KSST Derg 6(3):113-120, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.113
|
Derleme
Vezikoüreteral Reflüde Güncel Eğilimler
Sevgi Yavuz
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Nefroloji Kliniği
|
|
Amaç: Vezikoüreteral reflü (VUR) çocuklarda sık görülen bir üriner sistem bozukluğudur. Erken tanı konulmadığı takdirde tekrarlayan piyelonefrit atakları ve renal skarlanma ile reflü nefropatisi, hipertansiyon ve kronik böbrek yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir. VUR yönetiminde öncelikle böbrek fonksiyonlarının korunması, riskli hastaların erken tespiti ve gerekirse müdahalesi hedeflenir. Literatürde son yıllarda reflünün tanı, tarama ve tedavi yöntemi konusundaki görüşler değişiklik göstermiş ve hâlen bazı sorular yanıtlanamamıştır. Bu derlemede VUR güncel kılavuzlar eşliğinde gözden geçirilmiştir.
Anahtar kelimeler: vezikoüreteral reflü, tanı, tedavi, pediyatri
|
|
İKSST Derg 6(3):121-126, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.121
|
Araştırma
Legg-Calve-Perthes Hastalığında Staheli Shelf Asetabuloplasti Uygulaması
Evren AKPINAR *, Gökhan POLAT **, Murat KORKMAZ ***, Ömer Naci ERGİN **, Yavuz SAĞLAM ****, Turgut AKGÜL **, Mehmet ERDİL *****
* Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, ** İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, *** Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, **** Bahçelievler Devlet Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, ***** İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı
|
|
Amaç: Legg-Calve-Perthes hastalığının başlangıç ve fragmantasyon dönemlerinde uyguladığımız Staheli Shelf Asetabuloplasti yönteminin lateral kolon tip B/C ve C hastalardaki kısa dönem sonuçlarını incelemeyi ve literatür ışığında tartışmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Şubat 2004 ile Mart 2009 tarihleri arasında Staheli Shelf Asetabuloplasti ile tedavi edilen lateral kolon tip B/C ve tip C hastaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların ameliyat öncesi klinik ve radyolojik verileri son kontrol muayenesindeki verileri ile karşılaştırıldı. Hastaların kalça eklem hareket açıklıkları, artikülotrokanterik mesafe (ATM), merkez kenar açısı (MKA), femur başı büyüklüğü oranı (FBB), asetabüler örtünme miktarı (AÖM) ve medial eklem aralığı mesafesi (MEAM) karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Lateral kolon tip B/C ve tip C hastaların cerrahi tedavi sonrası klinik ve radyolojik bulguları değişim miktarları karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 16 erkek hastanın ameliyat sırasındaki ortalama yaşı 9.1±1.7 yıldı. Tüm hastalar başlangıç ve fragmantasyon evresindeydi. Lateral kolon sınıflamasına göre 6 hasta tip B/C, 9 hasta tip C olarak değerlendirildi. Hastaların son kontrollerindeki kalça hareket açıklıkları ameliyat öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti (p<0.001). ATM (p=0.085) ile FBB (p=0.725) parametrelerindeki azalmanın istatistiksel olarak anlamlı değildi. MKA (p<0.001), AÖM (p<0.001) parametrelerindeki artış ile MEAM (p=0.01) parametrelerindeki azalma istatistiksel olarak anlamlı değildi. Lateral kolon B/C hastalardaki kalça fleksiyon derecesi değişim miktarı, tip C hastalardaki değişim miktarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti (p=0.007). Ancak diğer parametrelerdeki değişim miktarları ise istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05).
