Okmeydanı Tıp Dergisi Sayı-2 2015

    
ARAŞTIRMA
1.
Geriyatrik hastalarda perioperatif rejyonal anestezi komplikasyonları: klinik rapor
Perioperative regional anesthesia complications in geriatric patients: clinical report
doi: 10.5222/otd.2015.055 Sayfalar: 55-60
Reyhan Polat, Gözde Bumin Aydın, Julide Ergil, Murat Sayın

AMAÇ: Bu çalışmada rejyonal anestezi uygulanmış geriyatrik hasta grubunda ameliyat esnasında görülen komplikasyonları retrospektif olarak tespit etmek ve sebeplerini önlemek amaçlanmıştır. 

YÖNTEMLER: Kayıtlar hastaların yaşı, cinsiyeti, ASA fiziksel skorları, ameliyat tipi, kullanılan rejyonal anestezi tekniği, lokal anestezik tipleri, ameliyat süresi ve anesteziye bağlı komplikasyonlar ile bu komplikasyonların ilgili olabileceği sebepler için incelenmiştir. Kalp krizleri de kayıt altına alınmıştır.Hastalar yaşlarına göre gruplandırılmlıştır. Grup Y (65 yaş üstü), Grup G (17-65 yaş)

BULGULAR: 1114 hastaya ait anestezi değerlendirme formları ve kayıtları analiz edilmiştir. ASA sınıflandırmasına göre, hipotansiyon oranı grup G (p <0.001) ve grup Y (p <0.001) de I’den IV’e artış gösterirken gruplar arasında bir fark gözlemlenmemiştir(p>0.05). Ameliyat süresine bağlı kardiyovasküler komplikasyon sıklığı grup G’de grup Y’ye kıyasla uzun süren operasyonlarda(>60minutes) kısa süren operasyonlara(<60minutes) göre önemli oranda yüksektir(p <0.05). Rejyonal anestezi tekniğine bağlı kardiyovasküler komplikasyonlar spinal anestezi kullanılan hastalarda grup G’de grup Y’den daha sık görülmüştür(p<0.001). Heavy bupivacaine ile bradikardi grup G’de grup Y’den daha sık görülmüştür. Grup Y’de üç kalp krizi görülürken, grup G’de hiç görülmemiştir.

SONUÇ: Tüm anestezi tekniklerinin kendine özgü komplikasyon oranları vardır, dolayısıyla yaşlı hastalarda, kullanılan anestezi tekniği hastalıklar göz önünde bulundurularak dikkatli anestezi öncesi değerlendirmelerle ve yakın takip ile tecrübeli kişilerce yapılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Geriyatri, anestezi, epidural, spinal, komplikasyon


2.
Perkütan endoskopik gastrostomi deneyimimiz: 66 olgunun değerlendirilmesi
Percutaneous endoscopic gastrostomy our experience: evaluation of 66 cases
doi: 10.5222/otd.2015.061 Sayfalar: 61-64
İsmayill Yılmaz, İsmail Demiryılmaz, Arda Işık, Kemal Peker, Orhan Çimen, Nurdan Sekban, Adalet Özçiçek, Hüseyin Eken, Şenol Biçer

AMAÇ: Hastalar bir aydan daha kısa süreli oral beslenemeyecekse nazoenteral beslenme tüpleri ile enteral beslenirken bir aydan daha uzun süre oral alamayacak hastalara gastrostomi uygulaması yapılması önerilmektedir. Bu amaçla farklı gastrostomi teknikleri kullanılmaktadır. Biz kliniklerimizde endoskopik tüp gastrostomi(PEG) işlemi uyguladığımız hastalarda PEG endikasyonları, erken ve geç dönem komplikasyonları ve bu komplikasyonların yönetimini tartışmayı hedefledik. 

