Okmeydanı Tıp Dergisi Sayı-1 2015

    
ARAŞTIRMA
1.
Lepralı olgularda rinolojik bulgular
Rhinologic findings in Leprae cases
doi: 10.5222/otd.2015.001 Sayfalar: 1-8
Zübeyde Elmalı, Kamil Hakan Kaya, Selçuk Güneş, Mustafa Suphi Elbistanlı, Mahmut Uzut, Fatma Tülin Kayhan

AMAÇ: Çalışmanın amacı, lepralı olgularda oluşan nazal lezyonları, lepranın nazal etkilerini ve tomografik bulgularını tespit etmektir.

YÖNTEMLER: Tedavi altındaki yirmi basil negatif lepra tanılı olgu değerlendirildi. Olguların nazal bulgular açısından anamnezleri alındı, nazal muayeneleri yapıldı ve paranazal sinüs tomografileri değerlendirildi.

BULGULAR: Yirmi lepra tanılı olgunun %65’i (n=13) lepramatöz lepra, % 30’u (n=6) borderline lepramatöz lepra, %5’i (n=1) tüberlükoid lepra idi. Tüm olguların %65’i (n: 13), lepramatöz lepra olguların %77’si (n: 10), borderline lepramatöz lepra tanılı olguların ise % 50’si (n: 3) nazal şikayet tarifledi. En sık tanımlanan şikâyet kabuklanma (%50), en sık nazal bulgu ise kurutlanma(%65) idi. Septal perforasyon oranı %35 (n=7), saddle-nose oranı % 10 ise (n=2) olarak saptanmıştır. En sık tomografik bulgu 15 olgu (%75) ile mukozal kalınlaşma olup 13 olgu(%65) ile en sık etmoid sinüs etkilenmişti.

SONUÇ: Bulgular literatürdeki çalışma sonuçları ile benzer özellikler gösterdi. Lepra olguları nazal şikâyet tariflemeseler dahi nazal muayene ile değerlendirilmelidirler. Temas öyküsü olan veya endemik yerlerde bulunan olgularda fizik muayenede kurutlanma, ülserasyon, nazal lezyon saptananlarda lepra ön tanısı akla getirilmeli, erken tanı ve multidisipliner tedavinin nazal defortmitelerin oluşumunu engelleyebileceği unutulmamalıdır.

Anahtar Kelimeler: Lepra hastalığı, nazal kabuklanma, nazal deformiteler, nazal septal perforasyon


2.
Gebelerde Sugammadeks Uygulamasının Retrospektif Olarak İncelenmesi
Retrospective Analyses Of Sugammadeks Administration In Pregnants
doi: 10.5222/otd.2015.009 Sayfalar: 9-12
Nadir Sıtkı Şinikoğlu, Meltem Aydoğmuş, Nigar Bircan Ocak, Gülay Uçarlı, Ayşin Alagöl

Giriş: Geleneksel olarak, non depolarizan kas gevşetici etkilerinin geri döndürülmesinde asetil kolinesteraz inhibitörleri kullanılmaktadır. Ancak, bu ajanların bazı yan etkileri mevcuttur. Sugammadeks, steroid yapıdaki kas gevşeticilerin etkisini geri döndürmek için hazırlanmış olan ilk ve tek selektif ajandır ve asetil kolinesteraz inhibitörlerinin istenmeyen kolinerjik ve muskarinik yan etkilerine sahip değildir. Gebelerde sugammadeks kullanımı ile ilgili yeterli veri mevcut değildir. Bu retrospektif çalışmada sezaryen uygulanan gebelerde 1 yıllık sürede sugammadeks ile ilgili deneyimlerimizin sunulması amaçlandı.

Metodlar: Retrospektif olarak 1 yıllık sürede genel anestezi altında sezaryen uygulanan gebelerden sugammadeks uygulanmış olanların dosyaları ve intraoperatif anestezi kayıtları incelendi. Hastaların yaşı, ASA skoru, vücut ağırlığı, gebelik öncesi vücut ağırlığı, gebelik sayısı, operasyon süresi, allerjik reaksiyon ve intraoperatif - postoperatif komplikasyon varlığı, daha önceki anestezi deneyimleri, yandaş hastalık olup olmadığı, varsa hangi hastalıklar olduğu, acil ya da elektif olduğu ve sugammadeks uygulama endikasyonları kaydedildi.

