Okmeydanı Tıp Dergisi Sayı-2 2016

    
ARAŞTIRMA
1.
Mediasten yerleşimli on schwannom olgusunun retrospektif analizi
Retrospective analysis of ten mediastinum schwannomas cases
doi: 10.5222/otd.2016.1040 Sayfalar: 65-68
İlim Irmak, Umut Sabri Kasapoğlu, Pınar Atagün Güney, Sinem Güngör, Sibel Arınç, Hakan Yılmaz, Mustafa Vayvada, Mustafa Küpeli, Rıza Serdar Evman

GİRİŞ ve AMAÇ: Benign sinir kılıfı tümörleri, erişkin hastalarda mediastenin en sık rastlanan nörojenik tümörleridir. İntratorasik yerleşimli schwannomlar ise genellikle posterior mediastene yerleşirler ve bu bölgedeki bütün tümörlerin yaklaşık %75'ini oluşturmaktadır. Genellikle asemptomatik olması ve çekilen toraks görüntülemelerinde düzgün sınırlı soliter kitle şeklinde saptanması nedeniyle farklı öntanılarla değerlendirilebilmektedir. Bu çalışmamızda 2006-2014 yılları arasında tanı konulan 10 schwannom olgusunu retrospektif olarak incelemeyi amaçladık.

YÖNTEM ve GEREÇLER: 2006-2014 yıllarında Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde schwannom tanısı alan toplam on hasta retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR: On schwannom olgusunun altısı (%60) kadın, dördü (%40) erkekti. Yaş ortalaması 46 yıl olarak bulundu. En sık rastlanan semptom öksürük olduğu bunu göğüs ağrısının takip ettiği görüldü. Toraks CT bulguları incelendiğinde lezyonların altı olguda (%60) üst mediastende lokalize olduğu ve dokuz (%90) olguda lezyonun paravertebral yerleşimli görüldü. Tüm hastaların yapılan fiberoptik bronkoskopik incelemesinde endobronşial lezyon görülmedi. Tüm olguların tanısı cerrahi olarak konuldu.

TARTIŞMA ve SONUÇ: En sık üst mediasten tutulumu ile karşımıza çıkan sıklıkla benign karakterli olan schwannom olgularının tanısında invaziv cerrahi işlem gerekir.

Anahtar Kelimeler: Mediasten tümörleri, Nörilemmom, Torasik Cerrahi


2.
Kemoterapi Alan Kanserli Hastalarda Toksik Polinöropati Gelişimi
Chemotherapy Induced Toxic Polyneuropathy in Cancer Patients
doi: 10.5222/otd.2016.1041 Sayfalar: 69-74
Ülkü Türk Börü, Çiğdem Çemberci, Nilay Padir, Adnan Bilgiç, Mustafa Taşdemir

GİRİŞ ve AMAÇ: Kanser ilaçlarının toksik etkilerine bağlı polinöropatiler gelişme oranı ilaçlara göre değişkenlik göstermektedir. Bu çalışmada taksan ve platin grubu kemoterapi alan hastalarda, ilaca bağlı toksik polinöropati gelişimi oranını belirleme amaçlandı.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmaya taksan (doketaksel ve paklitaksel) ve platin (karboplatin ve sisplatin) alan hastalar alındı. Tüm hastalar klinik ve elektrofizyolojik olarak tedavi öncesi ve sonrası ilaca bağlı polinöropati açısından değerlendirildi. Polinöropati tespit edilen hastalarda anti-Yo, anti-Hu, anti-Ma2/Ta antikorlarına bakıldı.

