Okmeydanı Tıp Dergisi Sayı-3 2013

    
ARAŞTIRMA
1.
Perkütan Nefrolitotomi Uygulanan Hastalarda Obezitenin Sonuçlara Etkisi: Retrospektif Çalışma
The Effect of Obesity on the Outcomes of the Patients Undergoing Percutaneous Nephrolithotomy: Retrospective Study
doi: 10.5222/otd.2013.117 Sayfalar: 117-121
Alper Ötünçtemur, Hüseyin Beşiroğlu, Murat Dursun, Süleyman Şahin, İsmail Köklü, Mustafa Erkoç, Eyyüp Danış, Muammer Bozkurt, Emin Özbek

AMAÇ: Kliniğimizde 2003-2013 yılları arasında perkütan nefrolitotomi (PNL) uygulanan hastalarda obezitenin, perioperatif veriler ile postoperatif başarı oranı ve komplikasyonlar üzerine etkisi değerlendirildi.

YÖNTEMLER: Kliniğimizde 2003-2013 yılları arası PNL uygulanan 976 hasta çalışmaya alındı. Hastalar vücut kitle indekslerine (VKİ) göre üç gruba ayrıldı. Grup 1 normal (<25 kg/m2), Grup 2 fazla kilolu (25-29.9 kg/m2) ve Grup 3 obez (≥30 kg/m2)olarak ayrıldı. VKİ’nin peroperatif bulgular (akses lokalizasyonu, operasyon süresi, floroskopi süresi,kanama), postoperatif sonuçlar (analjezik gereksinimi, nefrostomi süresi, hastanede kalış süresi), ameliyat sonrası taşsızlık oranları ve komplikasyon oranları üzerine etkisi değerlendirildi. 976 vakanın sonuçları istatiksel olarak karşılaştırıldı.

BULGULAR: Yaş ortalaması 47,6± 10 (17-76) olan 568 erkek, 408 kadın toplam 976 olguya PNL uygulandı. 536 sağ, 440 sol üniteye PNL operasyonu yapıldı. Hastaların 420’i (%43) normal kilolu, 342’i (%35) fazla kilolu ve 214’ü (%22) obezdi. Üç grup arasında supra kotsal akses gereksinimi, ortalama operasyon süresi, ortalama floroskopi süresi ve postoperatif hemoglobin düşüş oranları arasında anlamlı fark bulunmadı (p> 0,05). Ortalama analjezik gereksinimi, nefrostomi süresi ve hastanede kalış süresi de tüm gruplar arasında benzerdi (p> 0,05). Gruplar arasında taşsızlık ve komplikasyon oranları arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p> 0,05).

SONUÇ: PNL, obez hastalarda geniş serili çalışmamızda görüldüğü üzere etkinliği yüksek güvenle uygulanabilecek bir yöntemdir. 

Anahtar Kelimeler: Böbrek taşı, obezite, perkütan nefrolitotomi


2.
Açık Böbrek Cerrahisi Geçiren Hastalarda Perkütan Nefrolitotominin Güvenilirliği ve Etkinliği
The Safety and Effectiveness of Percutaneous Nephrolithotomy in the Patients with Previous Open Renal Surgery
doi: 10.5222/otd.2013.122 Sayfalar: 122-126
Alper Ötünçtemur, Hüseyin Beşiroğlu, Murat Dursun, Süleyman Şahin, İsmail Köklü, Mustafa Erkoç, Eyyüp Danış, Muammer Bozkurt, Emin Özbek

AMAÇ: Bu çalışmada amacımız geçirilmiş böbrek cerrahisi olan hastaları perkütan nefrolitotomi (PNL) işleminin güvenilirliği ve etkinliği açısından değerlendirmektir.

YÖNTEMLER: 2003-2013 yılları arasında PNL ameliyatı uygulanan 976 hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastalar daha önce aynı taraftan açık taş ameliyatı yapılıp yapılmadığına göre iki gruba ayrıldı. Grup 1’de daha önce açık cerrahi geçirmiş olan 160 hasta ( %60 erkek, %40 kadın; ort. yaş 41.7); grup 2’de ise daha önce ameliyat geçirmemiş olan 816 hasta (%55 erkek,%45 kadın; ort. yaş 38,6) yer aldı. İki grup taş yükü, perkütan giriş sayısı, ameliyat süresi, hastanede kalış süresi, başarı oranı ve komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı.