Bulgular: Toplam 1681 sezaryen olgusu içinde, sugammadeks uygulanan hasta sayısı 16 idi (%1). Ortalama operasyon süresi 52,81+16,83 dakikaydı. Hastaların %37,5’u elektif, %62,5’i acil olarak operasyona alınmıştı. Sugammadeks uygulanan gebelerden 4’ünde zor entübasyon (% 25); 7 sinde yetersiz dekürarizasyon (% 43,7), 2 sinde morbid obezite (% 12,5), 2 sinde (% 12,5) HELLP sendromu (hemolysis, elevated liver functions and low platelet count syndrome) ve 1 hastada ciddi hemodinamik instabilite (% 6,2) vardı. Sugammadeks uygulanan olguların hiçbirinde allerjik reaksiyon, intraoperatif ve postoperatif komplikasyon gelişmemişti.

Sonuç: Kliniğimizde Sugammadeks zor entübe edilen, obez ve neostigmin ile dekürarizasyonu kontrendike sezaryen geçiren olgularda % 1 sıklığında kullanılmıştır. Sugammadekse ait yan etkiler görülmemiştir.

Anahtar Kelimeler: Sugammadeks, sezeryan


3.
Çeşitli Klinik Örneklerden İzole Edilen Kandida Türlerinin Dağılımı ve Antifungal Duyarlılıkları
Distribution and Antifungal Susceptibilities of Candida Species Isolated from Different Clinical Specimens
doi: 10.5222/otd.2015.013 Sayfalar: 13-17
Hakan Temiz, Sevim Temiz, Şafak Kaya

AMAÇ: Bu çalışmada; S.B. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen farklı örneklerin kültürlerinden soyutlanan kandida suşlarının tür düzeyinde tiplendirilmesi ve pratik uygulamada sıklıkla kullanılan antifungal ilaçlara duyarlılık durumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.

YÖNTEMLER: Bu çalışmada; Ocak 2012 ve Aralık 2012 tarihleri arasında S.B. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen hasta örnek¬lerinden, maya mantarı soyutlanan toplam 69 klinik örnek incelemeye alındı. Çalışmaya alınan örneklerden soyutlanan kandida türlerine germ tüp testi uygulanmış ve Mısır Unu-Tween 80 Agar besiyerindeki mikroskopik görünümü ince-lenmiştir. Ayrıca; VITEC 2 Compact (Biomerieux, France) sistemi ile identifikasyon kartları ve antifungal duyarlılık kartları kulla¬nılarak; tür düzeyinde tanımlama ve Amfoterisin B, Flusitozin, Flukonazol ve Vorikonazol’e karşı duyarlılık durumları araştırılmıştır. 

BULGULAR: Bu çalışmada; 37’si yara, 23’ü idrar, 5’i kan ve 4’ü balgam olmak üzere toplam 69 klinik örnekte maya mantarı izole edildi. Elde edi¬len bu izolatların; 49’u C.albicans (% 71.0), 6’sı C.tropicalis (% 8.7), 6’sı C.glabrata (% 8.7), 5’i C.parapisilosis (% 7.3), 2’si C.dubliniensis (% 2.9) ve 1’i C.guilliermondii (% 1.4) olarak tanımlandı. Antifungal duyarlılık testlerinde; flusitozine izolatların hiçbirinde direnç saptan¬mamıştır. İki C.albicans izolatında (% 4), bir C. glabrata (% 5) ve bir C.tropicalis (% 5) izolatında flukona¬zole direnç saptan¬mıştır. İki C. glabrata (% 10) ve bir C.parapisilosis (% 5) izolatında vorikona¬zole direnç saptan¬mıştır. Ayrıca; iki C. glabrata (% 10), bir C.parapisilosis (% 5) ve bir C.dubliniensis (% 5) izolatında amfoterisin B’ye direnç saptanmıştır.