BULGULAR: Toplam 123 hasta çalışmaya dâhil edildi. 22 tane (%17,8) hasta çalışmayı tamamlayamadan öldü. Tedavi almadan önce 12 hastada (%9,8) kansere bağlı polinöropati tespit edildi. Ölen ve tedavi öncesi kansere bağlı polinöropati gelişen toplam 34 hasta çalışmadan çıkarıldı. Kalan 89 hasta tedaviye alındı. Tedavi sonrası 50 hastada (%56,2) klinik ve elektrofizyolojik olarak kemoterapiye bağlı polinöropati tespit edildi. Paklitaksel+karboplatin alan 56 hastanın 33’ünde (%58,9) toksik polinöropati gelişti. Doketaksel +sisplatin alan 20 hastanın 10’unda (%50) toksik polinöropati gelişti. Her iki grup arasında polinöropati oluşturma açısından istatiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi. Her iki grupta da polinöropati gelişimi kümülatif doz ile ilişkili olarak bulundu.

TARTIŞMA ve SONUÇ: İlaca bağlı gelişen toksik polinöropati paklitaksel ve doketaksel grubunda oldukça yüksek oranda gözlenmektedir. Bu sonuçlar bize doz yükseldikçe polinöropati gelişme oranı arttığını göstermektedir. 

Anahtar Kelimeler: İlaç tedavisi, Karboplatin, Polinöropatiler, Taksan


3.
Transrektal Ultrasonografi Eşliğinde Prostat Biyopsisi Yapılan Hastalarda Komplikasyon Oranlarımız
Complications Our Rate Of Patients Who Performed Transrektal Ultrasound Guided Prostate Biopsy
doi: 10.5222/otd.2016.1042 Sayfalar: 75-78
Mustafa Erkoç, Hüseyin Beşiroğlu, Eyyüp Danış, Muammer Bozkurt, Ahmet Gürbüz, Samir Aghalarov, Fatih Akkaş, Osman Can, Erkan Merder, Ahmet Arıman, Alper Ötünçtemur

AMAÇ: Prostat kanseri dünyada erkeklerde en sık görülen kanserlerden biridir. Transrektal ultrasonografi eşliğinde yapılan prostat biyopsisi, prostat kanserinin tanısında dünyada altın standart yöntemdir. Çalışmada amacımız, kliniğimizde TRUS eşliğinde prostat biyopsi yapılan hastalarda komplikasyonlarımızı tespit etmektir.

YÖNTEMLER: Çalışmamıza kliniğimizde Aralık 2008- Aralık 2014 tarihleri arasında TRUS eşliğinde prostat biyopsi yapılan 1280 hasta dahil edildi. Komplikasyonlar enfektif (prostatit, ürosepsis, epididimit) ve non-enfektif (hematüri, hematospermi, rektal kanama) olarak sınıflandırıldı. 

BULGULAR: 82 hastada enfektif komplikasyonlar görüldü. Bu hastaların 63 tanesinde prostatit, 10 tanesinde epididimit saptandı. Sadece 9 hastada yüksek ateş, üşüme, titreme ve lökositoz saptanarak ürosepsis tanısıyla yatış verilerek hastanede tedavi edildi. 118 hastada ise nonenfektif komplikasyonlar saptandı. 101 hastada hematüri saptanırken 10 hasta hematospermi şikayetiyle tarafımıza başvurdu. 7 hastada ise rektal kanama görüldü.

SONUÇ: Transrektal ultrasonografi eşliğinde prostat biyopsisi prostat kanseri tanısında çok güvenilir bir yöntem olsa da invaziv bir yöntemdir. Bundan dolayı nadir de olsa ciddi komplikasyonlar oluşabilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Komplikasyon, prostat kanseri, transrektal ultrasonografi eşliğinde prostat biyopsisi


4.
Tubal Reanastomoz Yapılan Olguların Gebelik Oranları
The Pregnancy Rates After Tubal Reanastomosis
doi: 10.5222/otd.2016.1044 Sayfalar: 79-82
Mehmet Baki Şentürk, Mehmet Sukru Budak, Cihan Toğrul, Ali Emre Tahaoğlu, Deniz Balsak, Sedat Akgöl

GİRİŞ ve AMAÇ: Tubal reanastomoz olan hastaların gebelik oranlarının ve bu oranlar açısından tubal reanastomoz yapan cerrah faktörünün değerlendirilmesidir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada 01/01/2005-31/12/2013 tarihleri arasında Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi 'nde tubal reanastomoz operasyonu geçiren 59 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir.

