ARAŞTIRMA |
1. |
Koksartroz Tanılı Olgularda Floroskopi Altında Uyguladığımız İntraartiküler Kortikosteroid Enjeksiyonunun Üç Aylık Verileri
Intraarticular corticosteroid injection performed under fluoroscopy in patients with coxarthrosis: Data of 3 Months of follow-up
doi: 0.5222/otd.2014.001 Sayfalar: 1-5
Jülide Öncü, Göksel Çelebi, Reşat İlişer, Banu Kuran, Gülgün Durlanık
AMAÇ: İntraartiküler kortikosteroid enjeksiyonları (İKE), osteoartritik eklemlerin konservatif tedavisinde yer alan bir tedavi seçeneğidir. Diz eklemi için pek çok çalışma bulunmasına reğmen, kalça osteoartritinde etkisini değerlendiren çalışmaların sayısı nispeten azdır. Bu çalışmada koksartroz olgularında İKE’nin semptomlar ve yaşam kalitesine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: 31 koksartroz tanısı olan hastaya 7 mg betametazon floroskopi altında kontrast madde eşliğinde intraartiküler enjeksiyon şeklinde uygulandı. Ağrı şiddeti vizuel analog skala ile (VAS-gece, VAS-hareket, VAS-istirahat), fonksiyonel düzeyleri Western Ontario ve McMaster Universitesi Osteoartrit indeksi (WOMAC) ve yaşam kalitesi ise SF-36 ile enjeksiyon öncesi, enjeksiyon sonrası 24. saat, 1. hafta, 1. ay ve 3. ayda değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Grubun tamamında enjeksiyon sonrası ilk 24 saatte ve 1. haftada değerlendirilen VAS-gece, VAS-istirahat ağrısı ve VAS-hareket düzeylerinde istatistiksel anlamlı iyileşme mevcuttu (p<0,01). 1. (p<0,05) ve 3. aylarda (p<0,05) ise tedavi öncesine göre hastaların tamamında, sadece VAS-gece skorunda istatistiksel anlamlı düzelme vardı. Western Ontario ve McMaster Üniversiteleri Osteoartrit İndeksi (WOMAC) total skorları ve SF-36 ile değerlendirilen yaşam kalitesinde ise tedavi öncesine göre 24. saat, 1.hafta, 1. ay ve 3. ayda istatistiksel olarak anlamlı iyileşme mevcuttu (p<0,05).
SONUÇ: Kliniğimizde uygulanan intraartiküler kortikosteroid enjeksiyonu hastaların klinik parametrelerinde, fonksiyonel düzeylerinde ve yaşam kalitelerinde ilk 3 ay boyunca anlamlı düzelme sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Kalça artrozu, intraartiküler enjeksiyon, eklem ağrısı
|
|
2. |
On Sekiz-Yirmi Dört Gebelik Haftaları Arasında Fetal Humerus Uzunluğu Nomogramının Araştırılması
Investigation 18-24 weeks of gestation fetal humeral lenght nomogram
doi: 10.5222/otd.2014.006 Sayfalar: 6-10
Betül Yorgunlar, Veli Mihmanlı, Ahmet Kılıçkaya, Taner Mirza, Büşra Erşen, Didem Yücel, Gizem Küçükçıpracı
AMAÇ: 18-24.gebelik haftaları arasında fetal humerus uzunluğu nomogramını araştırmak.
YÖNTEMLER: Bu çalışmaya 18-24 gebelik haftaları arasında bulunan 349 normal gebe dahil edildi ve çalışma retrospektif olarak yürütüldü. Transabdominal ultrasonografi ile fetusa ait fetal biyometrik ölçümler elde edildi.Bu fetusların humerus kemik uzunluğunun gebelik haftalarına göre dağılımı çıkarıldı ve persantil değerleri hesaplandı.Humerus uzunluğunun gebelik haftası ve diğer biyometrik parametrelerle olan korelasyon katsayıları arasındaki ilişki ve anlamlılık düzeyi araştırıldı.
