ARAŞTIRMA |
1. |
Jinekolojik Tümörlü Hastalarda Batın İçi İmplantların Saptanmasında Diffüzyon Ağırlıklı MRG Tetkikinin PET-BT ile Karşılaştırılması
Comparison of FDG-PET/CT and MR with Diffusion-Weighted Imaging for Assessing Peritoneal Implants in Patients with Gynecologic Neoplasms
doi: 10.5222/otd.2014.121 Sayfalar: 121-127
İrem Erdil, Barış Bakır, Fatma Yılmaz, Rüştü Türkay, Mehtap Tunacı, Elif Hocaoğlu, Yasemin Şanlı
AMAÇ: Jinekolojik maligniteli hastalarda peritoneal implant saptamada rutin abdominal MRG, difüzyon ağırlıklı görüntüler (DAG) ve PET-BT tetkiklerinin duyarlılıklarını saptamak ve birbirleri ile karşılaştırmaktır.
YÖNTEMLER: Jinekolojik tümör nedeniyle takip edilen 21 hasta çalışmamıza dahil edildi. Hastalara PET-BT, tüm batın MRG ve b 0-500-1000 s/mm² değeri kullanılarak batına yönelik difüzyon ağırlıklı (DAG) çekimler yapıldı. PET-BT incelemesi nükleer tıp uzmanı tarafından, MRG ve DAG ise radyoloji uzmanı tarafından değerlendirildi. Batın içi implantlar, lezyon sayılarına göre standart referansla karşılaştırılıp değerlendirildi.
BULGULAR: PET-BT incelemesinde toplam 40 lezyon izlenirken, MRG’de 49, MRG ve DAG birlikte değerlendirildiğinde 65 lezyon raporlandı. Tüm görüntüleme metodları ile toplam 8 hastada lezyon izlenmedi. 2 hastamızda MRG+DAG’te lezyon izlenirken MRG ve PET-BT’de izlenmedi. 1 hastada ise MRG ve MRG+DAG’de lezyon izlenirken PET-BT’de lezyon izlenmedi. MRG+DAG’de izlenen lezyon sayısı, PET-BT ile karşılaştırıldığında anlamlı derecede fark izlendi.
SONUÇ: Biz bu çalışmada kontrastlı MRG ve MRG+DAG ile PET-BT’ye göre daha fazla lezyon bulduk. PET-BT’ye alternatif olabilecek difüzyon ağırlıklı görüntüleme, konvansiyonel MRG’e eklenerek peritoneal implant taramada daha duyarlı sonuçlar elde edilebilir.
Anahtar Kelimeler: Difüzyon ağırlıklı MRG, maligniteler, jinekolojik tümörler
|
|
2. |
Çocuk Acil Polikliniğine Başvuran İlaç ile Zehirlenme Vakalarının Retrospektif Değerlendirilmesi
Retrospective Evaluation of Drug Poisoning Cases Referring to Pediatric Emergency Policlinic
doi: 10.5222/otd.2014.128 Sayfalar: 128-134
Ebru Burcu Demirgan, Meltem Erol, Serdar Demirgan, Özgül Yiğit, Meltem Türkay
AMAÇ: Çocukluk çağında görülen zehirlenmeler dünyada ve ülkemizde sık karşılaşılan, sakatlık ya da ölümle sonuçlanabilen, acil servis ve hastane yatışlarında yoğun iş yükü oluşturan çok önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmada acil polikliniğine başvuran ilaç ile zehirlenme olgularının klinik ve demografik özelliklerinin araştırılması, korunmada alınabilecek önlemlerin saptaması amaçlandı.
YÖNTEMLER: Etik kurul onayı alındıktan sonra 1 yıllık sürede Çocuk Acil Polikliniğine başvuran ve/veya yatırılarak izlenen 0-18 yaş arası, tam kayıtlarına ulaşılabilen 580 ilaçla zehirlenme olgusunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. Olgular yaş, cinsiyet, zehirlenmenin olduğu ay ve mevsim, ilk başvuru saati, hastaneye geliş süreleri, zehirlenme nedeni, zehirlenmeye neden olan farmakolojik ajan, zehirlenmeye neden olan ilacın farmakolojik şekli açısından değerlendirildi.
