İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Tıp Dergisi 2015 Sayı-1

http://www.iksstipdergisi.com
    

İKSST Derg 7(1):1-7, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.001


Araştırma
Kontrollü Ovulasyon İndüksiyonu ve İntrauterin İnseminasyon Tedavisi Alan İnfertil Hastalarda Gebelik Oranlarını Etkileyen Faktörler
Sinan Erdoğan*, Ebru Çöğendez**, Meryem Eken**, Betül Keyif***, Burcu Erdoğan*, Erdal Kaya****
* Muş Devlet Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
** Zeynep Kamil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
*** İstanbul Universitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
**** Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği

ÖZET

Amaç: Çalışmamızda kontrollü ovaryen stimülasyon (KOH)-intrauterin inseminasyon (IUI) uygulanan hastalarda başarıyı etkileyen faktörlerin belirlenmesi ve böylece KOH-IUI için uygun hasta seçim kriterlerinin belirlenmesiamaçlandı.

Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Kasım 2011 tarihleri arasında Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfertilite Polikliniği’ne başvuran; çalışmaya dâhil edilme kriterlerini karşılayan toplam 328 çifte uygulanan 596 siklus retrospektif olarak değerlendirildi. Klinik gebelik tanısı IUI sonrası 14. gün ß hCG’si pozitif olan hastalarda transvajinal ultrasonografide gestasyonel kese izlendiğinde konuldu. Bulgular klinik gebelik (+) ve klinik gebelik (-) olan grupların verileri değerlendirilerek karşılaştırıldı

Bulgular: Tedavi sonrası toplam 65 gebelik elde edildi. Gebelik oranı siklus başına %10,9 çift başına ise %19,8 olarak izlendi. Kontrollü ovaryen stimülasyon ve intrauterin inseminasyon sikluslarında en yüksek gebelik oranları; 30 yaş altında, hCG günü endometriyal kalınlık >8 mm, infertilite süresi ?3 yıl, antral folikül sayısı >4, 16 mm üzerinde preovulatuar folikül sayısı ?2 total motil sperm sayısı >20 milyon/ml olan çiftlerde elde edildi

Sonuç: KOH-IUI uygulanan hastalarda; infertilite süresi, antral folikül sayısı, 16 mm üzeri preovulatuar folikül sayısı, total motil sperm sayısı gebelik oranını etkileyen en önemli faktörlerdir.

Anahtar kelimeler: kontrollü ovulasyon indüksiyonu, intrauterin inseminasyon, infertilite

 

İKSST Derg 7(1):8-12, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.008

Araştırma

Genetik Amniyosentezde Saptanan Koyu Amniyon Sıvısının Perinatal Sonuçlarla İlişkisinin Değerlendirilmesi
İbrahim Polat*, Ali Ekiz*, Başak Kaya*, Deniz Kanber Açar*, Melih Bestel**, Salim Sezer*, Selin Dikmen**, Gökhan Yıldırım*
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Perinatoloji Bilim Dalı
** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

ÖZET

Amaç: Bu retrospektif çalışmada, genetik amniyosentezde  saptanan koyu amniyotik sıvının karyotip sonuçlarıyla ve perinatal sonuçlarla ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık.

Gereç ve Yöntem: Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Perinatoloji Kliniğinde Temmuz 2012-Nisan 2014 tarihleri arasında yapılan genetik amniyosentezlerin verileri hastane kayıtlarından elde edildi. Toplamda 25 olgunun karyotip sonuçları ve perinatal sonuçları değerlendirildi.

Bulgular: Kliniğimizde 22 aylık dönemde 838 genetik amniyosentez girişimi yapıldı. Toplam 25 (%2,98) olguda koyu amniyotik sıvı saptandı. Bu hastaların 15’inde amniyosentez nedeni anöploidi taramasında risk artışı iken 10’unda ise ultrasonografide tespit edilen majör anomaliydi. Ultrasonografide majör anomali tespit edilen hastalardan 6’sında tıbbi terminasyon uygulandı, yalnızca bir hastada gebelik canlı doğum ile sonuçlandı. Tarama testinde risk artışı olan hastalardan birinde amniyosentez sonrası spontan abortus gerçekleşti ve birinde ise 30. gebelik haftasında preterm membran rüptürü gerçekleşti. Diğer hastalarda gebelik komplikasyonlarına rastlanmadı.