BULGULAR: Gebeliğin 18-24.haftaları arasındaki humerus uzunluğunun medyan değerleri sırasıyla 25,28,31,33,35,37,39 mm olarak saptandı.Humerus uzunluğu(HL) ile gebelik haftası(GH) arasındaki ilişki (r2=0,908; P<0,001) Biparyetal çap (BPD) arasında (r2=0,89; P<0,001), femur uzunluğu (FL) arasında (r2=0,947; P<0,001), baş çevresi (HC) arasında (r2=0,930; P<0,001), karın çevresi (AC) arasında (r2=0,911; p<0,001) idi ve HL ile tüm diğer parametreler arasında istatiksel olarak anlamlı korelasyon saptandı.
SONUÇ: Toplumumuzdan elde ettiğimiz 18. – 24. gebelik haftalarındaki humerus uzunluğu nomogramı,dünyada kullanılan diğer humerus nomogramlarının uyumlu olduğu görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Humerus, nomogram, fetus
|
|
3. |
Şüpheli Meme Lezyonlarında Manyetik Rezonans Görüntüleme, Sonomamografi ve Renkli Doppler Ultrasonografinin Karşılaştırılması
To Compare MRI, Sonomammography and CDUSG on the Suspicious Breast Lesions
doi: 10.5222/otd.2014.011 Sayfalar: 11-16
Zelal Tahaoğlu, Aslı Ertürk, Zafer Ünsal Coşkun, Çiğdem Turan, Eren Turan, Duçem Mete, Ali Emre Tahaoğlu
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, şüpheli meme lezyonlarının saptanmasında ultrasonografi (USG), renkli doppler ultrasonografi (RDUSG), mamografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG)’nin etkinliğini karşılaştırmaktır.
YÖNTEMLER: Memesinde USG ve mamografi ile lezyon saptanan 32 hasta RDUSG ve MRG ile değerlendirilerek BI-RADS kategorisine göre sınıflandırıldı.
BULGULAR: Toplam alınan 37 biyopsinin 15’ i (%40,5) benign, 22’si (%59,4) ise malign idi. MR görüntülemenin şüpheli lezyonlarda negatif prediktif değeri %92, pozitif prediktif değeri ise %91 idi. MRG ile 37 lezyonun 23’ü malign tanısı almış olup bunun 21’i gerçek pozitif idi.
SONUÇ: Tüm modaliteler karşılaştırıldığında MRG’in en yüksek pozitif öngörü değeri (PPV) ve negatif öngörü değerine (NPV) sahip olduğu sonucuna ulaşıldı.
Anahtar Kelimeler: Magnetik rezonans görüntüleme, renkli doppler ultrasonografi, mamografi
|
|
4. |
Arteriovenöz Fistül Anevrizmalarında Cerrahi Tecrübelerimiz
Our Surgıcal Experiences In Arteriovenous Fistula Aneurysms
doi: 10.5222/otd.2014.017 Sayfalar: 17-20
Bekir İnan, Melike Elif Teker, Cemalettin Aydın, Yasin Ay, Rahmi Zeybek
AMAÇ: Kronik böbrek yetmezliği, bütün organ ve sistemleri etkileyen, tedavi edilmediğinde mortal seyreden bir hastalıktır Kronik böbrek yetmezliğinin tedavisinde uzun süre açık kalabilen arteriovenöz fistüle ihtiyaç duyulur. Arteriovenöz fistülün geç dönem komplikasyonu olarak fistül anevrizması görülür. Bu çalışmada ki amacımız arteriovenöz fistül operasyonu sonrasında oluşan anevrizmalarda uyguladığımız cerrahi yöntemleri sunmaktır.
