenisi devam eden bir yenidoğan olgusu sunulmuştur.

Anahtar kelimeler: yenidoğan, kemik iliği yetersizliği, Shwachman Diamond Sendromu

2019

2018

2017

2016

2015

2014

2013

2012

2011

2010

2009

2006

2005

2004

Logos Tıp Yayıncılığı
Yildiz Posta Cad. Sinan Apt. No:36
D.63-64 Gayrettepe 34349 Istanbul
 
Fax :
(212) 288 0541
(212) 288 5022
(212) 211 6185
  E-mail
[email protected]
  Google Maps için tıklayın