Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):3-14, 2008
Gebelikte Oksidatif Stres ve Stres Bulguları
|
Hafize UZUN1, Seyfettin ULUDAĞ2, Onur GÜRALP2, Ata TOPÇUOĞLU
|
1İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul
2İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İstanbul
3Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İzzet Baysal Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Bolu
|
|
Gebelik, yaşamsal işlevlerini sürdürülebilmek ve büyüyen fetüse enerji sağlamak için oksijen gereksiniminin artmış olduğu fizyolojik bir süreçtir. Oksijen alımında ve depolanmasındaki bu artışın, oksidatif stres düzeyini yükseltmesi beklenen bir durumdur. Bu yazıda gebelikte oksidatif stresin rolü tartışılacaktır. Oksidatif süreçler, gebelik boyunca gebelik için gerekli süreçte temel bir regülatör fonksiyon üstlenirler. Gebelik ve doğum sırasında uterin ve servikal tonusun regülasyonu başta olmak üzere, annede gebeliğe özgü vasküler değişimler oksijen, nitrik oksit, reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin etkisi sonucu oluşmaktadır. Bu fonksiyonların oluşması inflamatuvar süreç mediatörleri ile sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Gebeliğin başlangıcında, maternal dokunun trofoblast invazyonu için uygun hale gelmesi, nitrik oksit ve reaktif nitrojen türleri tarafından oksidatif sürecin aktivasyonu ile ortaya çıkan inflamatuvar değişimler sonucu başlar. Bu ürünleri uterin ekstrasellüler matriksin yeniden yapılandırılmasından sorumlu olan metalloproteinazlar modüle eder. Bu aşamada östrojenlerin pro-oksidan ve anti-oksidan etkileri hassas dengenin regülasyonunu için gereklidir. Reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin aynı zamanda normal ve patolojik embriyogenezde de önemli rolleri vardır. Gebelik esnasında, oksidatif dengenin bozulması fetal büyümede azalma ve pre-eklampsi gibi önemli komplikasyonlara yol açarak inflamatuvar değişikliklerin uygunsuz aktivasyonuna neden olurlar. Pro- ve anti-oksidan ajanlar yukarıdaki sözü edilen ardışık süreçleri etkilemek için kullanılabilir olmasına rağmen, klinik pratikte oksidatif balansı modüle etmek için oksidatif gereksinimleri ölçecek yeterli yöntemler bulunmamaktadır. Uzun süredir yapılan çalışmalarda oksidatif stres biobelirteçlerinin seri ölçümleri preeklampsi gibi gebelik komplikasyonlarının bazılarının tanısının erken koyulması ve etiyolojisinin tanımlanmasına yardım edebilir.
Bu derleme yazısında normal gebelik ve komplikasyonlarına, oksidatif stres stratejisi açısından bakılarak, oksidatif stres ve süreçlerin gebelik üzerindeki etkileri açıklanmaya çalışılmıştır.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):3-14, 2008
Anahtar kelimeler: Reaktif Oksijen Türleri, Reaktif Nitrojen Türleri, Antioksidanlar, Gebelik, Preeklampsi, Abortus
Oxidative Stress in Pregnancy and Related Processes
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):15-19, 2008
Normal ve Preeklamptik Gebelerin Anne ve Bebek Kordon Kanlarında Kitotriozidaz Aktivitesi
|
Rıza MADAZLI1, Mine KUCUR2, Ferruh K. ISMAN3, Onur GÜRALP1, Suat KARATAŞ
|
1 İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İstanbul
2 İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fikret Biyal Merkez Biyokimya Laboratuvarı, İstanbul
3 Taksim İlkyardım Hastanesi, İstanbul
|
|
AMAÇ: Normotensif ve preeklampsi olgularında, anne ve umbilikal kordon kanında makrofaj aktivasyonunu gösteren kitotriozidaz enzim aktivitelerini irdelemek.
MATERYAL ve METOD: Yirmi sekiz preeklamptik ve yirmi dört normotansif gebeden oluşan iki ayrı grupta prospektif vaka kontrol çalışması düzenlendi. Her iki gruptaki annelerin periferik venlerinden ve doğumdan hemen sonra umbilikal venden kan örnekleri toplandı. Anne ve kordon serumundaki kitotriozidaz aktiviteleri florometrik incelemelerle değerlendirildi.
BULGULAR: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, preeklamptik gebelerde anne ve kordon kanında kitotriozidaz aktivitesi anlamlı olarak yüksek olarak tespit edildi (p<0.001). Diyastolik kan basıncı ve anne ve kordon kanındaki kitotriozidaz aktiviteleri arasında anlamlı derecede pozitif korelasyon olduğu belirlendi (sırasıyla r=0.61 ve r=0.84).