BULGULAR: Zehirlenme nedeni ile acil polikliniğine gelen çocukların %56’sı kız, %44’ü erkekti. Yaşlara göre yoğunluk değerlendirildiğinde vakalar özellikle 1-3 yaş arasında artan düzeyde iken, 6-10 yaş arasında zehirlenme sayısı oldukça azdı. Yaş grubu 11-15 arasında olan olgularda yaş ilerledikçe zehirlenme vakalarının artması ileri derecede anlamlı bulundu. Zehirlenme vakalarının 23-08 saatleri arasında diğer zaman dilimlerine göre daha düşük oranda başvurduğu tespit edildi. Özkıyım vakalarında kız çocuklarının erkek çocuklarına göre oranı daha fazla idi. Zehirlenmelerin %56’sı tablet, %13’ü ise şurup ve süspansiyon formunda ilaçlarla gerçekleşmişti.
SONUÇ: Ülkemizde küçük çocukların evde sıklıkla yalnız kalmaları, ilaçların kolayca erişebilecekleri yerlerde bırakılması ve ambalajlarının korumasız olması ilaç ile zehirlenme riskini arttırmaktadır. Aileler, ilaç üreticileri ve hekimler tarafından alınacak önlemlerin yanı sıra, ülkemiz genelindeki zehirlenmelerin epidemiyolojik özelliklerinin hem geriye dönük hem de ileriye yönelik çok merkezli çalışmalar ile belirlenmesi, çocukluk çağı zehirlenmelerinin önlenmesine, mortalite ve morbiditesinin azaltılmasına önemli katkıda bulunabilir.
Anahtar Kelimeler: Zehirlenme, çocuk, özkıyım, farmokolojik ajan
|
|
3. |
Apendiks’in Karsinoid tümörü: 3769 Ardışık Acil Apendektomi
Carcinoid Tumor of the Appendix: 3769 Consecutive Emergency Appendectomies
doi: 10.5222/otd.2014.135 Sayfalar: 135-138
Seracettin Eğin, Semih Hot, Metin Yeşiltaş, Sedat Kamalı, Berk Gökçek, Erdem Yılmaz, Hakan Tezer, Servet Rüştü Karahan
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı acil apendektomilerde raslantısal olarak karşılaştığımız apendiks karsinoid tümörlerinin sıklığı ve uzun dönem sonuçlarının retrospektif bir analizini iletmektir.
YÖNTEMLER: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Şubat 2006 dan Aralık 2012 ye kadar yapılan 3769 acil apendektomi retrospektif değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, ameliyat öncesi klinik bulgular, histopatolojik sonuçlar, operasyon raporları analiz edildi ve sonuç sunuldu.
BULGULAR: 3769 Apendektomide toplam 10 apendiks karsinoid tümörüne rastlandı (%0.26). 4 Erkek, 6 kadın olan hastaların yaş ortalaması 34.4/yıldır (yaş sınırları: 19-52). Tüm hastaların ameliyat öncesi kliniği akut apendisitti. 8 Hasta konvansiyonel ve 2 hasta laparoskopik ameliyat edildi ve hiçbirine ek operasyon gerekmedi. Tümörlerin hepsi de apendiksin ucunda lokalize idi ve çapları ortalama 8.6 mm (çap sınırları: 1-20mm). Hiçbirine adjuvan tedavi uygulanmadı. Tüm hastalar hayatda olup, hastalıksız ve belirtisiz izlem süresi ortalama 37.3 aydır (izlem sınırları: 5-69 ay).