Sonuç: Genetik amniyosentez esnasında saptanan koyu amniyon sıvısı etiyolojisinde ön planda gebeliğin erken dönemlerindeki kanama suçlanmaktadır, ancak gerçek etiyoloji hâlâ açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu duruma gebelik sonuçları ve karyotip sonuçları üzerine negatif etkisi de tartışmalıdır.

Anahtar kelimeler: amniyosentez, koyu amniyotik sıvı, perinatal sonuç

 

İKSST Derg 7(1):13-16, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.013

Araştırma

Kronik Ürtikerli Olgularda Hepatit B ve Hepatit C Sıklığının Değerlendirilmesi
Ayşe İnci*, Aslı Günaydın**
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
** Artvin Devlet Hastanesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Kliniği

ÖZET

Amaç: Kronik ürtiker ve hepatit arasındaki ilişki uzun yıllardır bilinmektedir. Bu çalışmada amacımız hastanemize başvuran kronik ürtikerli hastalarda hepatit B ve hepatit C sıklığının değerlendirilmesidir.

Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya Mayıs 2012-Mayıs 2013 tarihleri arasında dermatoloji polikliniğine başvuran 56 kronik ürtikerli hasta alındı. Hastaların HBsAg, anti-HBs, anti-HCV sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi.

Bulgular: Hastaların 34’ü kadın (%60,7), 22’si (%39,3) erkekti. Yaş ortalaması 39.62±15.12 idi. İki hastada (%3,6) HBsAg pozitifliği, 21 hastada (%37,5) Anti-HBs pozitifliği saptandı. Hastaların hiçbirinde Anti-HCV pozitifliği saptanmadı.

Sonuç: Çalışmamızda kronik ürtikerli hastalarda hepatit B ve hepatit C sıklığı normal popülasyondaki oranlarla benzer bulunmuştur.

Anahtar kelimeler: hepatit B, hepatit C, kronik ürtiker



İKSST Derg 7(1):17-21, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.017

Araştırma

Gebeliğin Erken Döneminde Ultrasonografi Bulgularının Gebelik Prognozunu Öngörmedeki Yeri ve Değeri
Mehmet Bayrak, Cihan Karadağ, Sinem Demircan, Burcu Yılmaz
Sağlık Bakanlığı İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği

ÖZET

Amaç: Erken gebelik döneminde transvajinal ultrasonografi ile gebelik ölçüm değerlerinin, gebelik prognozuna etkilerini saptamak için bu çalışma düzenlenmiştir.

Gereç ve Yöntem: Tekil, kronik hastalığı olmayan, tekrarlayan abortus öyküsü olmayan, ultrasonografide gebelik kesesi normal olan 174 gebe prospektif çalışmaya alındı. Olgular, 5.-6. haftalar ile 7.-8. haftalarda değerlendirildiler. Transvaginal ultrasonografi ile gestasyonel kese çapı, yolk kesesi çapı ve morfolojisi ile kalsifikasyon varlığı araştırıldı, CRL en uzun eksende ölçüldü, fetal kalp hızı atım/dk. biriminden hesaplandı.

Bulgular: 5.-6. haftalarda ortalama gestasyonel kese çapı yaşayan olgularda 12.1±3.9 mm, abortus yapanlarda 14±5 mm olarak bulundu (p=0.827). Yedi-sekizinci haftalarda ise abortus yapmayan olgularda ortalama gestasyonel kese çapı 17.8±5.7, abortus yapanlarda 18±5.4 olarak bulundu (p=0.847). Birinci dönem abortus yapmayan olgularda yolk kesesi çapı 3.1±0.9 mm, abortus yapanlarda 4.1±1.0 mm ölçüldü (p=0.003). İkinci dönem abortus yapmayan olguların yolk kesesi çapı 4.3±1.0 mm, abortus yapan olguların çapı 4.6±1.3 mm olarak bulundu (p=0.763). Dört olguda yolk kesesi kalsifikasyonu mevcut idi. Bu olguların 3’ü abortusla sonuçlandı. İkinci dönem abortus yapmayan olgularda ortalama kalp atım hızı 114±22 atım/dk., abortus yapan olgularda 95±19 atım/dk. olarak bulundu (p=0.03). İkinci dönem abortus yapan iki olguda GK-CRL ?5 mm olarak bulundu (p=0.02).

