ARAŞTIRMA |
1. |
Üretra darlığının cerrahi tedavisinde amplatz renal dilatatör kullanımı
Use of amplatz renal dilator for surgical treatment of urethral strictures
doi: 10.5222/otd.2017.1077 Sayfalar: 65-67
Levent Özcan, Onur Karslı
GİRİŞ ve AMAÇ: Amaç: Bu çalışmanın amacı üretra darlığının cerrahi tedavisinde amplatz renal dilatatör kullanımının etkinliğini göstermektir.
Giriş: Üretra darlığı; tanı, tedavi zorluğu, tekrarlaması nedeniyle hem hasta hem de hekim açısından ürolojinin sorunlu konularında birisidir. Tedavisinde birçok yöntemler tanımlansa bile üretra dilatasyonu bilinen en eski yöntemdir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde üretra darlığı tanısı ile amplatz renal dilatatör ile tedavi edilen 30 hastanın 1 yıllık sonuçları retrospektif olarak incelendi. Tüm hastaların operasyon öncesi ve operasyon sonrası 3,6,9 ve 12. aylardaki maksimum idrar akım hızları (Qmax) ve operasyon sonrası 12. ayda Uluslararası Prostat Semptom Skoru (IPSS) sonuçları kaydedildi.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 61.6 ± 6.7 olarak bulundu. Operasyon öncesi maksimum idrar akım hızı 7,6±1,5 mL/sn iken operasyon sonrası 3, 6, 9 ve 12. aylarda sıra ile 16,1±2,3, 16,1±1,6, 15,7±1,7 ve 15,1±2,2 olarak bulundu. Operasyon öncesi IPSS skoru 18.4 ± 2.4 iken oprasyon sonrası 12. ayda 9,7±2,7 olarak bulundu. Sadece 3 hastada (%10) nüks izlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Üretra darlığı tedavisinde amlatz dilatasyon yöntemi basit, etkili ve güvenli bir yöntemdir ve klasik İÜ yöntemine alternatif bir tekniktir.
Anahtar Kelimeler: Üretra darlığı, dilatasyon, cerrahi prosedür
|
|
2. |
Bir Sağlık Kuruluşunda Görev Yapmakta Olan Hemşirelerin Stres Kaynaklarının ve Düzeylerinin Analizi
An Analysis of Level and Sources of Stress in Nurses Working in a Health Organization
doi: 10.5222/otd.2017.1100 Sayfalar: 68-75
Semra Koç, Ahmet Semih Özkul, Dilek Özdemir Ürkmez, Hacer Özkul Özel, Leman Çelik Çevik
GİRİŞ ve AMAÇ: Stres konusunda yapılan araştırmalar özellikle yoğun çalışan meslek gruplarında fizyolojik ve psikolojik yıkım oluşturduğunu, kişilerin sağlığını ve örgütsel başarısını olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda çalışma, İstanbul Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi’nde görev yapan hemşirelerin işle ilgili yaşadıkları sorunları, stres kaynaklarını ve stres düzeylerini belirlemek amacıyla yapıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu araştırma basit tanımlayıcı tasarımda yapıldı. Araştırmanın örneklemini evrenden basit rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 196 hemşire oluşturdu. Veriler, bilgi formu ve stres kaynağı ölçeği (SKÖ) kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde; Ortalama, Standart sapma, Oneway Anova testi, Tukey HDS testi, Kruskal Wallis testi, Ki Kare testi kullanıldı ve geçerlik-güvenirlik analizi için Cronbach’s alpha katsayısına bakıldı. Sonuçlar %95 güven aralığında, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
BULGULAR: Hemşirelerde stres yaratan durumların; uyumlu ekip çalışmasının olmaması, malzeme, araç-gereçlerin yetersiz olması ve yöneticilerle sorunlar yaşama vs. olduğu tespit edildi. Hemşirelerin %68.9’unun (n=135) orta düzeyde stres yaşadığı, 1 yıldan az süredir çalışanların sosyal stres verici puanlarının 11 yıl ve üzerinde çalışan hemşirelerin puanlarından anlamlı düzeyde düşük olduğu bulundu (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hemşirelerin SKÖ alt gruplarından aldıkları puanlara göre 3. Grupta (hastalık geliştirme eğiliminde) yer aldığı ve hastalık geliştirme eğiliminde olduğu, stres düzeylerinin dağılımı ise orta düzeyde olduğu saptandı.
Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Hastane, Stres, Stres Düzeyi, Stres Kaynağı
|
|
3. |
Total Kalça Artroplastisinde Aynı Cerrah İle İki Farklı Yaklaşımın Komponent Dizilimine Etkisi
Effect of Two Different Approaches by the Same Surgeon on Component Alignment in Total Hip Arthroplasty
doi: 110.5222/otd.2017.1078 Sayfalar: 76-81
Süleyman Semih Dedeoğlu, Yunus İmren, Haluk Çabuk, Ali Çağrı Tekin, Abdullah Faruk Uyanık
GİRİŞ ve AMAÇ: Total kalça artroplastisi femur başı ve asetabulumu ilgilendiren avaskuler nekroz veya dejeneratif artrit gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan yaygın bir ortopedik girişimdir. Anterolateral (AL) ve posterolateral (PL) yaklaşımlar kalça eklemine ulaşmada sık kullanılan yaklaşımlardır. Bu çalışmanın amacı, cerrahi yaklaşımın total kalça artroplastisinde asetabuler ve femoral komponent dizilimine etkilerinin radyolojik olarak tespit edilmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Posterolateral yaklaşım konusunda deneyimli bir cerrahın anterolateral yaklaşımla uyguladığı total kalça artroplastisinde her iki yaklaşımdaki komponent dizilimleri radyolojik olarak kıyaslandı. Çalışmaya 74 hasta dahil edildi. Dışlama kriterleri revizyon artroplasti, displazik kalça, kalça çevresinde enfeksiyon veya kırık öyküsüydü. Femoral stem ve asetabular kap için anterversiyon ve asetabulum inklinasyonu ameliyat sonrası birinci gün çekilen bilgisayarlı tomografi (BT) ile ölçüldü. Verilerin dağılımı komagrov simirnow testi ile değerlendirildikten sonra iki grup arasındaki niceliksel değerlerin karşılaştırılmasında bağımsız örnekler t testi ile niteliksel değerlerin kıyaslamasında ise Ki-kare testi kullanıldı, anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edildi.
BULGULAR: 42’si kadın 32’si erkek 74 hastanın yarısı PL, diğer yarısı ise AL grubunda idi. Yaş, ortalama asetabular anteversiyon, inklinasyon ve femoral anteversiyon dereceleri açısından anlmalı bir fark saptanmadı (p>0.05 ). AL yaklaşımla opere edilenlerin asetabular anteversiyonu daha yüksek doğruluk oranına sahipti (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Posterolateral yaklaşıma alışkın cerrahın anterolateral yaklaşımla uyguladığı cerrahinin komponent pozisyonu üzerinde olumsuz bir etkisi gözlenmemiştir.
Anahtar Kelimeler: Posterolateral yaklaşım, anterolateral yaklaşım, total kalça artroplastisi, anteversiyon, inklinasyon
|
|
4. |
Proksimal üreter taşı tedavisinde fleksibıl üreterorenoskopi ve semirijid üreterorenoskopi etkinliğinin karşılaştırılması
Comparison of flexible ureterorenoscopy and semi-rigid ureterorenoscopy effectiveness in the treatment of proximal ureteral stone
doi: 10.5222/otd.2017.1101 Sayfalar: 82-86
GİRİŞ ve AMAÇ: Biz bu çalışmamızda fleksibıl üreterorenoskopi (F-URS) ile semirijid üreterorenoskopinin(URS) proksimal üreter taşı tedavisindeki komplikasyon oranlarını ve taşsızlık düzeylerini karşılaştırmak istedik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Okmeydanı Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Üroloji bölümünde 2011 ve 2014 yılları arasında proksimal üreter taşı nedeniyle opere edilen 101 hasta retrospektif olarak incelendi. Her hastanın detaylı anemnezi alındı, fizik muayenesi, renal fonksiyonları içeren laboratuar tetkikleri, tam idrar tahlili ve idrar kültürü yapıldı. Görüntüleme tetkiki olarak direk üriner sistem grafisi (DÜSG), ultrasonografi, intravenöz pyelografi (İVP) ve kontrastsız bilgisayarlı tomografi (BT) kullanıldı. Taşsızlık intraoperatif floroskopi ile; postop 1. gün DÜSG ile ve postop 3. ayda DÜSG, ultrasonografi ve BT ile değerlendirildi. Görüntüleme yöntemlerinde taş görülmemesi ya da sadece klinik olarak önemi olmayan rezidüel fragmanların (<4mm) görülmesi başarı olarak kabul edildi. Her bir gruptaki hastalar taşın çapı, taşa ulaşmadaki başarı, operasyon süresi, tekrar operasyon gerekliliği, 3. aydaki taşsızlık oranı; ateş, kanama, perforasyon gibi komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı. Komplikasyonlar ise Modifiye Clavien Derecelendirme Sistemine göre sınıflandırıldı.