BULGULAR: Çalışmamızda değerlendirilen olguların yaş ortalaması 36.66±3.94 yıl, yaşayan çocuk sayıları 4.66±1.85 ve tubal reanastomoz sonrası takip süreleri 3.31±2.08 yıldır. Olguların 28'sinde (%47.4) gebelikte başarı sağlanmıştır. Olguların 43'nün (%72.8) tubal reanastomoz nedeni yeni bir çocuk isteme iken, 9'unun (%15.2) pelvik ağrı, 5'nin (%8.4) dini inanç ve 2'nin (%3.3) yeni bir eşten çocuk istemi olduğu görülmektedir. Olguların 2'sinde (%3.4) ektopik gebelik görülmüştür.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Tubal reanastomoz, daha önceden tüp ligasyonu olup da çocuk istemi olan kadınlar arasında sık kullanılmaktadır. Kadınlar çeşitli nedenlerle tubal reanastomoz yaptırmak istemektedir. Bu nedenlerin başında gelişmiş toplumlarda en çok öne çıkan faktör yeni bir eşten bebek sahibi olma arzusudur.Tubal reanastomoz deneyimli merkezlerde ve mümkünse bu konuda spesifikleşmiş cerrahlar tarafından yapılmalıdır. İleri yaş hastalarda başarı düştüğünden bu hasta grubu operasyon öncesinde iyice bilgilendirilmelidir. Tubal reanastomoz operasyonu sonrası gebelik oranları açısından operasyonu yapan cerrahın bu konudaki deneyimi önemli bir faktördür. Bu operasyonlar bu alanda deneyimi olan merkezlerde yapılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Tubal Reanastomoz, Gebelik Oranları


5.
Vücut kitle indeksi ile soluk sonu karbon dioksit basıncı arasında ilişki var mı?
Is there an alliance between body mass index and end-tidal carbon dioxide partial pressure?
doi: 10.5222/otd.2016.1045 Sayfalar: 83-87
Serkan Doğru, Tuğba Karaman, Aynur Şahin, Hakan Tapar, Serkan Karaman, Semih Arıcı, Mustafa Süren, Ziya Kaya, Sibel Devrim, Hasan Kanadlı

GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada amaç; vücut kitle indeksi ile dinlenme halindeki soluk sonu karbondioksit basıncı arasındaki ilişkinin tanımlanmasıdır. 

YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastalardan yazılı onam alındıktan sonra, yaş, cinsiyet, ağırlık, boy, vücut kitle indeksi ve ASA değerini içeren demografik veriler kaydedildi. Operasyon odasında, 15 dakika sonunda modifiye bir yüz maskesiyle beraber spontan soluyan hastaların, solunum sayıları ve PETCO2 değerleri kaydedildi. Vücut kitle indeksi, solunum sayısı ve PETCO2 değerleri arasındaki ilişki Pearson korrelasyon analizi ile değerlendirildi.

BULGULAR: Çalışmaya toplam 56 hasta dahil edildi. Pearson korelasyon analizi sonucunda, vücut kitle indeksi ile PETCO2 (r = 0.148, p = 0.275), solunum sayısı (r = 0.193, p = 0.154), and PETCO2/solunum sayısı (r = –0.079, p = 0.565) arasında herhangi anlamlı bir ilişki saptanmadı. 

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma, vücut kitle indeksi ile soluk sonu karbon dioksit basıncı arasında herhangi bir ilişki olmadığını göstermiştir.