YÖNTEMLER: 2011 Ocak-2012 Ocak tarihleri arasında Bezmi Alem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi kliniğinde hemodiyaliz amaçlı açılan fistüllerde, 4 cm ve üzeri anevrizma gelişen 24 olgu bu çalışmaya alındı. 13 hastaya radyosefalik, 11 hastaya brakiosefalik arteriovenöz fistül anevrizması mevcuttu. 13 olguya ligasyon, 5 olguya anevrizma rezeksiyonu,3 olguya anevrizma kısmı rezeksiyonu ve 3 olguya plikasyon yapıldı.
BULGULAR: Cerrahi işlem sonrası olgularda yara yeri enfeksiyonu, hematom, nörolojik hasar, iskemi gözlenmedi.
SONUÇ: Anevrizmalara zamanında müdahale edilmezse, emboli, endokardit, rüptür, distal iskemi gibi sonuçlara neden olabilirler. Arteriovenöz fistül anevrizmalarında cerrahi tedavi, hem kanama riskinin az olması hem de kısmı rezeksiyon gibi yöntemlerle fistül korunmasının sağlaması nedeniyle hala altın standarttır.
Anahtar Kelimeler: Arteriovenöz Fistül Anevrizması, Rüptür, Cerrahi Rezeksiyon
|
|
5. |
Akut Koroner Sendromda Aneminin Rolü
The Role of Anemia in Acute Coronary Syndrome
doi: 10.5222/otd.2014.021 Sayfalar: 21-25
Didem Altay Gazi, Şerife Ayşen Helvacı, Umut Yavuz Ataş, Edip Erkuş
AMAÇ: Akut koroner sendrom(AKS)da anemi yaygın, güçlü ve bağımsız bir risk faktörüdür. Anemi miyokardiyal iskemiyi arttırmak yoluyla AKS gelişimini arttırmakta ve prognozu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmadaki amaç hastanemizde yatarak tedavi gören AKS’li hastalarda aneminin etkisini araştırmaktır.
YÖNTEMLER: Çalışmaya Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Kasım 2011-Eylül 2012 tarihleri arasında Koroner Yoğun Bakım Ünitesi’nde AKS tanısı ile yatan 50 anemik, 50 normal Hb değerleri olan hasta dahil edildi. Veriler retrospektif olarak dosya taraması yapılarak elde edildi.
BULGULAR: Kalp yetersizliği ve hipertansiyonu olan hastalarda anemiye daha sık rastlandı. Yatış öncesi kullanılan ilaçlardan sıklıkla warfarin kullanımı anemiye sebep olmaktaydı. Vaka grubunda mortalite kontrol grubuna oranla anlamlı olarak daha yüksek bulundu.
SONUÇ: Sonuç olarak, warfarin kullanan, hipertansiyon ve kalp yetersizliğinin eşlik ettiği AKS’li hastalarda anemi daha sık görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akut Koroner Sendrom, Mortalite, Kalp yetersizliği
|
|
6. |
Rekürren Aftöz Stomatit Hastalarında Tetikleyici Faktörlerin Değerlendirilmesi
The Evaluation of Triggering Factors in Recurrent Aphthous Stomatitis
doi: 10.5222/otd.2014.026 Sayfalar: 26-29
Şule Güngör, Gülfer Akbay, Meral Ekşioğlu
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı polikliniğimize başvuran RAS hastalarının tetikleyici faktörler yönünden gözden geçirilmesidir.
YÖNTEMLER: Polikliniğimize başvuran 30 RAS hastasının anamnez ve laboratuvar bulguları gözden geçirildi. Yılda 3 kereden fazla oral aft yakınması olan; aft veya aft benzeri lezyonlara yol açan diğer hastalıklardan ayrımı yapılmış hastalar RAS hastası olarak kabul edildi. Hastaların aile hikayesi, travma, emosyonel stres, gıda ve kadın hastalarda menstürel siklus ile birlikteliği sorgulandı; hemogram, vitamin B12, folik asit, ferritin düzeyleri araştırıldı. Nutrisyonel eksiklik saptanan hastalar replasman tedavisi için dahiliye kliniğine yönlendirildi. Tedavi sonrası takip eden ilk ayda aft sıklığı hastalar tarafından kayıt edildi. Hastaların ilk başvuru sırasında ve tedavi sonrasındaki anamnezlerine dayanılarak aft sıklığı karşılaştırıldı.