BULGULAR: Taşsızlık oranı operasyon sonrası semirijid URS grubunda % 64,6, F-URS grubunda ise % 85,2 olarak bulundu (p=0.003). Postop 3. ayda yapılan radyolojik değerlendirmede ise bu oran sırasıyla %77,4’e ve % 93,6’ya yükseldi (p=0.013). Modifiye Clavien Derecelendirme Sistemi baz alınarak değerlendirildiğinde, avülsiyon veya sepsis gibi majör komplikasyon görülmedi (grade 4 veya 5). F-URS grubundaki 2 hastada üreteropelvik birleşke altında perforasyon (grade 3B) görüldü ve double j kateter takılarak konservatif olarak tedavi edildi. Postop ateş (grade 1) semirijid URS grubunda 6 (%11.1 ) hastada, F-URS grubunda 6 (%13.1) hastada görüldü (p>0.05). Kanama (grade 1) 1.grupta 10 (%20.6) hastada, 2.grupta ise 5 (%9.8) hastada görüldü (p>0.05). Üreteral yaralanma (grade 1) ise sırasıyla 4 (%7.9) ve 2 (%3.2) hastada görüldü (p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Proksimal üreter taşlarının üreterorenoskopik tedavisinde; F-URS yüksek taşsızlık oranı ile üstün görünmektedir. Daha az başarı oranı ile semirijid URS de alternatif tedavi modalitesi olabilir.
Anahtar Kelimeler: Proksimal üreter taşı, fleksibıl üreterorenoskopi, semirijid üreterorenoskopi
|
|
5. |
Tubo-ovaryan Abselerde Farklı Yönetim Şekilleri: Üçüncü Basamak Hastane Deneyimi
Different Management Options for Tubo-Ovarian Abscess: A Tertiary Referral Center Experience
doi: 10.5222/otd.2017.1102 Sayfalar: 87-92
Hale Göksever Çelik, Engin Çelik, Cenk Yaşa, Semra Yüksel, Serdal Çelik, Özlem Dural, Hasan Cemal Ark
GİRİŞ ve AMAÇ: Tubo-ovaryan abse çoğunlukla pelvik enflamatuar hastalığın bir sonucudur. Tubo-ovaryan abse fallopian tüpleri, overleri ve sıklıkla diğer çevre pelvik organları da içeren inflamatuar kitleyle karakterizedir. Tubo-ovaryan abse hızlıca tanı konulup yönetilmesi gereken ciddi hayatı tehdit eden bir durumdur. hikaye ve pelvik muayene tanının en önemli kısmını oluşturur. Cerrahi hem kesin tanı hem de tedavide özellikle de şüpheli abse rüptüründe veya postmenopozal bir kadında tubo-ovaryan abse bulgusu mevcudiyetinde gereklidir. Amacımız cerrahi ve medikal tedavi alan hastaların karakteristik özelliklerini karşılaştırmaktı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tubo-ovaryan abse tanısı olup hospitalize edilen ve medikal veya cerrahi olarak tedavi edilmiş 92 hastayı inceledik. 53 hasta opere edilerek, 39 hasta ise sadece antibiyotik alarak tedavi edilmişti.