Sonuç: Gebeliğin 5.-6. haftalarında yolk kesesi çapı ve görünümü gebelik prognozu hakkında bilgi verebilirken, gestasyonel kese çapı prognozu belirlemede etkin bulunmamıştır. Gebeliğin 7.-8. haftalarında ise yalnızca kalp atım hızının (?80) prognozu belirlemede etkili olabileceği, GK -CRL farkının da 5 mm’den az olmasının kötü prognozu öngörebileceği saptanmıştır.

Anahtar kelimeler: gebelik, ultrasonografi, gestasyonel kese, yolk kesesi

 

İKSST Derg 7(1):22-25, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.022

Araştırma

İstanbul’da Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne Başvuran Hastalarda HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV Seroprevalansı
Ayşe İnci*, Erdinç Çavuş*, Gülüstan ALTAY*, Feridun Dardeh**, Cemal Kazezoğlu***, Kamuran Şanlı**, Özgür Yanılmaz**
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı
*** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Biyokimya Kliniği

ÖZET

Amaç: Hepatit B ve C virus enfeksiyonları, siroz ve hepatoselluler karsinomanın en önemli nedenlerinden biridir ve tüm dünyada önemli bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada Eylül 2013 - Eylül 2014 tarihleri arasında Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvuran hastalarda HBsAg, Anti-HBs ve Anti-HCV seropozitifliğinin araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Alınan örnekler mikro ELISA (Tecan) cihazında çalışılmıştır.

Bulgular: Toplam 22351 hastaya HBsAg, 21054 hastaya anti-HBs, 19070 hastaya ve anti-HCV ve bakılmıştır. Çalışmamızda HBsAg, anti-HBs ve anti-HCV testlerinde sırasıyla %4,05, %38,42 ve %0,66 seropozitiflik saptanmıştır.

Sonuç: Hastanemizde saptanan seropozitiflik sonuçları Türkiye’nin diğer bölgelerinde bulunan sonuçlarla benzerlik göstermektedir.

Anahtar kelimeler: HBsAg, anti-HBs, anti-HCV, seroprevalans



İKSST Derg 7(1):26-30, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.026

Araştırma

Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi Alanındaki Bilimsel Üretkenliğin Değerlendirilmesi
Fuat Ernis Su, Enver Özdemir
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği

ÖZET

Amaç: Bibliyometrik araştırmalar, ülkelerin uluslararası literatüre olan bilimsel katkılarının takip edilmesi amacıyla kullanılabilir. Bu çalışmadaki amacımız robot yardımlı prostektomi alanındaki bilimsel çalışmaları bibliyometrik analiz yöntemini kullanarak değerlendirmek ve ülkemizin bu alandaki yerini tartışmaktır. Çalışmamız yapıldığı tarih itibariyle, bu konuda yapılmış olan ilk bibliyometrik çalışma olma özelliği taşımaktadır.

Gereç ve Yöntem: Çalışmanın analizleri Temmuz 2014’te WoS Core Collection® yazılımı kullanılarak yapıldı. Yazılımın anahtar kelimeler ile arama fonksiyonu kullanılarak ‘‘robot assisted prostatectomy’’, ‘‘robot assisted radical prostatectomy’’, ‘‘robotic prostatectomy’’, ‘‘robotic radical prostatectomy’’, ‘‘robotically assisted radical prostatectomy’’ alanlarında 2000 ve 2014 yılları arasında SCI-E TM tarafınca indekslenmiş dergilerde İngilizce yayınlanmış tüm yayınlar bulundu ve makale dışındaki diğer yayınlar çalışma dışında bırakıldı. Elde edilen makaleler üretildikleri ülkeler, yıllara göre sayıları, yazar ve yayınlandıkları dergilere göre yeniden analiz edildi.

Bulgular: Araştırma kriterlerine uyan toplam makale sayısı 567 olarak bulundu. Amerika Birleşik Devletleri 408 makale ile ilk sırada yer alırken, Türkiye 6 makale ile sıralamada on altıncı sırada yer aldı.

Sonuç: Bu çalışma sonucunda, son yıllarda ülkemizdeki robotik cerrahi merkezi sayısındaki hızlı artışın bilimsel üretkenliğe yansımadığı görülmüştür. Bu konuyla ilgilenen araştırmacıların uluslararası literatüre daha fazla katkıda bulunmaları gerektiği düşüncesindeyiz.