YÖNTEMLER: Çalışma eşzamanlı olarak 2 ayrı hastanede 01.06.2010 – 01.05.2014 tarihleri arasında oral beslenme şansı olmayan ve enteral beslenme amacıyla PEG yerleştirilen 66 hastanın dosyası retrospektif olarak incelendi. 

BULGULAR: PEG konma endikasyonları en sık 47 (%71.2) hasta ile serebrovasküler hastalıklara bağlı gelişen beslenme bozukluğuydu. İşleme bağlı major bir komplikasyonla karşılaşılmadı. En sık minör komplikasyonumuz, 5 (%7.6)hastada beslenme intoleransı ve 5 (%7.6)hastada tüp tıkanmasıydı. Üç (%4.6)hastada cerrahi debritmanlar gerektiren nekrozla seyreden ciddi yara yeri enfeksiyonu gelişti.

SONUÇ: PEG hasta başında bile yapılabilmesi, ciddi bir anesteziye ve ekibe ihtiyaç duyulmaması gibi özelliklerinden dolayı gastrointestinal sistemi sağlam olup proksimaldeki problemden dolayı oral beslenemeyen ve özelliklede kritik hastalarda uygulama kolaylığından dolayı büyük avantajlar sağlamakta, ülkemizde yoğun bakım imkan ve yatak sayılarının artmasıyla beraber gittikçe de yaygınlaşmaktadır. PEG işlemi sonuçta bir ostomi olduğu için karşılaşılacak major ve minör komplikasyonlarda cerrahi bir bakış gerektirmektedir. Bu nedenle cerrah dışı PEG uygulamalarında cerrahi klinikle entegre olarak bu işlemin takibinin yapılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.

Anahtar Kelimeler: PEG, endikasyon, komplikasyon


3.
Kolorektal kanserli hastalarda serum paraoksonaz(pon) seviyesi
İn colorectal cancer patients, plasma paraoxonase(pon) level
doi: 10.5222/otd.2015.065 Sayfalar: 65-70
İsmayil Yılmaz, Müfide Nuran Akçay, Muhammet Fevzi Polat, İsmail Demiryılmaz, Şenol Biçer

AMAÇ: Kolorektal kanserli hastalarda ve kontrol grubunda serum paraoksonaz seviyesini ölçerek, kolorektal kanser ile serum paraoksonaz seviyesi arasındaki ilişkiyi belirlemek.

YÖNTEMLER: 40 kolorektal kanserli hasta ve herhangi bir şikayeti bulunmayan 40 sağlıklı bireyden alınan serumlardan trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein, düşük dansiteli lipoprotein ve çok düşük dansiteli lipoprotein ve paraoksonaz ölçümleri yapıldı. Elde edilen değerler arasındaki istatistiksel fark incelendi.

BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen kolorekral kanserli hastaların ortalama yaşı 54.85±12.45, kontrol grubunun ortalama yaşı 49.30±15.39 idi. Yapılan istatistiksel analizde hasta ve kontrol grupları arasında trigliserid ve çok düşük dansiteli lipoprotein değerleri arasında anlamlı fark bulunamadı (p>0.5). Yüksek dansiteli lipoprotein, düşük dansiteli lipoprotein ve paraoksonaz değerleri arasında çok anlamlı farklılık bulundu (p<0.01). Hasta grubundaki değerlerin korelasyon analizinde, paraoksonaz ile trigliserid ve düşük dansiteli lipoprotein arasında anlamlı (p<0.05), paraoksonaz ile çok düşük dansiteli lipoprotein arasında çok anlamlı (p<0.01) ilişki bulundu. Kontrol grubundaki paraoksonaz değerleri ile trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein, düşük dansiteli lipoprotein ve çok düşük dansiteli lipoprotein değerleri arasında korelasyon bulunamadı (p>0.5).