Anahtar Kelimeler: Karbon dioksit, vücut kitle indeksi, solunum sayısı


6.
Adenomiyozise eşlik eden jinekolojik patolojiler ve adenomiyozis için risk faktörleri
Concomitant gynecological pathologies and risk factors for Adenomyosis
doi: 10.5222/otd.2016.1046 Sayfalar: 88-91
Kerem Doğa Seçkin, Burak Yücel, Mehmet Fatih Karslı, Ali Soydar, Hale Göksever Çelik, Hüseyin Kıyak, Alper Koçbıyık, Gökhan Yıldırım

GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı adenomyozis için risk faktörlerinin saptanması ve beraberinde eşlik eden jinekolojik patolojilerle ilişkisinin değerlendirilmesidir. 

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamız, 2012 ve 2015 tarihleri arasında 3. Basamak referans merkez olan hastanemizde beningn nedenlerle histerektomi yapılmış olan 601 hastanın dosyalarının retrospektif olarak taranmasıyla oluşturulmuştur. Histopatolojik inceleme sonucu çalışmaya 236 adenomyozisi bulunan ve 365 adenomyozisi bulunmayan olgu dahil edilmiştir. Gruplar operasyon endikasyonları, demografik ve reprodüktif özellikler ile eşlik eden patolojiler açısından karşılaştırılmıştır.

BULGULAR: 601 olgunun değerlendirildiği çalışmamızda leiomyoma (%56,7) ve uterin desensus (%20,9) en sık operasyon endikasyonlarını oluşturmaktaydı. Adenomyozise en sık eşlik eden patolojiler leiomyoma iken endometrial polip ve hiperplazinin kontrol grubuna göre daha yüksek oranda beraberlik gösterdiği saptandı. Adenomyozisin en sık saptandığı yaş grubu 40-49 yaş olarak bulundu. Geçirilmiş sezaryen, abortus ve küretajın adenomyozis için bir risk faktörü olduğu gözlendi.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Özellikle tedaviye dirençli menometroraji ve kronik pelvik ağrısı bulunan 40 yaş üstü hastalarda ayırıcı tanıda adenomiyozis akla gelmelidir. Geçirilmiş sezaryen, abort ve küretaj adenomiyozis için risk faktörüdür. Endometrial hiperplazi ve polipin de sıklıkla eşlik etmesi nedeniyle adenomiyozis olduğu düşünülen hastalara endometrial örnekleme yapılması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Adenomiyozis, histerektomi, risk faktörleri, miyoma uteri

DERLEME
7.
Prostat Kanseri Tedavisinde Yüksek Doz Hızında Brakiterapi Uygulaması
High Dose Rate Brachytherapy Application in Prostate Cancer Treatment
doi: 10.5222/otd.2016.1047 Sayfalar: 92-98
Alaattin Özen, Şule Parlar, Mert Saynak, Hasan Murat Çaloğlu, Mustafa Cem Uzal

Prostat kanseri kansere bağlı ölümler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Prostat kanseri tedavisinde brakiterapi uygulaması son 20 yıl içerisinde değer kazanmıştır. Prostat kanseri tedavisinde brakiterapi en az prostatektomi kadar etkin tedavi sonuçlarını daha az yan etki ile sağlar. Yüksek doz hızında (High dose rate: HDR) brakiterapi uygulaması genellikle eksternal radyoterapiye ek olarak boost amaçlı kullanılmakla birlikte tek başına düşük doz hızında (Low dose rate: LDR) brakiterapiye alternatif olarak da kullanılabilir. HDR monoterapisi kısıtlı klinik deneyim nedeniyle kontrollü çalışmalar dışında kullanılmamaktadır. LDR brakiterapiden farklı olarak kapsül ve seminal vezikül invazyonu olan hastalarda HDR brakiterapi uygulanabilmektedir. Bu uygulama minimal invaziv bir prosedür sonrası hızlı bir iyileşme ile sonuçlanan ayaktan tedavi özelliğine sahiptir. Bununla birlikte uzun dönem sekel ya da ciddi yan etki gelişme riski cerrahi yöntemlere göre daha azdır. Erektil disfonksiyon açısından da daha iyi bir korunma sağlar.