SONUÇ: Sonuç olarak, kandida enfeksiyonları için risk teşkil eden hasta populasyonunun sürekli artmasına paralel olarak, türlerin tanımlanması için epidemiyolojik çalışmaların ve yeni antifungal ajanları da içeren antifungal duyarlılık testlerinin yapılması gerekliliği kanaatine varılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Klinik izolat, kandida, antifungal duyarlılık


4.
Doğu Anadolu Bölgesinde İkinci Derece Sağlık Kurumunda Son Beş Yıllık Dönemde Kanser Olguları
Cancer Cases In Five Year Period In The Secondary Health Care Institution Of East Anatolia Region
doi: 10.5222/otd.2015.018 Sayfalar: 18-21
Bahar Elezoğlu, Fatma Dilek Dellal

AMAÇ: Çalışmanın amacı kanser tanısı almış olguların yaş, cinsiyet, lokalizasyon dağılımlarını incelemek, yöre profilini saptamak, diğer bölge verileri ile karşılaştırmaktır.

YÖNTEMLER: Nisan 2007 - Ağustos 2012 yılları arasında 17755 biyopsi ve sitoloji materyaline ait patoloji raporları retrospektif olarak incelendi ve hastaların yaşı, cinsiyeti, kanser lokalizasyonu, kanser tipine ait bilgiler elde edildi.

BULGULAR: Toplam kanser olgusunun 230’u (%38,7) gastrointestinal sistem, 137’ i (%23,1) deri, 93’ ü (%15,6) tiroid, 60’ı (%10,1) ürogenital sistem, 21’ i (%3,5) meme, 21’i (%3,5) lenfoid sistem, 12’ si (%2) jinekolojik sistem, 7’ si (%1,2) akciğer kaynaklı olup 12’si (%2) metastatik kanserdir. Olguların 339’u kadın, 254’ü erkektir. Kadın/Erkek: 1,19’dur. Yaş ortalaması 55.4 (17–86)’ tür.

SONUÇ: Yörede gastrointestinal sistem kanserleri sık görülmektedir. Koruyucu ve önleyici hizmetlerin sunulması, halkın bilinçlendirilmesi, erken tanı ve tedavi hizmetlerinin yaygınlaştırılması, kanser kontrol programı kapsamında önem arzetmektedir. 

Anahtar Kelimeler: Kanser, retrospektif çalışma, devlet hastanesi


5.
Tümör Nüksünün İlk Bulgusu Aksiller Ve İnguinal Dev Lenfadenopatilerde Cerrahi Tedavi Yaklaşımımız Ve Cerrahinin Sağ Kalıma Etkisi
The Affect Of Surgical Treatment On Survival Of Patients With Axillary And Inguinal Giant Lymphadenopathy Which Is The First Sign Of Tumor Recurrence
doi: 10.5222/otd.2015.022 Sayfalar: 22-26
Özay Özkaya, Kadir Tasasız, Onur Egemen, Mithat Akan, Deniz Özcan

AMAÇ: Cerrahi ve onkolojik tedavisi tamamlanmış hasta¬larda, malign tümor nüksünün ilk bulgusu olarak karşımıza çıkabilen lenf nodu tutulumlarında yapılacak olan cerra¬hi tedavinin hastanın sağkalımına etkisi tartışmalıdır. Bu çalışmada, primer kanser tedavisi sonrasında nüksün ilk bulgusu olarak, aksiller ve inguinal bölgede tümör invaz¬yonu olan dev lenfadenopati nedeniyle kliniğimize konsül¬te edilen dört hasta,retrospektif olarak incelenerek, tedavi yaklaşımlarımız ve yapılan prosedürlerin sağkalım oranına etkisini araştırılması amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEMLER: Olguların sağkalım süreleri, metas¬tatik dev lenfadenopati eksizyonu ve postoperatif onkolojik tedavilerin tamamlanması sonrasında radyolojik yöntemler ve klinik veriler izlenerek değerlendirildi.