SONUÇ: Karsinoid tümörler apendiksin en sık görülen tümörüdür. Apendiksin karsinoidleri acil cerrahi pratiğimizde sıklıkla karşılaştığımız akut apendisit gibi klinik bulgular verir.Olguların çoğu apendektomiler esnasında raslantı sonucunda ortaya çıkar. Histopatolojik tetkikden önce karsinoid tümör tanısından ender olarak kuşku duyulur. Çıkarılan her apendiksin histopatolojik analizinin değeri önemsenmelidir. Serozal veya intramural lenfatik invazyon olsa da çapı 20mm den küçük tümörler apendektomi ve mesoapendiksin rezeksiyonu ile tedavi edilebilir. Çalışmamızdaki apendiks karsinoid tümörlerinin sıklık oranı, literatür ortalamasının alt sınırına yakın bulunmuştur. Apendiksin karsinoid tümörlerinde yaşam baklentisi uzundur.
Anahtar Kelimeler: Apendektomi, karsinoid tümörler, histopatoloji
|
|
4. |
Mide Kanserli Hastalarda Postoperatif Kemoradyoterapi Sonuçları: Bülent Ecevit Üniversitesi Deneyimi
The Results of Postoperative Chemoradiotheapy in Gastric Carcinoma Patients: Bulent Ecevit University Experience
doi: 10.5222/otd.2014.139 Sayfalar: 139-145
Bekir Hakan Bakkal, Özlem Elmas, Fatma Ayça Gültekin, Hüseyin Engin, Cemil Bilir, Yasemin Bakkal Temi
AMAÇ: Mide kanseri tanısıyla postoperatif kemoradyoterapi uyguladığımız olgularımızın tedavi sonuçları değerlendirildi.
YÖNTEMLER: 2007-2011 yılları arasında postoperatif kemoradyoterapi uygulanan toplam 77 mide kanseri tanılı olgu geriye dönük olarak incelendi. Kemoradyoterapi, Intergroup-0116 çalışma protokolüne göre uygulandı. Üç boyutlu konformal planlama sonrası mide loju ve bölgesel lenfatiklere 45 Gy, cerrahi sınır pozitif olanlara 50.4 Gy radyoterapi verildi.
BULGULAR: Olguların 46’ü erkek (%59.7), 31’i kadın (%40.3) olup ortanca yaş 59 (dağılım 31-78) idi. Ortanca genel sağkalım ve hastalıksız sağkalım süreleri sırasıyla 28.3 ve 21 aydı. Üç yıllık genel ve hastalıksız sağkalım oranları sırasıyla %43.8 ve %41.7 bulundu. Takipleri sırasında 10 olguda (%13) lokal-bölgesel yineleme, 22 olguda(%28.6) uzak organ metastazı, 3 olguda (%3.9) ise hem lokal-bölgesel yineleme hem de uzak organ metastazı saptandı. Kemoradyoterapi süresi boyunca grad 1-2 hematolojik yan etki 23 (%30) olguda, 3-4 hematolojik yan etki 46 (%59.7) olguda, grad 1-2 gastrointestinal yan etki 30 (%39) olguda, grad 3-4 gastrointestinal yan etki 11 (%14.3) olguda görüldü. Tek değişkenli analizde lenf nodu evresi ve lenf nodu tutulum oranı hem genel hem de hastalıksız sağkalım üzerine etkili prognostik faktörler olarak bulunurken çok değişkenli analizde lenf nodu diseksiyon tipi ve lenf nodu tutulum oranı genel ve hastalıksız sağkalım ile ilişkili prognostik faktörler olarak bulundu.
SONUÇ: Kemoradyoterapinin lokal kontrol üzerinde etkili olduğu, uzak metastaz gelişimini engellemede ise yetersiz kaldığı saptanmıştır. Erken dönem özellikle hematolojik yan etkiler sık gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mide kanseri, kemoradyoterapi
|
|
5. |
Sezaryenlerde Genel ve Spinal Anestezinin Maternal Etkileri
Maternal Effects of General and Spinal Anesthesia in Cesarean Sections
doi: 10.5222/otd.2014.146 Sayfalar: 146-152
Hasene Özçam, Gönül Çimen, Altan Var, Ahmet Güldaş, Cihangir Uzunçakmak, Beysim Özcan, Ramazan Özyurt
AMAÇ: Sezaryen operasyonlarında anestezi seçimi önemlidir. Anne ve fetusun sağlığının devam ettirilebilmesi için en uygun yöntem seçilmelidir. Kliniğimizde spinal anestezi (SA) ve genel anestezi (GA) uygulanmakta olup, her iki yöntemin maternal etkilerini geriye dönük değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEMLER: Kliniğimizde 2012-2013 yılları arasında gerçekleştirilen sezaryen operasyonlarından 50 spinal, 50 genel anestezi uygulanmış, cerrahi operasyon ve sistemik hastalığı bulunmayan 100 hasta çalışma kapsamına alındı. Hastaların demografik özellikleri, cerrahinin toplam süresi, fetusun doğumuna kadar geçen süre, operasyon öncesi ve sonrası hemogram değerleri, hastanede yatılan gün sayısı ve ile postoperatif dönemde gelişen komplikasyonlar kayıt edildi.