SONUÇ: Kolorektal kanserli hastalarda, serum paraoksonaz seviyesinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak çok anlamlı olarak çok düşük olması dikkat çekicidir. Dolayısı ile serum paraoksonaz seviyesi düşük olan bireyler, kolorektal kanser gelişimi açıcından yüksek risk grubunda yer almaktadırlar ve kolorektal kanser açısından sık takip edilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Kolorektal kanser, erken tanı, paraoksonaz, HDL, LDL


4.
Optik sinir kılıfı çapı ölçümlerinde mrg ve usg aradındaki uyum
Optic nerve sheath diameter: comparison between ultrasonography and magnetic resonance ımaging
doi: 10.5222/otd.2015.071 Sayfalar: 71-74
Kadihan Yalçın Şafak, Özlem Türkoğlu, Begüm Damla Şencan, Safiye Tokgöz Özal

AMAÇ: MRG ve USG ile ölçülen OSKÇ değerlerini karşılaştırarak, OSKÇ değerlendirilmesinde MRG ve USG arasındaki uyumu belirlemek.

YÖNTEMLER: Çeşitli nedenlerden dolayı kliniğimizde kranial MRG tetkiki yapılan ve MRG tetkikinden en fazla bir hafta sonra her iki gözüne yönelik orbita USG incelemesi yapılan 36 olgu ve 72 göz incelendi. Çalışma sırasında yalnızca iyi kalitedeki MRG ve USG görüntüleri kullanıldı. Her olgunun OSKÇ ölçümü; 1.5 Tesla MRG cihazi kullanılarak T2 ağırlıklı görüntülerde, axial planda, papillanın 3 mm altından yapıldı. USG ölçümleri 9,11 ve 13 MHz ayarlı lineer problarla, hasta sırtüstü yatar pozisyonda, papillanın 3 mm altından yapıldı. MRG ve USG ölçümleri arasındaki uyum düzeylerini belirlemede ICC ve Bland-Altman uyum sınırları kullanıldı.

BULGULAR: Olguların 9 MHZ’lik lineer prob ile yapılan OSKÇ ölçümleri ortalama 6.04±0.75(4.4 - 7.3mm), 11 MHZ’lik lineer prob ile yapılan OSKÇ ölçümleri ortalama 6.08±0.74(4-7mm), 13 MHZ’lik lineer prob ile yapılan OSKÇ ölçümleri ortalama 6.06±0.73(4.3-7.3mm), MRG ile yapılan OSKÇ ölçümleri ortalama 6.16±0.73(5-7mm) bulundu. MRG ile 9 MHz’lik lineer prob arasında % 97.7(ICC: 0.977; p<0.01), MRG ile 11 MHz’lik lineer prob arasında % 99(ICC: 0.990; p<0.01), MRG ile 13 MHz’lik lineer prob arasında % 98.6(ICC: 0.986; p<0.01) düzeyinde anlamlı ilişki saptandı.

SONUÇ: Retrobulbar anatomik yapıları doğru şekilde gösteren iyi kalitede USG görüntüleri varlığında OSKÇ transbulbar sonografi ile güvenilir bir şekilde ölçülebilir.

Anahtar Kelimeler: Optik Sinir Kılıfı Çapı, Ultrasonografi, Manyetik Rezonans Görüntüleme


5.
Prematüre retinopatisi: 4 yıllık tarama sonuçlarımız
Retinopathy of prematurity: our results of four years' screen
doi: 10.5222/otd.2015.075 Sayfalar: 75-81
Asiye Ekinci, Aylin Ardagil Akçakaya, Sevil Arı Yaylalı, Fariz Sadıgov 

AMAÇ: Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Kliniği’nde muayenesi yapılan prematüre bebeklerde prematüre retinopatisi (PR) risk faktörlerini ve insidansını araştırmak

YÖNTEMLER: Nisan 2007 -Ağustos 2011 tarihleri arasında kliniğimizde muayenesi yapılan prematüre bebeklere ait veriler retrospektif olarak incelendi. Olası risk faktörleri ve göz muayeneleri kaydedildi ve ki-kare, tek değişkenli ve çok değişkenli regresyon analizleri ile değerlendirildi. 