BULGULAR: Dev lenfadenopati nedeniyle 1 hastaya aksiller bölgeye, bölge 1,2,3 lenf nodu disseksiyonu, diğer 3 hastaya genişletilmiş inguinal lenf nodu disseksiyonu uygulandı. Disseksiyon materyali patoloji sonucu primer tümör metas¬tazı ile uyumlu geldi. Postoperatif dönemde onkolojik teda¬vi süreçleri başlandı. Olguların yaklaşık 20 aylık toplam takip süreleri içerisinde nüks ve metastaza rastlanmadı.

SONUÇ: Dev metastatik lenf nodu tutuumu sonrası değer¬lendirdiğimiz olgularda, primer tümör tipi, klinik seyirler ile birlikte lenf nodu tutulumuna yönelik uyguladığımız cerrahi prosedürler sonrası sağkalım değerlendirilmiştir. 5 yıllık ortalama sağkalım için henüz net bir katkı sağlandığı söylenmesede devam etmekte olan mevcut takip süresince nüks izlenmemiş olması umut vericidir.

Anahtar Kelimeler: Metastaz, lenfadenopati, lenf nodu disseksiyonu


6.
Meme koruyucu cerrahi ve sentinel lenf nodu biyopsisi uygulanan hastalarda lokal-aksiller rekürrens oranı ve etkileyen faktörler
Breast-conserving surgery and sentinel lymph node biopsy in patients undergoing axillary local-recurrence rate and factors affecting
doi: 10.5222/otd.2015.027 Sayfalar: 27-33
Sercan Büyükakıncak, Savaş Yürüker, Bülent Koca, Tuğrul Kesicioğlu, Hamza Çınar, Hüseyin Eken, İlhan Karabıçak, Necati Özen

AMAÇ: Meme kanserinin cerrahi tedavisinde sentinel lenf nodu biyopsisi (SLNB) prosedürü, aksiller lenf nodu diseksiyonuna (ALND) alternatif olarak geliştirilmiş ve düşük morbidite ile güvenli bir evreleme yöntemidir. Bu çalışmadaki amacımız Meme Koruyucu Cerrahi (MKC) + SLNB uygulanan hastalarda uzun dönemli takiplerde nüks oranlarını ve bunu etkileyen faktörleri saptamaktır

YÖNTEMLER: Çalışmamıza 2006 ile 2011 tarihleri arasında erken evre meme kanseri nedeniyle MKC ve SLNB uygulanan 171 hasta dahil edildi. Hastaların 62’sinde sentinel lenf nodu (SLN) pozitif gelmesi üzerine level 1-2 aksiller diseksiyon uygulandı. SLNB (-) ve (+) gelen iki hasta grubu ortalama 36 ay klinik ve radyolojik olarak takip edildi. Her iki gruptaki loko-rejyonel nüks ve metastaz oranları karşılaştırıldı. Literatür desteği ile aksiller lenf nodu pozitifliğini ve loko-rejyonel nüksü etkileyebilecek faktörler olarak; hastaların yaşı, menopozal durumu, tümör lokalizasyonu, tümör histolojisi, SLN boyutu, östrojen-progesteron reseptörü, c-erb-B2 pozitifliği, tümör grade’i, ekstensif intraduktal komponent (EİC) varlığı, tümör boyutu ve lenfovasküler invazyon (LVİ) varlığı incelendi.

BULGULAR: 171 hasta ortalama 36 ay takip edildi. SLNB (-) olan grupta ameliyattan 25 ay sonra 1 hastada aksiller nüks geliştiği saptandı, nüks oranı %0,92’dir. SLNB (-) olan grupta lokal nüks saptanmadı. SLNB (+) gelip ALND uygulanan grupta aksiller nüks saptanmazken, 4 hastada (%5,84) lokal nüks saptandı. 18 hastamızda da uzak organ metastazı belirlendi. Lokal nüks SLNB (-) olan grupta anlamlı olarak daha az iken, aksiller nüks ve uzak organ metastazı açısından iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. Tümör boyutu (p=0.002), LVİ varlığı (p<0.001), hastalığın evresi (p<0.001) ve SLN boyutu (p=0.014) SLN pozitifliğini etkileyen faktörler olarak saptandı.