BULGULAR: Genel anestezi ve spinal anestezi uygulanan olgular arasında yaş, gravida, parite, fetusun doğumuna kadar geçen süre, hastanede yatılan gün sayısı ve komplikasyon oranı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemiştir. Olguların %20’sinde postoperatif dönemde çeşitli komplikasyonlar gelişmiştir. Genel ve spinal anestezi uygulanan hastalar arasında komplikasyon oranı açısından anlamlı fark yoktur. Genel anestezi uygulanan olguların operasyon süreleri, spinal anestezi uygulanan olgulara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir. Operasyon öncesi ve sonrası maternal hemoglobin ve hematokrit düşüşü, genel anestezi yapılan gebelerde, spinal anestezi yapılanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir.
SONUÇ: Sezaryen operasyonlarında spinal ve genel anestezinin fetusun doğumuna kadar geçen süre, hastanede yatılan gün sayısı, postoperatif komplikasyonlar açısından birbirlerine üstünlükleri yoktur. Ancak spinal anestezi kullanımı daha az kan kaybı ve daha kısa operasyon süreleri sağlamıştır. Özellikle maternal anemi ve uterin atoni riskinin daha fazla olduğu durumlarda spinal anestezi tercih edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Sezaryen, Genel anestezi, Spinal anestezi
|
|
6. |
Koroner Arter Cerrahisinde Gastrointestinal Komplikasyon Gelişimindeki Risk Faktörleri
The Risk Factors in the Development of Gastrointestinal Complications in Coronary Artery Surgery
doi: 10.5222/otd.2014.153 Sayfalar: 153-157
Türkan Kudsioğlu, Gökçen Orhan, Murat Sargın, Murat Acarel, Müge Taşdemir Mete, Murat Baştopçu, Nihan Yapıcı, Serap Aykut Aka
AMAÇ: Koroner arter cerrahisinde gastrointestinal komplikasyonlar nadir görülür ancak mortalitesi oldukça yüksektir. Hastaların preoperatif özellikleri, yandaş hastalıklar ve kardiyopulmoner baypasın etkileri ile postoperatif süreçte çeşitli patolojileri içeren gastrointestinal komplikasyonlar gelişmektedir. Bu retrospektif çalışmada amacımız koroner arter cerrahisi geçiren hastalarda preoperatif özellikleri, peroperatif ve postoperatif klinik verileri değerlendirerek, gastrointestinal komplikasyonların gelişimi açısından risk faktörlerini belirlemeye çalıştık.
YÖNTEMLER: Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH’de Ocak 2012-Temmuz 2013 yılları arasında koroner arter cerrahisi geçiren 1212 ardışık hastanın preoperatif özellikleri, peroperatif ve postoperatif klinik verileri hastane eğitim ve bilimsel kurul onayı alınarak retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Gastrointestinal komplikasyon gelişen hasta grubu daha yaşlı, kronik renal ve kardiyak yetmezlikteydi. Postoperatif akut renal yetmezlik en etkili risk faktörü olarak tespit edildi (OR: 6.1, % 95 CI 3.6-8.7). Periferik arter hastalığı özellikle mezenter iskemisi gelişen hastalarda önemli bir risk faktörü olarak görüldü(OR: 3.9, % 95 CI 2.6-6.9).