Anahtar kelimeler: bibliyometrik analiz, robot yardımlı cerrahi, radikal prostatektomi, prostat kanseri

 

İKSST Derg 7(1):31-33, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.031

Olgu Sunumu

Çocuklarda Göğüs Ağrısının Nadir Bir Nedeni Spontan Pnömomediastinum
Gonca Keskindemirci*, Nuray Aktay Ayaz*, Ayşe Zopçuk*, Helen Bornaun**, Ali Er***, Gönül Aydoğan*, Kazım Öztarhan**
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kardiyolojisi Kliniği
*** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği

ÖZET

Spontan pnömomediyastinum (SPM) daha çok genç erkeklerde görülen ve genellikle kendi kendine iyileşme eğilimi gösteren mediyasten içinde hava bulunması durumudur. En sık rastlanan belirti (%80-90) göğüs ağrıdır ve substernal bölgeye lokalize olur. SPM genellikle 24-36 saat sürüp en geç 48 saat içinde kendiliğinden gerilemektedir. Yinelen-mesi çok nadirdir. Acil servisimize şiddetli öksürük sonrası ani başlayan göğüs ağrısı nedeniyle getirilen 15 yaşında erkek hastada akciğer grafisi ve bilgisayarlı toraks tomografisi ile pnömomediyastinum tespit edilen olgu sunulmuştur. Olgumuz, göğüs ağrısının ayırıcı tanısında SPM dikkat çekmek amacıyla sunulması amaçlanmıştır.

Anahtar kelimeler: göğüs ağrısı, spontan pnömomediyastinum, radyolojik değerlendirme

 

İKSST Derg 7(1):34-37, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.034

Olgu Sunumu

Astımlı Bir Hastada Geç Dönemde Ortaya Çıkan, Anca İlişkili Nekrotizan Vaskülitin Neden Olduğu Kresentik Glomerülonefritin Başarılı Tedavisi
Melek Yalçın*, Cüneyt Akgöl**, Taner Baştürk**, Mustafa Sevinç**, Yener Koç**, Elbis Ahbap**, Tamer Sakacı**, Tuncay Şahutoğlu**, Mehmet Yavuz Gürler*, Abdulkadir Ünsal**
* Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği
** Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nefroloji Kliniği

ÖZET

Churg-Strauss sendromu ANCA ilişkili vaskülitler arasında en seyrek görülen, sistemik, nekrotizan bir vaskülit türüdür.

Amerikan Romatoloji Cemiyetinin sınıflandırma kriterlerine göre astım, eozinofili (>%10), pulmoner infiltratlar, mono-polinöropati, paranazal sinüs anormallikleri, biyopside ekstravasküler eozinofiller görülmesi kriterlerden en az dördünü karşılayan hastalara Churg-Strauss sendromu tanısı konmaktadır.

Akciğer tutulumunda klinik olarak astım, geçici pulmoner infiltratlar gözlenir. Vaskülit lökotrien antagonistlerine sekonder gelişebileceği için astım tanısı ile mevcut tedaviyi kullanan hastaların tanısında güçlük yaşanabilir.

Böbrek tutulumunda nadiren kresentik glomerulonefrit gelişir. Tedavisinde immunsupresif ajanlar kullanılır.

Olgumuzda, montelukast kullanmaktayken gelişen, hızlı ilerleyen glomerulonefrit şeklinde ortaya çıkan ve başarılı bir şekilde tedavi edilen Churg-Strauss sendromlu hastadan bahsedilmektedir.