BULGULAR: Çalışmaya alınan 1043 bebeğin 321 tanesinde (%30.8) PR saptandı. Retinopatili bebeklerin 290 tanesinde (%90.3) hafif PR, 31 tanesinde (%9.6) ağır PR mevcuttu. Evre 3 PR tespit edilen 28 hastadan 8 tanesi tedavisiz düzeldi, 16 tanesi argon lazer ile düzeldi, 4 tanesi tedaviye rağmen evre 4’e ilerledi. PR nedeniyle tedavi edilen hastaların ortalama doğum ağırlıkları 1249.8 gr (± 334.2) ve ortalama gestasyon yaşları 29.1 (±3.1) hafta idi. Bu bebeklerden 6 tanesinin doğum yaşı ≥ 32 hafta idi ve 8 tanesinin doğum ağırlığı ≥1500 gr idi. Risk faktörleri arasında yapılan logistik regresyon analizinde gestayon yaşı, doğum ağırlığı ve oksijen tedavisinin PR'nde bağımsız faktörler olarak rol oynadığı saptandı.

SONUÇ: Çalışmamızda, düşük doğum ağırlığı, düşük gestasyon yaşı ve oksijen  tedavisi bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. Çalışmamızda PR sıklığı, gelişmiş ülkelerdekinden daha yüksek bulundu ve daha matür bebeklerin etkilendiği görüldü. Prematüre retinopatisinde kalıcı hasarların önlenmesinde topluma uygun tarama kriteleri oluşturularak etkin tarama yapılması, prematüre doğumların önlenmesi ve oksijen tedavisinin monitorizasyonu için rehberler oluşturulması önemlidir. 

Anahtar Kelimeler: Prematüre retinopatisi, düşük doğum ağırlığı, düşük gestasyon yaşı, oksijen tedavisi


6.
Çocukluk çağı zehirlenmelerine yeniden bakış
Update glance on childhood intoxication
doi: 10.5222/otd.2015.082 Sayfalar: 82-91
Yelda Türkmenoğlu, Berna Gümüşoğlu Akşahin, Ümit Sarıtaş, Bilal Yılmaz, Cem Arat, Elvin Şafak, Soner Sazak, Alper Kaçar, Servet Erdal Adal 

AMAÇ: Zehirlenme vücut için zararlı olabilecek toksik maddelerin alınmasıdır. Zehirlenme etkenleri ülkelere, farklı coğrafik bölgelere, toplumun kültürel düzeyine ve farklı zaman dilimlerinde değişiklik göstermektedir. Burada amacımız aynı hastaneye başvuran çocuklardaki akut zehirlenmeleri ve zaman içindeki değişiklikleri değerlendirmektir. 

YÖNTEMLER: Çalışmaya SB Istanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Servisine 1-1-2010 ile 31-12-2010 tarihleri arasında başvuran hastaların kayıtlarından retrospektif olarak zehirlenme nedeni ile başvuran olgular alındı. Olguların kayıtlarından yaş, cins, zehirlenme etkeni, nedeni, hastaneye başvuru zamanı ve süresi değerlendirildi. 1995 ile 1997 yılları arasında yapılan eski
çalışma ile yeni yapılan çalışma karşılaştırıldı. 

BULGULAR: İlk çalışmadaki 0- 13 yaş aralığındaki 446 olgunun % 53,4 ‘ü, yeni çalışmadaki 0 -16 yaş aralığındaki 470 olgunun % 45, 5 erkekti. Her iki çalışmada da en sık zehirlenmeye neden olan etkenler % 59,2 (n: 264) ve % 54,0 (n: 254) ile ilaçlardı. Eski çalışmada en sık etken salisilat %6,5 (n: 29) iken yeni çalışmada parasetamol %7,5 (n: 35) bulundu. Kimyasal nedenlerden çamaşır suyuna bağlı zehirlenmelerde artış, besin zehirlenmelerinden mantar zehirlenmelerinde azalma gözlendi. Özkıyım nedenli zehirlenmelerin % 0,44 ‘den % 6’e ulaştığı görüldü.