Sonuç: Staheli Shelf Asetabuloplasti ameliyatının komplikasyonunun az, klinik ve radyolojik sonuçlarının başarılı olması nedeni ile Perthes hastalığı cerrahi tedavisinde akılda tutulmasını önermekteyiz. Ancak, henüz uzun dönem takipleri ile ilgili sonuçlarının olmaması nedeni ile kontrol grubu olan ileri çalışmaların yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Anahtar kelimeler: Legg-Calve-Perthes hastalığı, Staheli Shelf Asetabuloplastisi, slotlu asetabüler ogmentasyon
|
|
İKSST Derg 6(3):127-132, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.127
|
Araştırma
Epilepsi Tanılı Gebelerde Obstetrik ve Perinatal Sonuçların Retrospektif Analizi
Mehmet Bayrak, Halenur Bozdağ, Cihan Karadağ, Taner G ünay, Gökhan Göynümer
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
|
|
Amaç: Bu çalışmada, gebeliğe eşlik edebilen nörolojik bir hastalık olan epilepsinin gebelik ve perinatal sonuçlar üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Ocak 2009 ve Aralık 2013 tarihleri arasında kliniğimizde doğum yapmış 42 epilepsi tanısı olan gebe çalışmaya dahil edildi. Çalışma kapsamına dahil edilen gebelere ait demografik, obstetrik ve perinatal sonuçlarla ilişkili bilgiler, hastanemize ait arşivden ve elektronik kayıtlardan elde edildi.
Bulgular: Çalışma grubunda gebelerin yaş ortalaması 28,5±5,1 yıldı. Gebelik haftası ve yenidoğan doğum ağırlığı ortalamaları sırayla 39±1,6 hafta ve 3218±477 g’dı. Dört olgu (% 9,5) erken doğum yaptı. Preeklampsi, gebelikte vajinal kanama ve postpartum aşırı kanama gibi kötü obstetrik sonuçlar izlenmedi. Sezaryen doğum oranı % 52,6 idi. Prekonsepsiyonel danışma alan olgu oranı % 28,6’ydı ve gebelikte en sık kullanılan antiepileptik ilaç karbamazepindi. On dört (% 33,3) olgu gebelik sürecinde epileptik nöbet geçirdi ve nöbetler en sık ilk trimesterde görüldü (% 52,6). Dört yenidoğan bebekte düşük 5. dk. Apgar skoru izlendi. Major konjenital malformasyon 2 (% 4,8) yenidoğanda izlendi.
Sonuç: Epilepsili gebeler hem hastalıktan hem de ilaç tedavisinden kaynaklı bazı risklere sahiptirler. Epilepsili gebelerin, epilepsi kaynaklı potansiyel risklerden korunması için gebelikten önce bilgilendirilmeleri ve tedavide gerekli değişikliklerin prekonsepsiyonel dönemde yapılması ile daha iyi sonuçlar elde edilmesi olasıdır.
Anahtar kelimeler: gebelik, epilepsi, nöbet, komplikasyonlar
|
|
İKSST Derg 6(3):133-136, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.133
|
Araştırma
Gelişimsel Kalça Displazisi İçin Yapılan Ultrasonografik Tarama Sonuçları ve Risk Faktörlerinin Karşılaştırılması
Evren AKPINAR *, G ökhan POLAT **, Turgut AKGÜL **, Ömer Naci ERGİN **,
Murat KORKMAZ ***, İrem ERDİL ****, Mehmet Emin ERDİL *****
* Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, ** İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, *** Hamidiye Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, **** Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, ***** İstanbul Medipol Üniversitesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı
|
|
Amaç: Çalışmamızın amacı ultrasonografik taramanın seçilmiş hastalarda mı (risk faktörleri ya da muayene bulguları olan) ya da genel popülasyon üzerinde mi yapılması gerektiğini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimize 2010-2012 gelişimsel kalça displazisi (GKD) taraması amacıyla başvuran 634 bebek çalışmaya dâhil edildi. Risk faktörleri olarak aile öyküsü, makat gelişi, tortikollis, ilk gebelik, oligohidramniyos, çarpık ayak, kız cinsiyet olarak belirlendi. Graf metodu ile yenidoğan kalçaları taranarak, hastalardaki risk faktörleri ve klinik muayene bulguları istatistiksel olarak duyarlılık ve özgüllük açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya alınan 634 bebeğin 403’ü kız, 231’i erkekti. Hastaların ortalama yaşı 87,45±49,6 gündü. Ortalama anne yaşı 29,6±5,4 yıldı. Ultrasonografik tarama sonucunda 66 bebeğin 71 kalçası displazik bulundu. Bu kalçalardan 30’u Tip 2b, 8 kalça Tip 2c, 3 kalça Tip d, 23 kalça Tip 3, 7 kalça Tip 4 olarak tespit edildi.