Anahtar Kelimeler: Prostat kanseri, Radyoterapi, Yüksek Doz Hızında Brakiterapi


8.
Ortopedik cerrah tirotoksik fırtınaya yakalanmamak için ne yapmalı?
What should an orthopaedic surgeon do to not encounter thyroid storm?
doi: 10.5222/otd.2016.1043 Sayfalar: 99-104
Betül Ekiz Bilir, Bülent Bilir, Mehmet İşyar, Ayşe Tuba Tonbul, Kadir Öznam, İbrahim Yılmaz, Selami Çakmak

AMAÇ: Non iyonik kontrast maddeler gibi iyot içeren preparatların kullanıldığı görüntüleme tetkiklerinde, kas protein yıkımına neden olan travmalarda, kosta kırıklarında, pürülan artrit gibi enfektif olgularda, kalça osteokondromatozisinde, artroskopik sinovektomi gibi çeşitli ortopedik cerrahiler esnasında veya sonrasında tiroit fırtınası gözlemlenebilmektedir. Bilhassa komorbid kardiyak sorunu olan yaşlı popülasyonda ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ortopedik implant cerrahisinde, ötiroit hale getirilmeden opere edilen tirotoksikoz olgularında, tiroit fırtınası tetiklenebilir. Bu eğitim makalesinde, planlı olarak gerçekleştirilen ya da acil operasyon kararı alınan tüm ortopedik operasyonlarda, tiroit fırtınasının nasıl tanınabileceği ve buna karşı yaklaşımın anlatılması amaçlandı. 

YÖNTEMLER: Bu araştırmada, elektronik veri tabanlarında dil kısıtlaması olmadan, The Cochrane Collaboration The Cochrane, The Cochrane Library (Issue 2 of 12, Feb. 2011), Ovid MEDLINE (Jan 1924 to Jan Week 1 2015), ProQuest, US National Library of Medicine National Institutes of Health (NLM) ve PubMed, Elektronik ortamda veritabanlarında literatür taraması yapılarak, Ocak 1974 ile 6 Ocak 2015 tarihleri arasında “tirotoksikozis”, “tiroit fırtınası, “radyo aktif iyot tedavisi” ve “ortopedik cerrahi” üzerine yapılmış ve basılı olan klinik veya deneysel çalışmalar “VE”, “VEYA” şeklinde tarandı. 

BULGULAR: Elde edilen makaleler arasından, konu ile ilgili inceleme ölçütlerini karşılayan iki adet makale saptandı.

SONUÇ: Tiroit fırtınası sırasında PTU kullanılan vakalar taburcu edilme aşamasında kontrendikasyon yoksa daha az hepatotoksik olan metimazole çevrilmelidir. 

Anahtar Kelimeler: Ortopedik cerrahi, radyo aktif iyot tedavisi, tiroit fırtınası, tirotoksikozis

OLGU SUNUMU
9.
Hayatı tehdit eden bir hastalık: Sezeryan skar gebeliği
A life-threatining disease: Cesarean scar pregnancy
doi: 10.5222/otd.2016.1013 Sayfalar: 105-107
Yasemin Çekmez, Tuncay Küçüközkan

Giriş: Gebelik kesesinin daha önceki sezaryen skarına implantasyonu ektopik gebeliklerin en nadirgörülen formudur.Hastalığın insidansı dünya çapında sezeryanla doğumların artmasına bağlı olarak yükselmektedir.Tanı koymadaki bir takım zorluklar nedeni ile hayatı tehdit edebilecek bir hastalıktır.
Olgu sunumu: Bu sunumda ultrason ile tanı konulan ve cerrahi olarak başarıyla tedavi edilen bir sezaryen skar yeri gebeliği olgusunu tartışmayı amaçladık.
Sonuç: Sezaryen skar gebeliğinin erken tanısı maternal mortalite,morbidite ve fertilitenin kaybının önlenmesi açısından önemlidir