BULGULAR: 30 RAS hastasının 5’inde (%16.7) aile fertlerinde de tekrarlayan ağız yarası olduğu öğrenildi. 3 hastada ferritin-hemoglobin-vitamin B12’nin kombine düşüklüğü, 1 hastada vitamin B 12-folik asit-hemoglobin değerlerinin kombine düşüklüğü, 1 hastada sadece vitamin B 12 değerinin düşüklüğü, 2 hastada ferritin ve hemoglobin değerlerinin kombine düşüklüğü, 2 hastada sadece ferritin değerinde düşüklük olmak üzere toplam 9 hastada nutrisyonel eksiklikler tespit edildi. Hastalar dahiliye kliniğine yönlendirilerek gerekli replasman tedavileri yapıldı. Aynı hastaların 4 ay sonraki vitamin B12, folik asit, ferritin, hemoglobin düzeyleri normal sınırlarda ölçüldü, takip eden ilk ayda aft çıkışları hastalar tarafından kayıt edildi. Replasman tedavisi sonrası ilk ay, 3 hastada aft çıkışı olmadı, 4 hastada aft sıklığı azaldı, 2 hastada aft sıklığı değişmedi.
SONUÇ: Bu çalışmadan yola çıkarak; nutrisyonel eksikliklerin aftöz lezyon gelişiminde etkili fakat tek faktör olmadığı, bu nedenle RAS antititesinin multifaktöriyel kompleks bir durum olarak irdelenmesi görüşünü savunmaktayız.
Anahtar Kelimeler: Aftöz, stomatit, rekürren, ferritin, vitamin B12, folik asit
|
|
7. |
Nazofarenks Patolojilerinde Punch Biyopsi Sonuçları: Üç Yıllık Retrospektif Analiz
Punch Biyopsy Results of Nasopharynx Pathologies: 3 Years Retrospective Analysis
doi: 10.5222/otd.2014.030 Sayfalar: 30-33
Belgin Tutar, Güler Berkiten, Tolgar Lütfi Kumral, Güven Yıldırım, Yavuz Uyar, Gülçin Harman Kamalı
AMAÇ: Erişkinlerde görülen nazofarengeal patolojilerde nazofarenks kanser olasılığı araştırıldı.
YÖNTEMLER: Boyunda kitle, işitmede azalma, burun tıkanıklığı, burun kanaması gibi semptomlar ile başvuran 685 hastada nazofarenks kanserini ekarte etmek için anestezi altında rijid veya fleksible endoskoplar ile nazofarenks incelendi ve biopsi alındı.
BULGULAR: Histopatolojik olarak 33 (% 4.81) hastada malignite saptandı. Nazofarenkste malignite saptanan hastaların 24 (% 72.7) ’ünde rijid/fleksible endoskop ile nazofarenks muayenesinde kitle mevcuttu. Diğer 9 (%27.3) hastaya ise kör biyopsi yapıldı.
SONUÇ: Hastaların yaş, cinsiyet, klinik ve histopatolojik analizi literatür verileri eşliğinde tartışıldı.