Sonuç: Çalışmamızda klinik bulguların GKD taraması açısından yeterli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle de özellikle ülkemiz gibi GKD prevelansının sık görüldüğü ülkelerde seçilmiş hastalara ultrasonografik tarama yapmaktansa tüm popülasyonun ultrasonografik taramasının yapılması gerektiği düşüncesindeyiz.
Anahtar kelimeler: gelişimsel kalça displazisi, klinik bulgular, risk faktörleri, ultrasonografik tarama
|
|
İKSST Derg 6(3):137-141, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.137
|
Araştırma
İnfantil Ürolitiyazis: Tek Merkez Deneyimi
Ferhat DEMİR *, Sevgi YAVUZ *, Aysel KIYAK *, Gönül AYDOĞAN *, Orhan KORKMAZ **, Ferhat SARI *
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, * Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve ** Radyoloji Klinikleri
|
|
Amaç: İnfantlarda ürolitiyazisin (UL) etiyolojik ve klinik özelliklerini değerlendirildi.
Gereç ve Yöntem: Bir yaş altında UL tanısı alan 150 hasta çalışmaya alındı. Hastaların demografik, radyolojik ve laboratuvar bilgileri retrospektif olarak kaydedildi.
Bulgular: Hastaların % 43.3’ünde taş boyutu 3 mm ve altında, % 56.7’sinde 3 mm’nin üzerindeydi. En sık başvuru yakınması karın ağrısı ve huzursuzluktu (% 36). Hastaların % 14.7’sinde prematürite, % 46.7’sinde ailede taş öyküsü saptandı. Ek üriner sistem anomalisi % 13, idrar yolu enfeksiyonu (İYE) % 15, metabolik bozukluk % 51.3 oranında görüldü. En sık metabolik neden hiperkalsiüri idi. Hastaların yaklaşık yarısında D vitamini kullanımı ve % 10’unda serum vitamin D düzeyi yüksekliği mevcuttu. Hastaların % 62.7’sinde taşlar tamamen kaybolurken, % 34’ünde taş boyutlarında azalma, % 3.3’ünde ise artma gözlendi.
Sonuç: Üriner sistem taş hastalığı saptanan bebekler altta yatabilecek metabolik, enfeksiyöz nedenler ya da ek üriner anomali yönünden dikkatli değerlendirilmelidir. Süt çocuk-larında rutin D vitamini önerirken taşa yatkınlık riski de göz önünde bulundurulabilir.
Anahtar kelimeler: ürolitiyazis, infant, metabolik bozukluk, vitamin D
|
|
İKSST Derg 6(3):142-146, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.142
|
Araştırma
Dev Nodüler Guatr Nedeni ile Opere Edilen Hastaların İncelenmesi
Hasan AbuoĞlu*, Mehmet Kamil Yıldız*, Mehmet Odabaşı*, Emre GÜnay*, Cengiz Eriş*, Erkan Özkan*, Süleyman Atalay*, Bülent Kaya**, Kaan Meriç***, Tolga Müftüoğlu*
*Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, *** Radyoloji Kliniği
**Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
|
|
Amaç: Bu çalışmada ender olarak görülen 6 cm ve üzerindeki tiroid nodüllerinin neden olabileceği klinik bulgular ile bu nodüllerin ince iğne aspirasyon biyopsi (İİAB) sonrası sitopatolojik inceleme ve postoperatif tiroidektomi materyallerinin histopatoloji inceleme sonuçlarının karşılaştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışma 2004-2012 yılları arasında nodüler guatr nedeniyle opere edilen 541 hasta içinden nodül boyutları 6 cm ve üzeri olan 27 hasta üzerinde yapılmıştır. Hastaların demografik bilgileri kaydedilmiştir. Hastaların tamamında bilgisayarlı tomografi çekilmiştir. Preoperatif İİAB ve sitopatoloji sonuçlarıyla, postoperatif histopatoloji sonuçları karşılaştırılmıştır.