Anahtar Kelimeler: Ektopik, ultrason, sezaryen skar gebeliği


10.
Ekstradigital yerleşimli glomus tümörü olgusu
Extradigital glomus tumor: a case report
doi: 10.5222/otd.2016.1048 Sayfalar: 108-110
Hatice Duman, İlteriş Oğuz Topal, Kübra Cüre, Emek Kocatürk, Selver Özekinci

Glomus tümörleri nadir olarak görülen, glomus cisimciklerinden köken alan selim tümörlerdir. Glomus tümörleri viseral organlardan gelişebilir fakat en sık deride görülür. Lezyonlar genellikle distal ekstremitelerde yer alan küçük, mavi-kırmızı renkli papül ve nodüllerdir. En sık görülen lokalizasyon subungual bölge olup, el, ayak ve gövde gibi lokalizasyonlar nadirdir. Biz de burada ön kola yerleşim gösteren sadece palpasyon ile ağrısı olan bir glomus tümör olgusunu sunuyoruz. Ekstradigital glomus tümörlerinin kesin tanısını koymak ilk başvuruda zordur. Ağrılı tümörler vücudun hangi bölgesinde gelişirse gelişsin ayırıcı tanıda glomus tümörlerinin unultulmaması gerektiğini vurgulamak istiyoruz.

Anahtar Kelimeler: Glomus tümörü, ön kol, ağrı


11.
Klozapine Bağlı Olası Bir Nöroleptik Malign Sendrom Olgusu
A Case Of Neuroleptic Malignant Syndrome Likely Related To Be Clozapine
doi: 10.5222/otd.2016.1049 Sayfalar: 111-114
Özge Şahmelikoğlu Onur, Ayşe Fulya Maner, Hatice Kızılkale, Özlem Çetinkaya, Devrimsel Harika Ertem

GİRİŞ: Nöroleptik Malign Sendrom (NMS) antipsikotikler ve dopaminerjik sistemi etkileyen diğer ilaçların kullanımı ile ortaya çıkan, nadir ancak yaşamı tehdit edici bir durumdur. NMS tipik olarak, klasik antipsikotiklerle görülmekle birlikte, atipik antipsikotiklerle de ortaya çıkabilir. Ekstrapiramidal yan etkileri az olan klozapinin NMS’e neden olması beklenen bir durum değildir. Kliniğinde ateş, kas rijiditesi, otonomik instabilite ve bilinç bozukluğu mevcuttur. Katatoni de NMS gibi ölümcül seyredebilen bir durum olup; motor hareketsizlik, ani eksitasyonlar, bal mumu esnekliği, mutizm, negativizm, ekolali ve ekopraksiyle kendini gösterir. NMS ve katatoninin önemli ölçüde örtüşen özellikleri bulunmaktadır. Bu yazıda klozapinle ilişkili katatoniye dönüşen bir nöroleptik malign sendrom olgusu bildirilmiştir.

OLGU: 52 yaşında, erkek hastaya altı yıl önce psikotik özellikli depresyon tanısı konarak fluoksetin ve olanzapin başlanmış. Kliniğinde düzelme olmayınca paroksetin ve risperidona geçilmiş. İki yıl önce şikayetlerinde gerileme olmayınca klozapine geçilmiş. Takiplerinde klozapin dozu hızlı bir şekilde arttırılan hasta hastanemize kas rijiditesi, ateş yüksekliği, lökositoz, kreatin fosfokinaz yüksekliği tablosuyla başvurdu. Hastaya NMS tanısı konularak bromokriptin başlandı. NMS’si düzelen ancak katatoni gelişen hastaya 10 seans Elektro Konvulzif Terapi (EKT) uygulandı. EKT sonrası antipsikotik tedavi olarak ketiyapin başlandı. Yapılan takiplerinde hastanın NMS bulgusu olmadı.