SONUÇ: Çocuklarda zehirlenmelerde ilaçlar hala ilk sırada olup parasetamol en sık karşılaşılan etkendir. Salisilatlara ve mantarlara bağlı zehirlenmeler azalmakla beraber korroziv maddelerde artış dikkati çekmektedir.ergenlerde özkıyım nedenli zehirlenmeler endişe verecek ölçüde artmıştır, bu konuda başta aileler okul ve toplumun bilgilendirilip önlemler alınması uygun olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Çocuk, zehirlenme

DERLEME
7.
Kronik Pelvik Ağrı ve Hemşirelik Yaklaşımı
Chronic Pelvic Pain And Nursing Care
doi: 10.5222/otd.2015.092 Sayfalar: 92-97
Arzu Malak, Nezihe Kızılkaya Beji 

Kronik pelvik ağrı (KPA); menstruasyon veya cinsel ilişki ile ortaya çıkmayan, gebelikle ilişkisi olmayan, aralıklı ya da sürekli olarak en az 6 aydır süren, alt abdomen veya pelviste olan ağrıdır. KPA, hastaların yaşam kalitesini yüksek oranda etkilemektedir. KPA, fonksiyonel yetersizliklere yol açar ve medikal veya cerrahi tedavi gerekir. Kronik ağrı her zaman iyileştirilememesine rağmen hastaların normal veya normale yakın seviyede fonksiyonlarını devam ettirmeleri ve daha kaliteli bir yaşam sürmeleri sağlanabilir. Kronik pelvik ağrının oluşumunda rol oynayan etyolojik faktörler, tanılama ve tedavi yöntemleri; Royal Collage of Obstetricians and Gynaecologists (2012) tarafından geliştirilen ‘’kronik pelvik ağrı kanıt temelli klinik rehberi’’ temel alınarak açıklanmış ve hemşirelik yaklaşımı ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kronik pelvik ağrı, hemşirelik bakımı, klinik rehber

OLGU SUNUMU
8.
Alt Ekstremite Kronik Derin Ven Yetmezliğinde Alternatif Bir Tedavi Şekli: Veno-Cuff II İle External Bantlama
An Alternative Treatment Modality In Chronic Lower Extremity Deep Vein Insufficiency: External Banding with Veno-Cuff II
doi: 10.5222/otd.2015.098 Sayfalar: 98-100
Murat Günday, Hakan Bingöl 

Derin venöz yetmezlikte femoral venin eksternal olarak bantlanması bu konudaki tedavi yöntemlerin yetersizliği nedeniyle giderek yaygınlaşan bir yöntemdir. Bu olgu sunumunda da, süperfisial femoral vende grade 4 venöz yetmezlik olan bir hastanın, bilinen geleneksel tedaviden farklı olarak, femoral venin venocuff II external bant uygulanarak başarılı bir şekilde daraltılması işlemi sunuldu.

Anahtar Kelimeler: Venocuff II, venöz yetmezlik, derin, cerrahi tedavi


9.
Mitral Balon Valvuloplasti Sonrası Gelişen Mitral Yetmezliğinin Başarılı Cerrahi Tedavisi
Successful Surgical Treatment Of Mitral Regurgitation Due To Mitral Balloon Valvuloplasty
doi: 10.5222/otd.2015.101 Sayfalar: 101-103
Murat Günday

Mitral kapak darlığı daha çok genç bayanlarda sık görülen ve çarpıntı, nefes darlığı gibi pek çok semptom ile hayat kalitesini düşüren bir patolojidir. Tedavide son yıllarda girişimsel yöntemler yavaş yavaş cerrahi tedavinin yerini almaktadır. Fakat girişimsel uygulamalarında kendine ait riskleri vardır ve yüzde yüz masum değildir. Bu olgu sunumunda mitral darlığı nedeniyle balon valvuloplasti uygulanmış elli yaşında kadın hastada erken dönemde oluşan mitral yetmezliğinin başarılı cerrahi tedavisi anlatılmıştır.