Anahtar Kelimeler: Nazofarenks, punch biyopsi, boyun kitlesi
|
OLGU SUNUMU |
8. |
Paklitaksel ve Karboplatinin Tetiklediği Psöriaziform Dermatoz: Bir Olgu Sunumu
Paclitaxel and Carboplatin Induced Psoriasiform Dermatosis: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2014.034 Sayfalar: 34-36
Okan Kızılyel, Handan Bilen, Ömer Faruk Elmas, Şevki Özdemir, Akın Aktaş, Ali Karakuzu, Mustafa Atasoy, Necmettin Akdeniz
Psöriaziform dermatoz klinik ve histopatolojik olarak psöriazise benzeyen bir hastalık grubudur. Klinik olarak eritemli, skuamlı papül ve plaklar şeklinde görülür. Histopatolojisinde parakeratoz, retelerde belirginleşme, papiller dermiste dilatasyon ve değişik derecelerde epidermal hiperplazi görülebilir. Olgumuz; serviks karsinomu için paklitaksel karboplatin tedavisi almış ve sonrasında gövde ön ve arka yüzünde, alt ve üst ekstremitesinde, hafif pruritusun eşlik ettiği eritemli, hafif skuamlı papul ve plakları gelişmiş olan 63 yaşında kadın hastadır. Literatürde çeşitli ilaçlara bağlı gelişen psöriaziform dermatoz olguları mevcuttur. Paklitaksel ve karboplatine bağlı gelişen psöriaziform dermatozlar literatürde yeterince bildirilmediği için bu olguyu sunmaya karar verdik.
Anahtar Kelimeler: Psöriaziform Dermatoz, Paklitaksel, Karboplatin
|
|
9. |
Ender Görülen Hastalıklar ve Anestezi Uygulamaları
Uncommon Diesases and Anaesthesia: Case Series
doi: 10.5222/otd.2014.037 Sayfalar: 37-45
Namigar Turgut, Asime Ay, Fulya Baturay, Ayşegül Bilen, Nurdan Kondu, Deniz Kara, Aslıhan Yıldırım, Erdinç Denizli, Döndü Genç Moralar, Sefa Özden, Selçuk Karabatak, Levent Uygur
Anesteziyoloji sürekli değişen bir bilimdir. Anestezi uygulamalarında perioperatif uygulanan standart güvenlik önlemleri takip gerektirir, bu nedenle yeni bir tedavi yöntemi veya yeni bir ilaç araştırmasında klinik deneyimlerimiz yanında literatür bilgilerinin de izlenmesi ve sunulması önemlidir. Bu yazıda Hastanemizde 2008-2011 yılları arasında değişik tanılarla operasyon geçiren geçiren ve nadir görülen 7 olguyu literatür bulguları ve klinik deneyimlerimiz ile sunmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Osteogenesis İmperfekta, Yenidoğanın Geç Hemorajik Hastalığı, Von Hıppel-Lındau, Skleroderma, Epidermolizis Büllosa, Miyastenia Gravis, Anestezi
|
|
10. |
Kolon Kanserini Taklit Eden İleoçekal Tüberkülozu: Olgu Sunumu
Ileocecal Tuberculosis Mimicking Colonic Carcinoma: Case Report
doi: 10.5222/otd.2014.046 Sayfalar: 46-50
Refik Bademci, Özlem Öndeş Bayar, Arzu Akan, Giray Yavuz, Sezgin Zeren, Erman Sobutay, Yavuz Eryavuz
Tüberküloz (TB) tüm organ ve dokuları tutabilen bir İnfeksiyon hastalığıdır. Pulmoner TB formu daha yaygın olarak görülmesine karşın ekstrapulmoner tüberküloz (EPT) halen önemli bir klinik problemdir.
Ülkemiz gibi TB insidansının yüksek olduğu bölgelerde etiyolojisi saptanmayan enfeksiyon hastalıklarının ayırıcı tanısında EPT’ un akılda tutulması gerekir.
Gastrointestinal sistem tüberkülozu ösefagustan rektuma kadar herhangi bir organı tutabilir.
Semptomları nonspesifik olup İnfeksiyon, inflamatuar (Crohn hastalığını) ve malignite gibi diğer abdominal hastalıkları taklit edebilir.
Barsak tüberkülozu teşhisinde hastanın klinik bilgileri, kolonoskopik bulguları ve biyopsi sonuçları birlikte değerlendirilmelidir.