SONUÇ: NMS’nin çoğunlukla dopaminerjik reseptör afinitesi yüksek ilaçlarla ortaya çıktığı bilinmektedir. Nadir de olsa, klozapin dahil tüm atipik antipsikotiklerin NMS’ye yol açabileceği her zaman akılda tutulmalıdır. NMS'nin belirtilerini belirgin olarak gösteren olgumuzda katatoni gelişmesi bu iki durumun altında yatan süreçlerin benzer olabileceğini düşündürmektedir.

Anahtar Kelimeler: Katatoni, Klozapin, Nöroleptik Malign Sendrom


12.
Üst Ekstremitede Distal İskemiye Neden Olan Arterıovenoz Fistül; 1 Olgu
Upper Extremıty Dıstal Ischemıa Arterıovenous Fıstula; A Case Report
doi: 10.5222/otd.2016.1050 Sayfalar: 115-117
Melike Elif Teker, Bekir İnan

Hemodiyaliz amacıyla açılan arteriovenöz fistüllerde distal iskemi ender görülen ciddi bir komplikasyondur. Bu çalışmada hemodializ için arteriovenöz fistül sonrası distal ekstremite iskemisi belirtisi oluşan 62 yaşında bir erkek olgusu sunuldu.

Anahtar Kelimeler: Arteriovenös Fistül, Üst Ekstremite Distal iskemisi, Fistül Ligasyonu

ARAŞTIRMA
13.
Yüksek doz oral fluoksetin alımı sonrası gelişen oküler herpes simpleks virus aktivasyonu
Ocular herpes simplex virus activation following high dose oral fluoxetine intake
doi: 10.5222/otd.2016.1051 Sayfalar: 118-120
Eray Atalay, Mehmet Serhat Mangan, Olgu Çapar, Ceyhun Arıcı

51 yaşında erkek hasta kliniğimize yüksek göz içi basıncı nedeniyle refere edilmiş. Öncesinde hastaya tam anti-glokomatöz tedavi ve lazer iridotomi uygulanmış. Hastanın sol gözünde fikse dilate düzensiz pupilla ve eşlik eden hafif kornea ödemi, parasantral stromal korneal bulanıklık, yama şeklinde iris atrofisi, keratik presipitatlar, ön kamarada eser miktarda hücre ve pigment kümeleri ve açık iridotomi izlendi. Medikal hikayesinde 7 yıl önce geçirilmiş herpetik atak öyküsü belirlendi ve major depresyon nedeniyle 2 yıldır fluoksetin kullanan hastanın göz şikayetlerinin başlamasından 5 gün öncesinde ilacı yüksek dozda aldığı belirlendi. Oküler herpes simpleks virus aktivasyonunun yüksek doz fluoksetin alımından olabileceğinden şüphelenildi. Fluoksetin kesildi. Oral asiklovir, topikal steroid ve anti- glokomatöz tedavi başlandı. Bir hafta sonra, hastanın kontrol muayenesinde göz içi basıncının normale geldiği ve klinik bulguların yatışmış olduğu izlendi. Fluoksetin, selektif serotonin geri alım inhibitörü olup, bazı diğer antidepresan ilaçlar gibi, hücresel immüniteyi baskıladığı kanıtlanmıştır. Bu olguda olduğu gibi hastanın gizlice yüksek doz fluoksetin alımı sonrası gelişen herpes simpleks virus aktivasyonu tesadüf olmasından daha olasıdır. Fluoksetin kullanımıyla ilişkili oküler herpes aktivasyonu olgusu ilk kez rapor edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Oküler herpes simpleks virus aktivasyonu, fluoksetin, selektif serotonin geri alım inhibitörü, SSRI, immunsupresyon

Logos Tıp Yayıncılığı
Yildiz Posta Cad. Sinan Apt. No:36
D.63-64 Gayrettepe 34349 Istanbul
 
Fax :
(212) 288 0541
(212) 288 5022
(212) 211 6185
  E-mail
[email protected]
  Google Maps için tıklayın