Anahtar Kelimeler:

Mitral darlık, balon valvuloplasti, mitral kapak replasmanı


10.
Masif Over Ödemi: Olgu Sunumu
Massive Ovarian Oedema: Case Report
doi: 10.5222/otd.2015.104 Sayfalar: 104-106
Hülya Yavuz, Ecmel Kaygusuz, Nermin Koç, Semra Kayataş Eser

Masif over ödemi nadir görülen benign over genişlemesidir. Genç yaş grubunu tutar, vakaların yaş ortalaması 21 (6-37 yaş ) dir. En yaygın klinik şikayet karın ağrısıdır. Klinik olarak malignite ile karışabilir. İntraoperatif olarak kama biyopsi yapılırsa hastanın overini korumak mümkün olmaktadır. Ancak bu vakaların çoğunda ooferektomi yapılmaktadır. Biz de burada frozen inceleme ile benign tanısı verdiğimiz 26 yaşında ooferektomi yapılan hastamızı literatür eşliğinde sunuyoruz.

Anahtar Kelimeler: Masif ödem, Over


11.
Süt çocuklarında yalancı kabızlık tedavi gerektirir mi? Bir olgu sunumu
Infrequent defecation in infant: Is there need for treatment? A case report
doi: 10.5222/otd.2015.107 Sayfalar: 107-108
Hüseyin Kılınçaslan, İbrahim Aydoğdu, Mustafa Bilici

Sadece anne sütü ile beslenen bazı bebeklerde dışkılamada iki gün veya daha uzun süreli gecikmeler olabilmektedir. Bu tablo altıncı ayda ek gıdaya geçilmesi ile düzelmektedir. İyi beslenen, yeterince kilo alan, karın şişliği oluşmayan ve dışkı kıvamı normal olan süt çocuklarında bu durum yalancı kabızlık veya seyrek dışkılama olarak adlandırılmaktadır. Bu konuda çocuk hekimlerinde farkındalığın artırılması yanlış ve gereksiz tedavilerin engellenmesi açısından önemlidir. Burada bir olgu sunumu eşliğinde yalancı kabızlığa doğru yaklaşımın nasıl olması gerektiğini vurgulamayı amaçladık.

Anahtar Kelimeler: Süt Çocuğu, kabızlık, tedavi


12.
Trizomi 18 Sendromu: Olgu Sunumu
Trisomy 18 Syndrome: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2015.109 Sayfalar: 109-111
Cemalettin Güneş, Sevil Bilir Göksügür, Mervan Bekdaş, Fatih Demircioğlu

Trizomi 18 (Edwards sendromu), 18. kromozomun fazlalığı zemininde ortaya çıkan, çoklu konjenital anomalilerle karekterize bir sendromdur. Edwards sendromlu bebeklerde intrauterin gelişme geriliği, mikrognati, mikrosefali, düşük kulaklar, kardiyak anomaliler, üriner sistem anomalileri, gastrointestinal sistem anomalileri ve ekstremite anomalileri gibi bulgular sık görülmektedir. Burada çoklu konjenital anomalisi olan ve Edwards sendromu tanısı konulan 2 aylık bir olguyu sunmayı amaçladık.

Anahtar Kelimeler: Trizomi 18, konjenital kalp hastalığı, ekstremite anomalisi.

Logos Tıp Yayıncılığı
Yildiz Posta Cad. Sinan Apt. No:36
D.63-64 Gayrettepe 34349 Istanbul
 
Fax :
(212) 288 0541
(212) 288 5022
(212) 211 6185
  E-mail
[email protected]
  Google Maps için tıklayın