SONUÇ: Bu çalışma, bildiğimiz kadarıyla preeklampsi olgularında kitotriozidaz aktivitesinin arttığını gösteren ilk çalışmadır. Preeklampside maternal ve fetal makrofaj aktivitesinin arttığı gösterilmiştir.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):15-19, 2008
Anahtar kelimeler: Kitotriozidaz, Preeklampsi, Makrofaj Aktivitesi
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):20-24, 2008
Endometriyal Kanser Tanısında Küretaj ve Pipelle Biyopsi; Dokuz Eylül Üniversitesi Tecrübesi
|
Serdar BALCI1, Meral KOYUNCUOĞLU2, Halil GÜRSOY1, Baladır SAATLI1, Namık DEMİR1, Gül SAATLI3, Uğur SAYGILI1
|
1Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İzmir
2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, İzmir
3Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İzmir
|
|
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, preoperatif endometrial örnekleme tiplerinden Pipelle biyopsi ve küretajın endometrial tümörleri saptama ve özellikle hayatta kalma üzerine doğrudan etkili olan doğru histolojik tanı ve derecelendirmede birbirlerine üstünlüğünü değerlendirmektir. Bu değerlendirme, tek bir merkezde tedavi edilen endometrial kanserli hastaların preoperatif ve postoperatif patolojik sonuçları karşılaştırılarak yapılmıştır.
MATERYAL ve METOD: 2003-2007 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (DEÜTFH), Obstetri ve Jinekoloji Departmanı’nda endometrial kanser nedeniyle tedavi edilen hastalar çalışmaya dahil edildi. 78’i küretaj ile 15’i Pipelle biyopsi ile elde edilen toplam 93 preoperatif endometrial örnekleme ve histerektomi spesimeni DEÜTF, Patoloji Departmanı’nda incelendi.
İki sonuç arasındaki tutarlılığı inceleyen kappa istatistiği, tömürün histoloji ve derecesine göre, operasyon öncesi ve histerektomi tanılarını değerlendirmek için kullanıldı. Ayrıca maligniteyi saptamadaki duyarlılıkları, doğru histolojik tanı ve histolojik derece yüzdeleri küretaj ve Pipelle için ayrı ayrı hesaplandı.
BULGULAR: Uterin maligniteyi tespit etmede küretajın duyarlılığı % 92.30 (72/78), Pipelle’nin duyarlılığı ise % 86.66 (13/15) idi. Sonuç patolojileriyle uyumlu histolojik tanılar küretaj için 72’de 69 (% 95.83), Pipelle için 13’de 13 (% 100) idi. Kappa istatistiği küretaj için 0.73 olarak hesaplandı. Pipelle biyopsi ile malignite saptanan tüm hastalarda doğru histolojik tanıya ulaşılmış olsa da vaka sayısı yetersiz olduğu için kappa istatistiği yapılamadı. Histolojik tanı ve derecelendirme açısından postoperatif patolojik tanılar ile uyum gösteren preoperatif endometrial örneklemeler küretaj için 72’de 46 (% 63.88), Pipelle biyopsi için 13’de 12 (% 92.30) olarak saptandı. Küretaj için kappa istatitistiği 0.37 olarak hesaplandı. Pipelle biyopsi için vaka sayısı yetersiz olduğu için kappa istatistiği yapılamadı.
SONUÇ: Bu araştırmada özellikle endometrial kanserlerde doğru histolojik tanı ve dereceye ulaşmada hangi preoperatif endometrial örnekleme yönteminin daha başarılı olduğu saptanmaya çalışılmakla beraber çalışmanın retrospektif olması nedeniyle yeterli Pipelle biyopsi sayısına ulaşılamadığı için iki tanı yöntemini etkin olarak karşılaştırmak mümkün olmamıştır. Bununla birlikte bu araştırmadaki sonuçları dikkate alarak, özellikle küretaj ile endometrial malignite tanısı alan hastaların operasyon öncesi klinik değerlendirmesinde ve muhtemel cerrahi müdahalenin yönetiminde, preoperatif olarak raporlanan histolojik tanı ve derecenin jinekolojik onkologlar için güvenilir, yol gösterici bir sonuç olduğunu söylemek mümkündür
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):20-24, 2008
Anahtar kelimeler: Endometriyum Kanseri, Pipelle Biyopsi, Küretaj
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):25-28, 2008
Spontan Abortus Spesimenlerinin Histopatolojik Bulguları İle Fetal Karyotipik Değişikliklerin Korelasyonu
|
Nesin AKDEMİR1, Emre OKYAY1, Sait TÜMER3, Erdener ÖZER2, Bülent GÜLEKLİ1
|
1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İzmir
2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, İzmir
3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, İzmir
|
|
AMAÇ: 1. Trimester spontan abortus olgularından elde edilen küretaj materyallerindeki histopatolojik bulguların sitogenetik korelasyonunu belirlemek ve histolojik incelemenin tanısal önemini ortaya koymak amaçlanmıştır.