SONUÇ: Gastrointestinal komplikasyonlar, özellikle mezenterik iskemi gelişme olasılığı olan riskli hastaların yakın takibi, erken tanı ve tedavinin sağlanması hastaların mortalite ve morbiditesini düşürebilir.
Anahtar Kelimeler: Koroner arter cerrahisi, gastrointestinal komplikasyonlar, risk faktörleri
|
DERLEME |
7. |
Hemşirelik Bilişimi ve Hastane Bilgi Yönetimi Sistemi
Nursing Informatics and Hospital Management System
doi: 10.5222/otd.2014.158 Sayfalar: 158-160
Hacer Özkul Özel, Dilek Özdemir Ürkmez, Sevgi Demiray, Zahide Cebeci
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle gelişen ve değişen sağlık bakım sisteminde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı büyük bir hızla artmaktadır. Sağlık bakım hizmeti verenlerin nitelikli hizmet vermesini sağlamak, iş yükünü azaltmak, güvenli kayıt tutmalarını sağlamak, kişisel ve mesleki gelişimlerini artırmak amacı ile bilgi ve iletişim teknolojisinin kullanımı dolayısıyla sağlık bilişimi büyük önem taşımaktadır. Sağlık bakım sisteminin büyük kısmını oluşturan hemşireler, bilgi ve iletişim teknolojilerinin en büyük kullanıcılarındandır. Hemşirelik bilgisi ve uygulamalarının gelişimi için yeni teknolojilerin, hastane bilgi yönetim sisteminin kullanılması dolayısıyla hemşirelik bilişiminin önemi yadsınamaz. Bu makalenin amacı hemşirelik bilişimini açıklayarak hastane bilgi yönetim sistemi kullanımının hemşirelik uygulamaları açısından önemini vurgulamaktır.
Anahtar Kelimeler: Bilişim Hemşiresi, Hemşirelik Bakım Planı, Hastane Bilgi Yönetim Sistemi, Hemşirelik Bilişimi, Hemşirelik Süreci
|
OLGU SUNUMU |
8. |
HELLP Sendromunda Bilateral Seröz Retina Dekolmanı
Bilateral Serous Retinal Detachment in HELLP Syndrome
doi: 10.5222/otd.2014.161 Sayfalar: 161-164
Muhammed Mustafa Kurt, Özlem Kuru, Ferhat Evliyaoğlu, Çetin Akpolat, Mustafa Nuri Elçioğlu
Ağır preeklampsi ve eklampsi hastalarında görülen HELLP (Hemolysis, Elevated Liver Enzyms, Low Platelet Count) sendromu hemoliz, yükselmiş karaciğer enzimleri ve trombositopeni ile karakterizedir. Preeklampside görülebilen seröz retina dekolmanı (SRD) nadir görülen bir görme kaybı sebebidir. Bu çalışmada 25 yaşında HELLP sendromu ile birlikte görülen iki taraflı SRD olan bir hasta sunulmuştur. Doğum sonrası takiplerde SRD yaygın retina pigment epitel (RPE) değişiklikleri bırakarak düzelmiştir.