Anahtar kelimeler: anti-nötrofil sitoplazmik antikor-ilişkili vaskülit, lökotrien antagonistleri, akut böbrek hasarı



İKSST Derg 7(1):38-40, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.038

Olgu Sunumu

Hiperhomosisteinemi Nedeniyle Gelişen Pulmoner Emboli: Olgu Sunumu
Eyyüp Çavdar*, Raif Coşkun*, Ayşe Fadıloğlu*, Ömür Tabak*, Mehmet Hurşitoğlu*, Zeliha Senem Bes**
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği
** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği

ÖZET

Bu çalışmada Sağlık Bakanlığı Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Kliniğine pulmoner emboli tanısıyla yatırılarak izlenen 24 yaşında bir erkek olgunun durumu incelendi. Üç gün önce başlayan nefes darlığı ve yan ağrısı yakınması ile tarafımıza başvurdu. Tetkiklerinde D-dimer değerinin yüksek saptanması üzerine çekilen toraks bilgisayarlı tomografi ile olgu pulmoner emboli tanısı konularak servisimize yatırıldı ve enoksaparin tedavisine başlandı. Etiyolojiye yönelik yapılan araştırmada homosistein düzeyi yüksek saptandı. Pulmoner emboli sık görülmesine karşın tanısında güçlükler yaşanabilen ve çok çeşitli klinik semptom ve bulgularla karşımıza çıkabilen ve mortalitesi oldukça yüksek olabilen bir durumdur. Pulmoner emboli çeşitli nedenlere bağlı olarak karşımıza gelebilmektedir. Hiperhomosisteinemi pulmoner emboli nedenleri arasında nadir olarak görülmekle birlikte neden olduğu tablonun önemi dikkate alındığında akılda bulundurulmalıdır.

Anahtar kelimeler: hiperhomosisteinemi, pulmoner emboli

 

İKSST Derg 7(1):41-43, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.041

Olgu Sunumu

İleo-Çekal Valv Komşuluğuna Yapılan İleo-İleal Anastomozların Güvenilirliği: Bir Olgu Sunumu ve Literatür Taraması
Bülent Kaya*, Orhan Bat***, Hamit Kafkas Çelik***, Aysun Tunca**, Ali İsmet Tekirdağ**, Aziz Şener*
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
*** Bahçelievler Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği

ÖZET

Terminal ileum rezeksiyonu gerektiren cerrahi patolojilerde kısmi ince bağırsak rezeksiyonu sonrası ileoçekal valve yakın anastomoz yapmak riskli bir işlem olarak kabul edilmiştir. On sekiz yaşında kadın hastaya terminal ileumdan kaynaklanan tümöral lezyon nedeni ile kısmi ince bağırsak rezeksiyonu uygulandı. İleo-çekal valve yaklaşık 1-2 cm’ye ileo-ileal anastomoz yapıldı. Operasyon sonrası sorun yaşanmadı. Literatür incelemesinde nispeten az ilgilenildiğini tespit ettiğimiz bu konuyu tartışmayı amaçladık.

Anahtar kelimeler: ileo-çekal valv, ileum rezeksiyonu, ileo-ileal anastomoz

 

İKSST Derg 7(1):44-46, 2015
doi:10.5222/iksst.2015.046

Olgu Sunumu

Kell Alloimmunizasyonundan Etkilenmiş Gebeliğin Yönetimi: Olgu Sunumu
Ali Ekiz*, Deniz Kanber Açar*, Halil Aslan*, Ahmet Gül**, Gökhan Yıldırım*, 
Melih Bestel***
* Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Perinatoloji Bilim Dalı
** İstanbul Prenatal Merkezi
*** Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

ÖZET

Fetus ve yenidoğanın Hemolitik Hastalığı (FYHH), fetusun veya yenidoğanın eritrositlerinin maternal antikorlar aracılığı ile yıkılmasından kaynaklanır. En sık neden Rh (D) alloimmunizasyonudur. Kell alloimmunizasyonunun gebe kadınlardaki insidansı %0,1-0,3 arasındadır. En sık görülen minör kan grubu antikorları Kell’e karşı oluşmaktadır. Burada Kell alloimmunizasyonuna bağlı 3 kez hidrops fetalis ile gebelik kaybı olan hastada iki kez intrauterin transfüzyon sonrası 35. gebelik haftasında başarılı bir doğum sunulmaktadır.

Anahtar kelimeler: fetus ve yenidoğanın hemolitik hastalığı, Kell alloimmunizasyonu, intrauterin transfüzyon

2019

2018

2017

2016

2015

2014

2013

2012

2011

2010

2009

2006

2005

2004

Logos Tıp Yayıncılığı
Yildiz Posta Cad. Sinan Apt. No:36
D.63-64 Gayrettepe 34349 Istanbul
 
Fax :
(212) 288 0541
(212) 288 5022
(212) 211 6185
  E-mail
[email protected]
  Google Maps için tıklayın