MATERYAL ve METOD: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda Ekim 2001 ve Nisan 2006 yılları arasında spontan abortus nedeniyle gebeliği sonlanan ve sitogenetik inceleme yapılmış 20 olgunun sitogenetik ve patolojik kayıtları retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Olguların 7’sinde (% 35) karyotip incelemesinde anomali saptandı. Median anne yaşı normal fetal karyotip saptanan 13 olguda 36.71 (±6.07 SD) idi. Yaş göze alındığında iki grup arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.03). Şiddetli desidual nekroz bulgusunun anormal karyotip saptanan olgularda, normal gruba kıyasla daha yüksek oranda olduğu izlendi (% 57 vs % 8) ve bu bulgu istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.03). Şiddetli desidual nekroz dışındaki histopatolojik inceleme kriterlerinde ise her iki grup arasında istatistiksel farklılığın olmadığı saptandı.
SONUÇ: Spontan abortuslarda karyotipik yapıya bağlı spesifik histolojik değişikliklerin belirlenememesi, farklı karyotipe sahip olgularda histopatolojik benzerlikler bulunmasına bağlı olabilir.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):25-28, 2008
Anahtar kelimeler: Abortus, Fetal Karyotip
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):29-34, 2008
Abdominal Histerektomi İle Laparoskopik Asiste Vaginal Histerektominin Karşılaştırılması
|
Çetin AYDIN, Ali BALOĞLU, Ali YAVUZCAN , Burcu ÇETİNKAYA
|
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği İzmir
|
|
AMAÇ: Çalışmamızda amaç abdominal histerektomi ve laparoskopik asiste vaginal histerektomi (LAVH) operasyonlarını, peroperatif/postoperatif morbidite ve komplikasyonlar açısından karşılaştırmaktır.
MATERYAL ve METOD: Ocak-1998-Temmuz 2001 tarihleri arasında kliniğimizde abdominal histerektomi uygulanmış 60 hasta ve LAVH operasyonu uygulanmış 20 hasta incelendi. Gruplar arasındaki ortalamaların farkını analiz etmek için Mann-Whitney U testi kullanıldı. Gruplar arasındaki oran farkını analiz etmek için ki-kare testi kullanıldı. p<0.05 değeri istatistiki olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Gruplar arasında yaş ve parite açısından istatistiksel fark yoktu. LAVH operasyonlarında ortalama süre istatistiksel olarak anlamlı şekilde kısaydı. LAVH grubunda hemoglobin kaybı ve intraoperatif komplikasyonlar açısından istatistiki olarak anlamlı fark bulunmadı. Abdominal histerektomi grubunda foley sonda uygulama süresi, normal diete geçiş süresi ve hastanede kalış süreleri istatistiksel olarak anlamlı şekilde farklı bulundu.
SONUÇ: LAVH; düşük komplikasyon oranı, kısa hospitalizasyon süresi, erken iyileşme, az kan kaybı ve normal aktiviteye-işe erken dönüş gibi avantajlara sahiptir. Ancak bu avantajlarının yanında LAVH’in mesane ve üreter yaralanmalarında artmış riski de beraberinde getirdiği unutulmamalıdır.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):29-34, 2008
Anahtar kelimeler: Abdominal, Histerektomi, Laparaskopik, Karşılaştırılması
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):35-40, 200
İnfertilitenin Kadın ve Erkek Üzerindeki Psikososyal Etkileri
|
Nermin GÜRHAN, Azize ATLI, Esra SARAL
|
Gazi Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Psikiyatri Bölümü, Ankara
|
|
İnfertilite, biyolojik, sosyal, kültürel, bilgi ve uygulamaya yönelik bir sağlık sorunudur. Çocuk sahibi olmak, yalnızca toplumun aileye yüklemiş olduğu bir özellik değil, bireylerin kendi cinselliklerine yönelik olarak da anne-baba olabilme yetisini taşımaktadır. Bu özelliklerin eksikliği, kadında yada erkekte cinsiyete yönelik yeteneklerin eksik olduğu yada olmadığı inancını oluşturmaktadır. Bu durumda bireyin benlik algısında düşüklüğe ve depresif belirtiler göstermesine yol açabilmektedir. Depresif belirtiler gösteren bireylerde de benlik algısı ve benlik saygısı düşmektedir.