BULGULAR: İki grup arasında yaş, cinsiyet ve ortalama taş yükü açısından anlamlı fark yoktu (p>0.05). Ameliyat süresi grup 1’de ortalama 77,7 dk, grup 2’de 75,1 dk; ortalama perkütan giriş sayısı sırasıyla 1.27 ve 1.33; hastanede kalış süresi ortalama 3.0 ve 2,9 gün bulundu (p>0.05). Taşsızlık oranı grup 1’de %86, grup 2’de %88 tespit edildi (p>0.05). İki grupta da
en sık görülen komplikasyon kan nakli gerektiren kanama (sırasıyla %6,8 ve %6,3) idi; bunu yüksek ateş (>38 °C) izlemekteydi (%9.1 ve %11,2). Her iki komplikasyon açısından iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05).

SONUÇ: Perkütan Nefrolitotomi, geçirilmiş renal cerrahili hastalarda da primer hastalar kadar yüksek etkinlik ve güvenlikle uygulanabilecek bir cerrahi prosedürdür.

Anahtar Kelimeler: Açık böbrek cerrahisi, böbrek taşı, perkütan nefrolitotomi


3.
Bronşial Astımda Mukosilier Disfonksiyon ve İnhaler Steroid Tedavisinin Mukosilier Klirense Etkisi
Mucociliary Dysfunction in Bronchial Asthma and Effect of Inhaled Corticosteroids Treatment on Mucociliary Clearance
doi: 10.5222/otd.2013.127 Sayfalar: 127-130
Nejat Altintas, Ilyas Yildiran, Ekrem Aslan, Aysen Helvaci

AMAÇ: Bronşial astımda hava yollarında enflamasyon, mukus hipersekresyonu ve mukosilier klirensde azalma mevcuttur. Invivo mukosilier klirens radyoaktif işaretlenmiş birikintilerin atılım oranlarının gamma kamera ile ölçülmesi ile hesaplanabilir. Inhale steroidlerin astımlı hastalarda mukosilier klirensi artırdığı gösterilmiştir. Çalışmamızda astımlı hastalarda, mukosilier klirensi ve inhale steroidlerin mukosilier klirens üzerine etkilerini değerlendirmeyi amaçladık.

YÖNTEMLER: Mayıs 2009 ve temmuz 2010 tarihleri arasında göğüs hastalıkları kliniğine başvuran bronşial astım tanısı almış uzun dönem salmetorol tedavisi almış fakat inhale steroid tedavisi almamış ve balgam çıkışı olan hastalar alındı. Inhale steroid tedavisi düzenlenmeden önce hastalara solunum fonksiyon testleri ve ventilasyon testleri yapıldı. Ölçümlerden sonra hastalara günde 800 mcg/gün budesonid inhalasyon şeklinde 4 ay boyunca uygulandı ve daha sonra solunum fonksiyon testleri ve ventilasyon sintigrafisi tekrarlandı. Klirens gamma kamerası ile ölçüldü. Radioaerosol olarak tc99m DTPA kullanıldı.

BULGULAR: Çalışmaya 14 kadın, 11 erkek olmak üzere toplam 25 hasta alındı. Hastaların ortalama yaşı 41.8 yıldı. Steroid tedavisi öncesi, ortalama FEV1 %60.40, FEV1/FVC 63.58 bulundu. ventilasyon sintigrafisinde 120. dakikada trakeadaki radioaerosol retansiyonu ortalama %52.56 bulundu. 
Dört aylık steroid tedavisi sonrası trakeada ölçülen radioaerosol retansiyonu ortamda %106.92 bulundu. Solunum fonksiyon testleri ile mukosilier klirens arasında yüksek korelasyon bulundu (r=0.56 p<0.0001) ayrıca tedavi öncesi ve sonrası mukosilier klirenste artma yönünde fark oldukça anlamlı bulundu (p<0.0001). 

SONUÇ: Astımda antiinflamatuar tedavinin değerlendirilmesinde klinik bulguların laboratuar bulgularıyla da desteklenmesi gerekir. Radioaerosol ölçüm metodu ile mukosilier klirensin değerlendirilmesi, noninvaziv ve güvenilir bir teknik olarak kullanılabilir. 

Anahtar Kelimeler: Astım bronşiale, mukosilier klirens, inhaler steroid tedavisi


4.
Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Analizi Yapılan Üriner Sistem Taşlarının Yaş, Cinsiyet ve Mevsimlere Göre Dağılımları
Distribution of Urinary System Stones, According to Age, Gender and Seasons, Analyzed in Okmeydani Training and Research Hospital
doi: 10.5222/otd.2013.131 Sayfalar: 131-134
Yüksel Gülen Özbanazı, Mustafa Durmuşcan, Okan Dikker, Hakkı Caner İnan, Sembol Yıldırmak, Müberra Vardar 

AMAÇ: Üriner sistem taşları; prostat hastalıkları ve idrar yolu enfeksiyonlarından sonra üriner sistemin en sık görülen hastalığıdır. Bu taşların oluşumunda; yaş, cinsiyet, iklim, beslenme, enfeksiyonlar gibi birçok faktör rol oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı son 2 yılda laboratuarımızda analiz edilen taş türlerinin yaş, cinsiyet ve mevsimlere göre dağılımını retrospektif olarak incelemektir.