BULGULAR: Cerrahi ile tedavi olan hastalar Grup 1, sadece medikal tedavi alan hastalar ise Grup 2 olarak adlandırıldı. Bu iki grubun ortalama değerleri karşılaştırıldığında parite, antibiyotik ve hospitalizasyon süresi arasında farklılık bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hangi hastanın hospitalize edilip cerrahi ve medikal tedavi kombinasyonuyla tedavi edileceği, hangi hastanın sadece antibiyotik alması gerektiğinin kararı çok önemlidir. Doğru karar morbiditeyi, yapışıklığı, radikal cerrahi gereksinimini ve overlere hasarı azaltarak hasta için yararlı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tubo-ovaryan abse, pelvik enflamatuar hastalık, salpenjektomi, salpingoooferektomi, abse drenajı
|
|
6. |
Çekiç Parmak Deformitesi için Yeni Bir Tedavi Şekli: 4-2-2 Protokolü
A New Treatment Modality for Mallet Finger Deformity: 4-2-2 Protocol
doi: 10.5222/otd.2017.1076 Sayfalar: 93-98
Yüksel Kankaya, Nezih Sungur, Kadri Özer, Melike Oruç, Koray Gürsoy, Özlem Çolak, Gürhan Mustafa Ulusoy, Uğur Koçer
GİRİŞ ve AMAÇ: Çekiç parmak deformitesinin tedavisinde distal interfalangeal eklemi ekstansiyonda immobilize eden splintler başarıyla kullanılmaktadır. Splintlemenin başarısız olduğu durumlarda cerrahi teknikler kullanılabilmektedir. Bu çalışmada erken aktif kontrollü harekete izin veren bir splintleme ve rehabilitasyon programı ile kombine olarak uygulanan alternatif bir cerrahi tekniği sunmak amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya splintleme süreci başarısızlıkla sonuçlanan 27 hasta dahil edildi. Bu hastaların ameliyat sonrası 1. yıl sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Cerrahi teknik olarak, distal interfalangeal eklemin açık redüksiyonu ve kirschner teli ile fiksasyonu uygulandı. Tırnağın ulnar ve radyal taraf eponişyumu ve ekstansör tendondan prolen dikiş geçildi ve sonrasında kirschner teli üzerinde bağlandı. Postoperatif 4. haftada tel çıkarıldı ve tendonu tutan dikiş tırnak yatağı üzerine sabitlenen bir metal kopçaya bağlandı. Standart Stack splint immobilizasyon amacıyla 2 hafta kullanıldı. Bu periyotta, ek olarak, 15 ve 25 derece fleksiyonda bir termoplastik splint ile egzersiz programı verildi. Postoperatif 6. haftada, gece splintlemesine başlandı ve 2 hafta süreyle kullanıldı.
BULGULAR: Postoperatif 1. yılda distal interfalangeal eklemin ortalama ekstansiyon kaybı 1.70 idi. 19 hastada tam ekstansiyon mevcutken 8 hastada ortalama 5.80 ekstansiyon kaybı tespit edildi (2-100). Crawford değerlendirme kriterlerine göre 19 hasta mükemmel, geri kalan 8 hasta da iyi olarak kabul edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak, 4-2-2 protokolü ile birlikte uygulanan cerrahi teknik düşük komplikasyon oranları ve iyi fonksiyonel sonuçları ile daha önce tanımlanmış cerrahi tekniklere etkili bir alternatif olarak görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Parmak, el deformitesi, el, çekiç parmak
|
DERLEME |
7. |
Prostat Kanseri Brakiterapisinin Radyobiyolojik Temelleri
Radiobiological Principles of Prostate Cancer Brachytherapy
doi: 10.5222/otd.2017.1103 Sayfalar: 99-107
Alaattin Özen, Mert Saynak, Vuslat Yürüt Çaloğlu, Mustafa Cem Uzal