İnfertilite bu sorunu yaşayanlar için yaşamlarındaki en zor ve en sıkıntılı deneyimdir. Bu deneyimi sağlıklı ve rahat bir şekilde yaşamalarında aynı zamanda tedavi ile istendik düzeyde atlatmalarında infertilite hemşiresine önemli bir görev ve sorumluluk düşmektedir
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):35-40, 2008
Anahtar kelimeler: İnfertilite, Kadın, Erkek, Psikosoyal Etki
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):41-48, 2008
Antepartum Fetal Asfiksi: Prenatal Değerlendirme
|
Süleyman GÜVEN, Mesut A. ÜNSAL, Hasan BOZKAYA
|
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Trabzon
|
|
Neonatal ensefalopati; yenidoğan veya preterm bebeklerde santral sinir sistemi disfonksiyonu semptomları ile karakterize heterojen bir sendromdur. Çoğu olguda neden kesin olarak bilinmemekle beraber antenatal faktörler temelde suçlanan ana etyolojik faktörlerdir. Antepartum fetal asfiksiye sekonder hipoksik iskemik ensefalopati (HİE); neonatal ensefalopatinin çok küçük bir kısmını oluşturmaktadır. İntrapartum/antepartum olayların bu klinik duruma neden olduğu sonucuna kesin olarak varmak mümkün değildir ancak bazı maternal-fetal risk faktörleri varlığında HİE oluşumu olasıdır. Antepartum takipte kullanılan yöntemler; bebek hareketlerinin sayımı, fundus yüksekliğinin ölçümü, fetal kalp seslerinin dinlenmesi: fetal kardiyotografi (Non-stress test), fetal büyümenin değerlendirilmesi için ultrasonografi, amniotik sıvı volümünün değerlendirilmesi için ultrasonografi, fetal biyofizik skorlama, fetal doppler ultrasonografi diye sıralanır iken; intrapartum takipte kullanılan yöntemler ise elektronik fetal monitörizasyon, fetal baş cildinden kan örneklemesi, fetal laktat konsantrasyonu, fetal pulse oksimetre, fetal elektrokardiyogram olmak üzeredir. Antepartum/intrapartum asfiksiyi öngörmede klasik-modern takip yöntemlerinin hiç biri kesin tanıya götürmüyor ise de seçilmiş olguda uygun yöntemin kullanılması HİE olgularının azaltılmasında yardımcı olabilir. Olguların tanısında diğer tanı kriterlerine göre 2003 konsensus kriterlerinin kullanılması da yararlı olabilir.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):41-48, 2008
Anahtar kelimeler: Antepartum, Beyin, Fetal Asfiksi, Hipoksik İskemik Ensefalopati, İntrapartum
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):49-51, 2008
Rüptüre Sağ Korunal Gebelik: Olgu Sunumu
|
İncim BEZİRCİOĞLU1, Ali YAVUZCAN1, Burcu ÇETİNKAYA1, Ali BALOĞLU1, Didem ÖZTÜRK1,
Nurullah DAMBURACI2
|
1 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, İzmir
2 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Kliniği, İzmir
|
|
GİRİŞ: Kornual gebelik oldukça nadir görülür, ektopik gebeliklerin % 2-4’ünü oluşturur. İleri gebelik haftalarına kadar gelişimine devam etmesi ve geç rüptürü maternal morbidite ve mortalitesi riskini arttırmaktadır.
OLGU: Otuzsekiz yaşında, karın ağrısı, anemi tanılarıyla dış merkezden sevkle gelen multipar hastaya akut batın tanısıyla cerrahi eksplorasyon yapılmıştır. Batında masif kanama ve sağ kornal rüptüre gebelik saptanması üzerine jinekoloji ekibimize hasta devredilmiştir. Kornal rezeksiyon ve uterusa primer tamir uygulanmıştır.Yaklaşık 14 haftalık gebelik kesesi ve placenta komplet eksize edilmiştir. 6 ünite tam kan, 3 ünite taze donmuş plazma ve kristaloid transfüzyonu ile hemodinami sağlanmıştır.