Bu makalede kolon kanseri taklit eden kolonoskopide hipertrofik ülser gibi görünen, aktif ya da geçirilmiş pulmoner tüberküloz öyküsü olmayan ileoçekal bölgede görülen barsak tüberkülozu olgumuzu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Gastrointestinal tüberküloz, kolon karsinomu, ileoçekal bölge
|
|
11. |
Kronik Gastritin Ender Bir Nedeni: Tavuk Kemiği Yutulması
A Chicken Bone Ingestion: An Unusual Cause of Chronic Gastritis
doi: 10.5222/otd.2014.051 Sayfalar: 51-53
Barış Rafet Karakaş, Nurullah Bülbüller, Rojbin Karakoyun Demirci, Ayşe Merter Arduçoğlu
Yabancı bir cismin kazara yutulması göreceli olarak yaygın olsa da, nadiren ciddi komplikasyonlara neden olmaktadır. Yutma ile dışkılama arasında geçen sürenin uzamasının komplikasyon riskini arttırdığı bilinmektedir. Burada, yutulduktan sonra yaklaşık bir ay boyunca perforasyon, kanama ve obstrüksiyon gibi herhangi bir ciddi komplikasyon oluşturmadan midede kalmış bir tavuk kemiğinin tanı zorluklarını gösteren nadir bir olgu rapor edilmiştir. Bu çalışma, sindirim kanalında saplanmış keskin uçlu nesnelerin ciddi komplikasyonlara yol açmaksızın uzun dönem kalabileceğini bildirmektedir. Bununla birlikte, dispeptik yakınmalarla ve epigastrik karın ağrısı ile başvuran hastalarda, dirençli hazımsızlık belirtileri ve epigastrik ağrısı olan hastaların öyküsünde yabancı cisim akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Sindirim sistemi, yabancı cisimler, gastrit
|
|
12. |
Apendiks Torsiyonunu Taklit Eden Perfore Akut Apandisit: Olgu Sunumu
Perforated Acute Appendicitis Mimicking Torsion of Appendix: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2014.054 Sayfalar: 54-56
Erdem Yılmaz, Mesut Bulakçı, Turgut Dönmez
Akut apandisit en sık cerrahi acillerden biridir. Apendiks torsiyonu ise nadir bir antite olup preoperatif olarak akut apandisitten ayırılamayabilir. Akut apandisit tanısında klinik bulgular önemli olmakla birlikte kliniği tam oturmamış olgularda görüntüleme yöntemleri tanıya katkı sağlamaktadır. Bu olgu sunumunda, yaygın karın ağrısı şikayeti ile acile başvuran, sonografik olarak apendiks torsiyonu düşündüren bulguları olan ancak cerrahi olarak akut perfore apandisit tanısı alan hasta anlatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Akut perfore apandisit, apendiks torsiyonu, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi
|
DERLEME |
13. |
Evaluation of Vertigo in Pediatric Age Group
Pediyatrik Yaş Grubunda Vertigolu Hastaya Yaklaşım
doi: : 10.5222/otd.2014.057 Sayfalar: 57-62
Ziya Saltürk, Güven Yıldırım, Gürcan Sünnetçi, Yavuz Uyar, Yavuz Atar, Tolgar Lütfi Kumral, Güler Berkiten
Pediyatrik yaş grubunda vertigo şikayeti nadir bir durum olmakla beraber çocuk üzerinde kalıcı etki bırakabilmektedir. Vertigo şikayeti gelişen çocuklarda kalıcı hareket ve denge sorunları yanısıra öğrenme güçlüğü de gelişebilmektedir. Gerek kalıcı sorunları önlemek gerekse hastanın genel durumunu düzeltmek için hastanın multidisipliner yaklaşımla ele alınması ve ayırıcı tanısı yapılarak tedavisinin erken başlanması gereklidir. Bu noktada karşımıza çıkan iki önemli güçlük pediyatrik yaş grubunda hastaların tanı testlerine uyum sağlayamaması ve çok geniş bir ayırıcı tanı spektrumuna sahip olunmasıdır. Bu derleme çalışmamızda literatürü tarayarak bu konudaki son gelişmeleri özetlemeyi amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Pediyatrik hasta, vertigo, migren, tanı, tedavi
|
|