Lokalize prostat kanseri tedavisinde brakiterapi uygulaması doz hızına göre düşük doz hızlı (Low Dose Rate; LDR) ve yüksek doz hızlı (High Dose Rate; HDR) olmak üzere ikiye ayrılır. Prostat kanseri için α/β oranı tartışmalı olmakla birlikte invivo ve invitro deney sonuçları α/β oranının ≤3 olduğunu göstermektedir. Bu faktör prostat kanseri tedavisinde HDR brakiterapi lehine teorik bir avantaj sağlamaktadır. Klinik deneyimin daha eskiye dayandığı LDR monoterapisinde ise kaynakların düşük radyoaktiviteleri nedeni ile toplam tedavi dozuna ulaşma süresinin 1-4 ay gibi bir süre alması, ortalama foton enerjilerinin düşük olması ve prostat kanserinin düşük proliferasyon kapasitesi tedavinin radyobiyolojik etkinliğini azaltmaktadır. HDR brakiterapisi genelde daha yüksek riskli hastalarda eksternal radyoterapi üstüne boost dozu şeklinde uygulanmaktadır. Ancak HDR monoterapisinin de LDR brakiterapiden farklı olarak birden fazla implant gerektirmesi ve toplam dozun daha düşük olmasına rağmen fraksiyon dozunun yüksek olması, sağlam doku koruması açısından bir dezavantaj oluşturmaktadır. HDR monoterapisi kısıtlı klinik deneyim nedeniyle kontrollü çalışmalar dışında kullanılmamaktadır. Bu derleme ile prostat kanseri tedavisinde brakiterapi uygulamalarının radyobiyolojik temellerinin özetlenmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Prostat kanseri, Brakiterapi, Yüksek Doz Hızı, Düşük Doz Hızı, Radyobiyoloji
|
OLGU SUNUMU |
8. |
Her İki Elde Eş Zamanlı Ortaya Çıkan Çoklu Tetik Parmak: Olgu Sunumu
Case Report: Simultaneously Emerging Multiple Trigger Fingers in Both Hands
doi: 10.5222/otd.2017.1104 Sayfalar: 108-110
Derya Bingöl, İbrahim Avşin Öztürk, Mert Canlı, Özay Özkaya Mutlu
Giriş
Elde ağrı ve fonksiyon kaybının en sık sebeplerinden olan tetik parmak, fleksör tendonun hareketi sırasında ortaya çıkan ağrı, takılma veya parmakta ekstansiyon kısıtlılığı ile bulgu vermekte olup tüm parmakları etkileyebilmektedir. Bu çalışmada, nadiren ortaya çıkabilen her iki elde eş zamanlı çoklu tetik parmak olgusunun sunulması amaçlanmıştır.
Olgu Sunumu
Her iki el parmaklarında hareketle ağrı ve takılma şikayetleri ile başvuran 58 yaşında kadın hastanın yapılan muayenesinde, sol elin üçüncü, dördüncü ve beşinci parmakları ile sağ elin dördüncü ve beşinci parmağında bulgular tetik parmak ile uyumlu idi. Lokal sedasyon altında sol elinden opere edilen hastanın postoperatif 3. ayda yapılan kontrolünde şikayetlerin tamamen ortadan kalktığı görüldü. Hastanın sağ eline yönelik operasyonu planlandı.
Tartışma
Birden fazla parmakta tetiklenme şikayeti olan, semptomları uzun süredir devam eden ve diabetes mellitus öyküsü bulunan hastalarda steroid enjeksiyonu başarı yüzdesinin düşük olduğu bilinmektedir. Lokal anestezi ile yapılacak kısa bir operasyon olması, düşük nüks ve komplikasyon oranları ile yüksek başarı oranları nedeniyle cerrahi tedavi, tetik parmak tedavisinde ideal tedavi seçeneğidir.
Sonuç
Eşlik eden sistemik hastalığı bulunan, semptomları 6 aydan uzun süredir mevcut çoklu tetik parmak olgularında cerrahi tedavi, steroid tedavisine göre tek seansta sağladığı yüksek başarı oranı ve düşük nüks riski nedeniyle ön planda tercih edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Çoklu tetik parmak, pulley, tenosinovit
|
|
9. |
Akut Böbrek Hasarı ile Prezente olan Paroksismal Nakturnal Hemoglobinüri: Olgu Sunumu
Paroxysmal Nocturnal Haemoglobinuria Presenting with Acute Kidney Injury: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2017.1105 Sayfalar: 111-113
Mesut Ayer, Abdullah Sakin, Orkide Kutlu, Fatma Aylin Ayer, Ayşegül Sakin, Savaş Öztürk
Paroksismal nokturnal hemoglobinüri (PNH); pansitopeni bulguları, intravasküler hemolize bağlı idrar renginde koyulaşma ve/veya venöz tromboembolik olaylarla seyreden, nadir görülen klonal bir hematopoetik kök hücre hastalığıdır. Tanısında akım sitometrik yöntemle CD55, CD59 düzeyinin tayini altın standarttır. PNH’lı olgularda Eculizumab, kompleman inhibisyonu yaparak hemoliz ve komplikasyonlarını belirgin derecede azaltmaktadır. Burada şiddetli hemoliz ve akut böbrek yetersizliği kliniği ile başvuran, PNH tanısı koyduğumuz ve eculizumab ile tedavisini düzenlediğimiz olguyu sunduk.