SONUÇ: Kornual gebelik en tehlikeli dış gebelik formu olup, erken tanınması önemlidir. Rüptür olmadan tanındığında konservatif tedavi edilebilmektedir. İleri gebelik haftalarında ise ciddi kanama, fertilite kaybı, mortalite riski taşımaktadır.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):49-51, 2008
Anahtar kelimeler: Dış Gebelik, Kornual Gebelik, Akut Batın Sendromu
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):52-55, 2008
Body Stalk Anomalisi: Olgu Sunumu
|
Rıza MADAZLI¹, Tayfur ÇİFT², Veysel ŞAL², Eray BALCAN², Suat KARATAŞ
|
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İstanbul
|
|
“Body Stalk Anomali”si geniş karın ön duvarı defekti, ciddi kifoskolyoz ve rudimenter umblikal kord ile karakterize, nadir görülen gelişimsel bir anomalidir. Genellikle baş, yüz ve ekstremite anomalileri eşlik eder. Ultrasonografi ile prenatal tanısı mümkündür ve ölümcül olarak kabul edilen bu anomalide gebelik tahliyesi endikasyonu vardır. Olgumuz, gebeliğin 19. haftasında karın ön duvarında ciddi orta hat defekti, fetal kalpte tek atriyum, ciddi derecede skolyoz ve clubfoot saptanarak body stalk anomalisi tanısı konulmuş ve tahliye edilmiştir.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):52-55, 2008
Anahtar kelimeler: Body stalk anomali, karın önduvarı defekti, prenatal tanı
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):56-58, 2008
Yirmi Hafta Gebelik Boyutunda İri Uterusta Vaginal Histerektomi: Olgu Sunumu
|
Tevfik GÜVENAL1, Alparslan PIÇAK2, Mehmet Ali KILÇIK2, Çağlar YILDIZ
|
1Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Manisa
2Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Sivas
|
|
Uterusun en sık rastlanan benign tümörlerinden olan myoma uteri, histerektominin yaygın nedenlerindendir. Günümüzde en sık yapılan jinekolojik ameliyat histerektomidir. Histerektomilerin % 75-80’i abdominal yol ile yapılmaktadır. Vaginal histerektomi morbidite, hastanede kalış süresi ve maliyet açısından daha üstündür. Belirli bir büyüklüğün üzerindeki myoma uterinin (250 gr veya 12 gebelik haftası büyüklüğü) vaginal histerektomi için kontrendikasyon oluşturduğu kanısına rağmen, 20 haftalık gebelik büyüklüğünde uterusu ve multipl myomları olan bir olguya biseksiyon, morselasyon gibi teknikler kullanılarak vaginal histerektomi, bilateral salpingooferektomi ve sistorektosel onarımı uygulanmıştır. Olgumuz, uterus büyüklüğünün vaginal histerektomi için bir kontrendikasyon oluşturmadığına işaret etmektedir. Bu konudaki deneyimin artması ve yeterli eğitimin verilmesi ile vaginal histerektomi oranının artacağı düşüncesindeyiz.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):56-58, 2008
Anahtar kelimeler: Leiomiyom, Vaginal Histerektomi
|
Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 22(1):59-61, 2008
Canlı Bir Doğumla Sonuçlanan Heterotopik Kornual Gebelik: Olgu Sunumu
|
Murat BERKKANOGLU, Hasan BULUT, Kemal ÖZGÜR
|
Özel Antalya Tüp Bebek Merkezi
|
|
Heterotopik gebelik, intrauterin ve ekstrauterin gebeliğin birlikte bulunduğu nadir bir durumdur. Ovulasyon indüksiyonu ve yardımcı üreme tetniklerindeki artış, heterotopik gebelik insidansını arttırmıştır. Bir önceki intrastoplazmik enjeksiyon - embiryo transfer (ICSI-ET) siklustan elde edilen dondurulmuş embiryoların transferi sonrası elde edilen gebeliğin takibinde 6 hafta 4 günlükken yapılan muayenesinde intra abdominal yaygın serbest sıvı, intrauterin fetal kardiyak aktivitesi (FKA) pozitif ikiz gebelik ve ayrıca sol cornual FKA pozitif ektopik gebelik tespit edilmiştir. Laparoskopide rüptüre sol cornual ektopik gebelik tespit edilen hastaya ardından laparotomi uygulandı. Laparotomide, rüptüre olan sol cornual bölge eksize edilip sütüre edildi. Operasyon sonrası prenatal takipleri yapılan hastaya ilk trimesterda fetal redüksiyon yapılarak, intrauterine ikiz gebelik tekiz gebeliğe indirgendi. 38 haftalık iken sezaryan ile canlı bir bebek ile gebelik sonlandı.
Jinekolojik ve Obstetrik Dergisi, 22(1):59-61, 2008
Anahtar kelimeler: Heterotopik Kornual Gebelik, Ektopik Gebelik, Fetal Redüksiyon, Perinatal Sonuç
|
|