Anahtar Kelimeler: HELLP sendromu, preeklampsi, seröz retina dekolmanı
|
|
9. |
Metastatik Merkel Hücreli Karsinom
Metastatic Merkel Cell Carcinoma: Case Report
doi: 10.5222/otd.2014.164 Sayfalar: 164-168
Gökhan Yaprak, Zedef Özdemir Dağ, Alpaslan Mayadağlı, Hüseyin Tepetam, Nagehan Özdemir Barışık
Merkel hücreli karsinom derinin primer nöroendokrin tümörüdür. Genellikle yaşlı hastalarda ve baş-boyun bölgesinde görülmektedir. Seyrek tanı alan bu kanser; yüksek oranda lokal ve bölgesel yineleme ve sık uzak metastazlar ile seyreder. Bu çalışmada cerrahi eksizyon sonrası kalıntı tümör nedeniyle postoperatif radyoterapi ile tedavi edilen fakat sekiz ay sonra bölgesel yineleme ve uzak metastazlarla seyreden progrese merkel hücreli karsinom olgusu bildirilmiştir. Olgumuzda olduğu gibi sık lokal, bölgesel yineleme ve uzak metastaz yapan merkel hücreli karsinomun tedavisinde radyoterapi ve kemoterapinin yeri, literatür bilgileri dahilinde tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Merkel hücreli karsinom, Metastaz; Radyoterapi
|
|
10. |
Torakal Bölgede Lokalize Spinal Epidural Hematomun Spontan Komplet Rezolüsyonu: Olgu Sunumu
Spontaneous Complete Resolution of Spinal Epidural Hematoma Localized in Thoracic Region: Case Report
doi: 10.5222/otd.2014.169 Sayfalar: 169-172
Kadir Tufan, Feyzi Birol Sarica, Ozgur Kardes, Fatih Aydemir, Melih Cekinmez
Spontan oluşan spinal epidural hematom (SEH) nispeten nadir görülen bir hastalıktır. Sıklıkla servikotorakal ve torakolomber bölgede gözlenirler. Ciddi ve kalıcı nörolojik hasara sebep olduklarından acil cerrahi müdahale gerektirirler. Bunun yanında nörolojik bulguları hafif seyredip, ilerlemeyen ve cerrahi yapılmaksızın düzelen az sayıda olguda literatürde bildirilmiştir. Bu bildiride, hipertansiyon öyküsü bulunan 72 yaşında erkek hastada gelişen Spontan SEH’un 20 gün sonra spontan rezolüsyonu bildirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Spinal epidural hematom, spontan rezolüsyon, torakal bölge
|
|
11. |
Abdominal Koza Sendromu: İki Olgu Sunumu
Abdominal Cocoon Syndrome: Report of Two Cases
doi: 10.5222/otd.2014.173 Sayfalar: 173-175
Burhan Hakan Kanat, Fatih Mehmet Yazar, Mehmet Buğra Bozan, Zeynep Özkan, Fatih Erol, Yılmaz Bilgiç
Abdominal koza, primer ya da sekonder olarak barsak anslarının bir kısmının veya tamamının fibrokollajenöz bir membranla sarılması sonucu akut veya subakut intestinal obstruksiyon bulguları ile karşımıza çıkan nadir bir ileus nedenidir. Kliniğimize ileus bulguları ile başvurarak abdominal koza nedeniyle opere ettiğimiz iki hastayı sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: İleus, Akut Karın, Abdominal Koza
|
|
12. |
Vitamin D İntoksikasyonu: İki Olgu Sunumu
Vitamin D Intoxication: Two Cases Report
doi: 10.5222/otd.2014.176 Sayfalar: 176-178
Yelda Türkmenoğlu, Sevilay Kök, Gülcihan Gülcan, Sibel Kalçın, Hale Kahyaoğlu, Servet Erdal Adal
D vitamini vücuttaki kalsiyum dengesinin düzenlenmesi ve normal kemik yapısının oluşumu için gereklidir. Aileler veya hekimler tarafından diş çıkarma veya kemik gelişiminin geri kalması nedeniyle sıklıkla yüksek dozda kullanılmaktadır. Dışarıdan alınan D vitamininin fazlalığında ise hiperkalsemiye bağlı gelişen kardiyak aritmiler ve nefrokalsinozis gibi komplikasyonlar ciddi morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Burada aileleri ve hekimler tarafından yüksek dozda D vitamini verilen, serum kalsiyum ve D vitamini seviyeleri yüksek bulunan, biri 23 ve diğeri 14 aylık iki kız olgu sunulmaktadır. İki olgu farklı ilaç protokolleri ile tedavi edildi ve her iki olguda da komplikasyon gelişmedi. Sonuç olarak, hekimler uygunsuz yüksek dozda D vitamini kullanımının D vitamini intoksikasyonuna yol açabileceğinin tehlikesinin farkında olmalı ve raşitizm varlığı laboratuar yöntemleriyle kanıtlanmadan uygunsuz dozda D vitamini uygulanmasından kaçınılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Vitamin D intoksikasyon, hiperkalsemi, çocuk
|
|