Bulgular: Tiroid nodül boyutu 6 cm ve üzeri olan 27 hasta incelendi. Yirmiyedi hastadan 10’unda (% 37.1) bilgisayarlı boyun tomografisi ile hava yolu obstruksiyon bulguları izlenirken preoperatif İİAB’si yapılan 1 (% 3.7) hastanın sitopatolojik incelemesi sonucu malignite saptanmıştır. Postoperatif 2 (% 7.4) hastanın patolojik inceleme sonucu malign olarak değerlendirilmiştir. Hastaların tamamında kalıcı komplikasyon izlenmezken, 3 hastada (% 11.1) geçici komplikasyonlar görülmüştür.
Sonuç: Tiroid bezinde 6 cm ve üzeri tiroid nodüllerine nadir olarak rastlanmaktadır. Altı cm ve üzeri tiroid nodülü bulunan hastalarda hava yolu obstrüksiyonu ve malignite nedeniyle cerrahi girişim uygun bir yaklaşımdır. Bu çalışmada preoperatif İİAB sonrası sitolojik değerlendirmelerin malignite tanısında yüksek oranda duyarlılığa sahip olduğu görülmüştür.
Anahtar kelimeler: guatr, dev guatr, hava yolu obstrüksiyonu
|
|
İKSST Derg 6(3):147-151, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.147
|
Olgu Sunumu
Yenidoğan Döneminde Tespit Edilen Büyük Abdominal Kist
Olcay Işık *, Ayla Günlemez *, Mine Esin Eruyar **, Gülşen Ekingen ***,
Meriban Karadoğan ****, Mücahit Tan ***, Funda Çorapcıoğlu ****
* Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Anabilim Dalı, Neonatoloji Bilim Dalı
** Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Anabilim Dalı
*** Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
**** Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Anabilim Dalı, Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı
|
|
Prenatal ya da yenidoğan döneminde saptanan intraabdominal kitlelerin solid, semisolid, kistik özelliklerinin yanında hangi sisteme ait olduklarının saptanması da önemlidir. Over kistleri, kız fetüslerde ve yenidoğanlarda en sık rastlanan intraabdominal kitlelerdir. Over kistleri genel olarak fonksiyoneldir ve küçük kistler kendiliğinden herhangi bir tedavi gerektirmeden rezorbe olur. Yenidoğan bebekte over kisti 2 cm’den büyük ise patolojik olarak kabul edilir. Bu makalede, bilateral büyük over kistli bir yenidoğan sunularak neonatal over kistlerinde ayırıcı tanı, takip ve tedavisinin tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: prenatal intraabdominal kitleler, neonatal, over kistleri, yaklaşım ve tedavi
|
İKSST Derg 6(3):152-154, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.152
|
Olgu Sunumu
Nadir Görülen Letal İskelet Displazisi: Roberts-SC Fokomeli Sendromu
Serdar Başaranoğlu, Ali Özler, Neval Yaman Görük, Senem Yaman Tunç, Elif Ağaçayak
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
|
|
Amaç: Postpartum dönemde yapılan fizik muayene bulguları ve görüntüleme yöntemleriyle Roberts-SC sendromu düşünülen bir olgunun sunumunu amaçladık.