SONUÇ: SLNB lokorejyonal nüks ve uzak organ metastazı açısından ALND kadar güvenilir bir yöntemdir.

Anahtar Kelimeler: Meme kanseri, Sentinel Lenf Nodu Biyopsisi, Locaregional Nüks

DERLEME
7.
Gebelikte Migren: Maternal ve Neonatal Sağlığa Etkileri
Migraine in Pregnancy: Maternal and Neonatal Health Outcomes
doi: 10.5222/otd.2015.034 Sayfalar: 34-38
Neriman Çağlayan, Ümran Yeşiltepe Oskay

Migren üreme çağındaki kadınlarda yaygın olarak görülen bozukluktur. Migren gebelik boyunca iyileşme gösterebilmesine rağmen, bazı durumlarda ataklar devam edebilmekte, hatta şiddetlenebilmektedir. Günümüzde yapılan çalışmalar migrenin anne ve bebek sağlığını tehdit ettiğini göstermektedir. Migrenin maternal sonuçları; iskemik inme, preeklemsi, hipertansif bozukluklar, miyokard enfeksiyonu, kalp hastalıkları, pulmoner emboli, venöz tromboembolizm, trombofili ve dekolman plesenta olarak belirtilmektedir. Neonatal sonuçları ise preterm doğum, perinatal dönemdeki yenidoğan kayıpları, serebral palsi, düşük doğum ağırlıklı bebek ve infantil kolik olarak gösterilmiştir. Gebelik boyunca ve doğumdan sonra anneler ve bebekler olası riskler açısından takip edilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Migren, Maternal Sonuçlar, Neonatal Sonuçlar

OLGU SUNUMU
8.
Nadir bir akut batın nedeni: Safra kesesi torsiyonu
A rare cause of acute abdomen: Gallbladder torsion
doi: 10.5222/otd.2015.039 Sayfalar: 39-41
Bora Koç, Hakan Güven, Ufuk Arslan, Yüksel Beyaz, Servet Rüştü Karahan, Onur Bayram

Safra kesesi torsiyonu ilk olarak 1928 yılında tanımlanmış nadir görülen bir durumdur. Günümüze kadar 300’den az sayıda vaka bildirilmiştir. Bildirilen vakaların büyük çoğunluğu 60-80 yaş arasındaki kadın hastalardır. Etyolojisi tam olarak bilinmemesine rağmen safra kanalının anatomik varyasyonlarından kaynaklanan bir çok predispozan faktör tariflenmektedir. Tanı genellikle akut kolesistit tanısıyla ameliyata alınan hastalarda peroperatif olarak konulur. Tedavi şekli cerrahidir.

Anahtar Kelimeler: Safra kesesi torsiyonu, akut kolesistit, safra kesesi volvulusu, gangranöz kolesistit


9.
İntrakonal Büyük Hemangiomlarda Küçük kesi ile Cerrahi Yaklaşım
Surgical Approach For Great Intraconal Hemangioma With small Incision
doi: 10.5222/otd.2015.042 Sayfalar: 42-45
Yekta Şendül, Burcu Dirim, Mehmet Demir, Zeynep Acar, Dilek Güven

Olgu: 47 yaşında, bayan hasta, tarafımıza optik sinir gliomu düşünülerek refere edildi. Oftalmolojik muayenesinde; görme keskinliği sağ gözde +0.50 tashihle tam iken, sol gözde +3.00 sferik ve +0.75-60 silindirik ile 0.2 düzeyindeydi. Ön segment muayenesinde herhangi bir bulgu saptanmayan hastada fundus muayenesinde sol optik disk ve çevresinde kabarıklık, retinal kırışıklık ve retinal damarlarda kıvrımlanma artışı saptandı. Hertel exoftalmometre ( HE ) ile yapılan ölçümde sağ 16mm, sol ise 19 mm idi. Manyetik rezonans ( MR ) görüntülemede sağ intrakonal kavernöz hemangiom tanısı ile transkonjonktival ön orbitotomi yoluyla opere edilen hasta postoperatif proptozis, görme keskinliği ve fundus bulgularında düzelme sağlanırken postoperatif 3.ay’a kadar devam eden medial rektus paralizisi gelişti.