Anahtar Kelimeler: Akut böbrek hasarı, hemoliz, tromboz, Paroksismal Nokturnal Hemoglobinüri
|
|
10. |
Karbonmonoksit Zehirlenmesi ve Hiperbarik Oksijen Tedavisi
Cabon Monoxide Poisoning And Hyperbaric Oxygen Therapy
doi: 10.5222/otd.2017.1106 Sayfalar: 114-118
Yaşar İncekaya, Hatice Feyizi, Selin Bayraktar, İncila Ali, Cem Topuz, Serap Karacalar, Namigar Turgut
Karbonmonoksit (CO) gazı; tatsız, renksiz, kokusuz ve nonirritan gazdır. Her yıl sayısız CO zehirlenmesi olmaktadır. Karbonmonoksitin oksijene göre hemoglobine afinitesi 200 kat daha fazladır. Sonuçta Hb daha az oksijen taşır, dokulara oksijen salınımı bozulur ve doku hipoksisi gelişir. CO intoksikasyonunda hedef yeterli doku oksijenizasyonunun sağlanmasıdır ve tedavide öncelik en az 6 saat %100 maske ile oksijen verilmesi olmalıdır. Hiperbarik oksijen tedavisi hala tartışmalıdır. Çalışmamızda karbonmonoksit zehirlenmesi tanısıyla yoğun bakıma kabul edilen ve hiperbarik oksijen tedavisi uygulanan 2 olgu sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Karbon monoksid zehirlenmesi, hiperbarik oksijenasyon, oksijen
|
|
11. |
Atipik Yerleşimli Proliferatif Trikilemmal Kist: Olgu Sunumu
Atypical Localized Proliferating Trichilemmal Tumor: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2017.1107 Sayfalar: 119-121
Alaattin Özen, Sare Kabukcuoglu, Evrim Metcalfe, Melek Akcay, Durmus Etiz
Proliferatif trikilemmal kist (PTK) saç foliküllerinden kaynaklanan nadir bir cilt lezyonu olup genellikle ileri yaşlı bayanlarda ve özellikle saçlı deride soliter nodül olarak görülür. Sıklıkla lezyonlar benign olmakla birlikte literatürde farklı lokalizasyonda yerleşimli, malign PTK vakası, lokal nüks ya da metastaz gelişen vakalar da rapor edilmiştir. Bu yazımızda cerrahi sonrası derin cerrahi sınır pozitifliği nedeni ile adjuvan radyoterapi ile tedavi edilmiş ve radyoterapi sonrası 10 yıllık takip süresince nüks tespit edilmemiş paraspinal yerleşimli prolifere trikilemmal kist vakası seyrek görülen bir lezyon olması ve ilginç lokalizasyonu nedeniyle literatür bilgileri eşliğinde klinik ve histopatolojik özellikleriyle sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Proliferatif trikilemmal kist, Adjuvan radyoterapi, Paraspinal yerleşim
|
|
12. |
Memenin Nadir Bir Tümörü: Pleomorfik Liposarkom
A Rare Breast Tumor: Pleomorphic Liposarcoma
doi: 10.5222/otd.2017.1108 Sayfalar: 122-124
Betül Demirciler Yavaş, Çiğdem Özdemir, Hasan İlyas Özardalı, Gülcan Yavuz, Serdar Boztekin
Meme dokusunun sarkomları tüm meme tümörlerinin %1' inden azını oluşturan nadir görülen tümörlerdir. Liposarkomlar ise bu tümörlerin yaklaşık %0,3’ ünü oluştururlar. Sağ memede kitle şikayeti ile başvuran 54 yaşındaki kadın hastanın yapılan muayenesinde, 3.5 cm çapında sınırları düzensiz lezyon tespit edildi. Lezyon eksizyonel biopsi ile çıkarıldı. Yapılan patolojik inceleme sonucunda olgu pleomorfik liposarkom tanısı aldı. Memenin pleomorfik liposarkomu, diğer pleomorfik tümörler ile ayrımı yapılması gereken, nadir görülen bir tümördür.
Anahtar Kelimeler: Meme tümörleri, liposarkom, pleomorfik
|
|