YÖNTEMLER: Mart 2011 ile Mart 2013 tarihleri arasında laboratuarımıza üriner sistem taşı analizi yaptırmak üzere başvuran hastaların demografik bulguları, taşın türü ve elde edildiği tarih verileri değerlendirildi. Taş analizi kimyasal yöntemle yapıldı. 

BULGULAR: Taş analizi yapılmış olan, yaşları 1-89 arasında ve %6,1’i 18 yaş ve altında olan 180 hastanın, 125’i erkek (%69,4), 55’i (%30,6) kadın olup erkek/kadın oranı 2.27/1 idi. Analizi yapılan 180 taşın 91’i (%50,6) kış ve sonbahar; 89’u (%49,4) yaz ve ilkbahar aylarında gelmiş olup mevsimler arası anlamlı fark saptanmadı. Taş türleri incelendiğinde 161 oksalat, 157 kalsiyum, 65 ürat, 33 amonyum, 28 magnezyum, 10 karbonat, 2 sistin, 1 fosfat pozitif olarak saptandı. Erkeklerde oksalat (p=0,003) kadınlarda ise amonyum (p=0,008) taşı oranı daha yüksekti. Kalsiyum ve oksalat görülme sıklığı 19 yaş üzerinde (sırasıyla p=0,012; p=0,03), magnezyum görülme sıklığı ise 18 yaş ve altında anlamlı derecede yüksek (p=0,006) bulundu. Kalsiyum-oksalat taşı pozitif olanların %35,8’inde ürat taşı da pozitifti. 

SONUÇ: Erkeklerde oksalat taşlarının daha sık görülmesine beslenme alışkanlıklarının; kadınlarda amonyum taşlarının daha sık görülmesine sık geçirilen idrar yolu enfeksiyonlarının neden olabileceği kanaatine varıldı. Kalsiyum-oksalat taşına ürat taşlarının eşlik etmesi ise, idrarda ürik asit atılımının kalsiyum oksalat taşı oluşumunda predispozan bir faktör olabileceğini düşündürmektedir.

Anahtar Kelimeler: Cinsiyet, Üriner Sistem Taşları, Yaş


5.
Major Karaciğer Rezeksiyonunda ERAS Protokolü
ERAS Protocol in Major Liver Resection
doi: 10.5222/otd.2013.135 Sayfalar: 135-142
Özlem Öndeş Bayar, Refik Bademci, Ulaş Sözener, Acar Tüzüner, Kaan Karayalçın

AMAÇ: Cerrahi uygulamalar ve anestezi tekniklerindeki büyük ilerlemeler mortalitede azalmaya neden olmasına rağmen elektif şartlarda ameliyata alınan hastalarda uzamış hastanede kalış süresi ve postoperatif morbidite hala sorun olarak görülmektedir. Bu durum klinik bakım standartlarının ve postoperatif stratejilerin gözden geçirilmesine neden olmuş ve cerrahi kliniklerinde perioperatif bakımın iyileştirilmesine bir yaklaşım olarak cerrahiden sonra hızlandırılmış toparlanma (Enhanced Recovery After Surgery, ERAS) protokolü, ya da diğer adı ile hızlandırılmış cerrahi (Fast Track Surgery, FTS) programları geliştirilerek majör cerrahilerde de başarılı bir şekilde uygulanabileceği gösterilmiştir. ERAS protokolü uygulanan hastalarda organ disfonksiyonunun ve morbiditenin azaldığı, hastaneden erken taburcu oldukları daha önce yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Biz de majör karaciğer rezeksiyonu yapılan hastalarda ERAS protokolü uygulaması hakkında yurt dışında az sayıda, Türkiye’de ise hiç çalışma bulunmadığından, majör karaciğer rezeksiyonu yapılan hastalarda ERAS protokolü uygulaması ile hastaların hastanede kalış süresinin kısaldığını ortaya koymayı amaçladık.