Olgu Sunumu: Yirmi sekiz yaşında, G5P2 olan gebe hasta dış merkezden polikliniğimize iskelet displazisi ön tanısıyla refere edildi. Yapılan ileri düzey ultrasonografik (USG) değerlendirmede fetusun ortalama 19 hafta ile uyumlu olduğu, her iki üst ve alt ekstremitelerin proksimal ve distalinde ileri derecede kısalık (şiddetli mikromeli), vertebral kemik yapılarda demiyelinizasyon, bilateral koroit pleksus kistleri ve toraks ön-arka çapının azaldığı izlendi. Mevcut bulgularla fetal letal iskelet displazisi düşünüldü. Anormal USG bulguları nedeniyle aileye fetal kromozom analizi önerildi, fakat kabul edilmedi ve gebeliğin devamı yönünde karar alındı. Mükerrer sezaryen endikasyonuyla 2700 g, 42 cm boyunda, 3-4 APGAR skorlu bir kız bebek sezaryenle doğurtuldu. Yenidoğan postpartum 24 saat içinde kaybedildi.
Sonuç: Roberts-SC fokomeli sendromu değişik klinik bulguların bir arada bulunduğu nadir görülen otozomal resesif (OR) kalıtım gösteren bir hastalıktır. Prenatal ultrasonografik değerlendirme ve sitogenetik incelemelerde erken sentromer ayrılmasının bulunması diğer iskelet displazilerden ayrımını sağlayabilir. Hastalara sonraki gebeliklerinde fetal anomalinin erken tespiti ile genetik danışmanlık hizmetinin verilmesi önem göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Roberts sendromu, fokomeli, fetal anomali, prenatal tanı |
|
İKSST Derg 6(3):155-158, 2014
doi:10.5222/iksst.2014.155
|
Olgu Sunumu
Göğüs Ağrısı ile Başvuran Bir Çocukta Akut Koroner Sendrom Ayırıcı Tanısında Miyoperikardit
Murat Çiftel *, İrfan Oğuz Şahin **, Osman Yılmaz *
* Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği
** Atatürk Üniversitesi Hastanesi, Pediatrik Kardiyoloji Kliniği
|
|
Göğüs ağrısı ile başvuran çocuk hastalarda kardiyak neden nadiren saptanır. Çocuklarda kardiyak kökenli (miyokardiyal hasar) nedenler arasında koroner arterlerde inflamasyon, sol koroner arterin pulmoner arterden çıkış anomalisi, koroner ostium stenozu sayılabilir. Bunlar ekokardiyografik veya anjiyografik yöntemlerle saptanabilir. Son zamanlarda daha fazla tanı konulan nispeten daha az bilinen miyoperikardit çocuklarda göğüs ağrısı ve miyokardiyal hasarın bir nedenidir. Miyoperikardit birincil olarak perikart hastalığıdır. Fakat beraberinde miyokardit oluşabilir. Miyokardiyal etkilenme miyokardiyal hasara ve kardiyak enzimlerin yükselmesi ile sonuçlanır. Göğüs ağrısı ile başvuran bir çocukta kardiyak enzimlerin yüksekliği (miyoglobin, troponin I, kreatinin kinaz-CK, CK-MB) varlığında ayırıcı tanıda miyoperikardit düşünülmelidir. Çocuklarda miyoperikardit idiyopatik, kardiyotropik virüsler, aşı veya ilaçlara bağlı olarak oluşabilir. Antienflamatuar ilaçlar ile semptomlar sıklıkla kontrol altına alınır. Nadiren ölüme neden olabilir. Bu makalede göğüs ağrısı ile başvuran kardiyak enzimlerinde yükseklik saptanan anjiyografi ile akut koroner sendrom dışlanan ve antienflamatuar tedaviye yanıt veren bir hasta sunulmuştur.
Anahtar kelimeler: çocuk, göğüs ağrısı, troponin I, miyoperikardit
|
|