Tartışma: İntrakonal kitlelerin cerrahi tedavisinde görüntüleme yöntemleri kullanılarak kitlenin yerleştiği alana göre cerrahi yöntemi seçmek en doğru seçimdir. Orbita cerrahisinde total görme kaybı gibi ciddi komplikasyonların yanında, diplopi, hareket kısıtlığı, midriazis ve periorbital kas felçleri gibi kısmen daha hafif ancak görme kalitesini oldukça etkileyen komplikasyonlar gelişebilir. Hemangiom gibi damarsal kaynaklı büyük kitlelerde, kitleyi küçültüp çıkartmak hem cerrahi süreyi azaltır hem de dar alandan cerrahi yaklaşıma olanak tanır.

Anahtar Kelimeler: İntrakonal kavernöz hemangiom, transkonjonktival ön orbitotomi


10.
Dilin klasik lipomu: Nadir bir olgu sunumu
Classic lipoma of the tongue: Report of a rare case
doi: 10.5222/otd.2015.046 Sayfalar: 46-48
Elif Yamuç, Dilek Yavuzer, Sibel Kayahan, Nejdet Demir

Lipomlar vücudun en sık görülen mezenkimal tümörleri arasında olup matür yağ hücrelerinin proliferasyonu ile karakterizedirler. Ancak oral kavitede, özellikle dilde yerleşenleri oldukça nadirdir. Bu yazıda dilin lateral kenarında yerleşmiş, 1.5 cm. çapında, klasik lipom tanısı alan olgu nadir lokalizasyonu nedeniyle literatür taraması yapılarak sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Lipom, Dil


11.
Koroner anjiyografi sonrası nadir bir komplikasyon: intraaortik kılavuz tel
A rare complication following coronary angiography: intraaortic guide wire
doi: 10.5222/otd.2015.049 Sayfalar: 49-51
Serhat Hüseyin, Volkan Yüksel, Gülen Sezer Alptekin, Suat Canbaz, Hasan Sunar

Kılavuz telin aort içerisinde kalması koroner anjiyografi sonrası nadir görülen bir komplikasyondur. Bu durum periferik embolik olaylara neden olabileceğinden dolayı erken müdahale gerektirmektedir. Koroner anjiyografi sonrası aort içerisinde kılavuz telin bırakılması nedeniyle cerrahi uyguladığımız olgumuzu sunduk.

Anahtar Kelimeler: Kılavuz tel, intraaortik yabancı cisim, koroner anjiyografi, komplikasyon


12.
Genç bir kızda Bier lekeleri
Bier’s Spots in a young girl
doi: 10.5222/otd.2015.052 Sayfalar: 52-53
İlteriş Oğuz Topal, Pelin Küteyla Ülkümen, Hatice Duman, Özgür Emek Kocatürk Göncü 

Bier lekeleri geçici anemik maküllerdir. Fizyolojik veya patolojik olabilirler. Biz bu makalede önkol ve el sırtlarında asemptomatik anemik makülleri olan bir hasta sunuyoruz. Bir klinisyen Bier lekeleri olan bir hasta geldiğinde trombofili, vaskülopati ve aortik malformasyonlar için gerekli incelemeleri yapmalıdır.

Anahtar Kelimeler: Bier lekeleri, makül, vaskülopati

Logos Tıp Yayıncılığı
Yildiz Posta Cad. Sinan Apt. No:36
D.63-64 Gayrettepe 34349 Istanbul
 
Fax :
(212) 288 0541
(212) 288 5022
(212) 211 6185
  E-mail
[email protected]
  Google Maps için tıklayın