YÖNTEMLER: Çalışmamızda majör karaciğer rezeksiyonu planlanan 40 hastanın, 20’sine klasik bakım yöntemleri (kontrol grubu), 20’sine ise ERAS protokolü uygulayarak hastanede kalış sürelerini karşılaştırdık. Ayrıca, idrar sondası çekme zamanları, sulu ve katı gıdaya başlama zamanları, ameliyat sonrası erken mobilizasyon zamanı, ameliyat öncesi hareketliliğe ulaşma zamanları da karşılaştırıldı.

BULGULAR: Kontrol ve ERAS gruplarındaki hastalar hastanede kalış süreleri açısından karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptandı. Kontrol ve ERAS gruplarındaki hastaların ortalama hastanede kalış süresi sırasıyla 11.4±2.84 gün ve 5.5±1.4 gün olarak hesaplandı (p<0.001).

SONUÇ: Majör karaciğer rezeksiyonu ile beraber ERAS protokolü uygulanan hastaların hastanede kalış sürelerinin kısaldığı görülmüştür. Çalışmamızın daha önce ERAS protokolü uygulanan çalışmaların sonuçları ile örtüştüğü görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Karaciğer rezeksiyonu, hızlandırılmış cerrahi, cerrahiden sonra hızlandırılmış toparlanma


6.
Hiperemezis Gravidarumlu Gebelerde Anksiyete ve Depresyon İlişkisi ve Sıklığının Değerlendirilmesi
Evaluation of Anxiety and Depression in Hyperemesis Gravidarum Patients
doi: 10.5222/otd.2013.143 Sayfalar: 143-146
Orhan Özen, Veli Mihmanlı, Nur Çetinkaya, Ruken Yumuşak, Yunus Çiftçi, İsmet Gökçen

AMAÇ: Hiperemezis gravidarumlu gebelerde Beck ve Hastane anksiyete ve depresyon ölçeklerini kullanarak anksiyete ve depresyon sıklığı ve düzeylerini belirlemek

YÖNTEMLER: Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde yatarak tedavi gören 20 hafta ve altındaki hiperemezis gravidarum tanılı 50 gebe ile çalışma grubu, aynı gebelik haftalarında olup herhangi bir medikal ve obstetrik problemi olmayan 50 sağlıklı gebe ile de kontrol grubu oluşturuldu. Hastalardaki anksiyete-depresyon sıklığı ve ilişkisini belirlemek için Beck ve Hastane anksiyete - depresyon ölçekleri kullanıldı. Hastalar aynı zamanda serum sodyum, potasyum, Beta-HCG değerleri, yaş, parite ve vücut kitle indeksi açısından karşılaştırıldı. 

BULGULAR: Hiperemezis gravidarum endikasyonuyla hastaneye yatırılan hastalarda anksiyete ve depresyon düzeyleri ve sıklığı anlamlı olarak yüksek bulundu. İki grup arasında sodyum ve potasyum değerleri açısından her iki değişken için de p=0.006<0.05 ve p=0.032<0.05 istatistiki olarak anlamlı farklılıklar tespit edildi. Gruplar yaş, gravida, parite, önceki doğum öyküleri, vücut kitle indeksi karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunmadı.

SONUÇ: Hiperemezis gravidarumlu hastalarda anksiyete ve depresyon sıklığı ve düzeyleri istatistiki olarak anlamlı yüksek bulundu.

Anahtar Kelimeler: Hiperemezis gravidarum, Beck ve Hastane anksiyete depresyon ölçekleri, Gebelik


7.
10 Yıllık Perkütan Nefrolitotomi Deneyimlerimiz: Retrospektif Çalışma
Experiences of Percutaneous Nephrolithotomy for Ten Years: Retrospective Study
doi: 10.5222/otd.2013.147 Sayfalar: 147-153
Alper Ötünçtemur, Hüseyin Beşiroğlu, Murat Dursun, Süleyman Şahin, İsmail Köklü, Mustafa Erkoç, Eyyüp Danış, Muammer Bozkurt, Emin Özbek

AMAÇ: Kliniğimizde taş cerrahisinde oldukça sık olarak kullanılan bir yöntem olan perkütan nefrolitotominin(PNL) 976 hasta üzerinden değerlendirilmesi.

YÖNTEMLER: Temmuz 2003 ile Mart 2013 tarihleri arasında kliniğimizde 976 hastaya (568 Erkek / 408 Kadın) perkütan nefrolitotomi operasyonu uygulandı. Perkütan girişim C kollu floroskopi altında hastaya yüzüstü (prone) pozisyonu verilerek yapıldı. Amplatz dilatatörlerle giriş yolu genişletildi ve 30 F Amplatz sheat yerleştirildi. Perkütan taş kırma ve taşların temizlenmesi 26 F rigid nefroskop ve pnömatik litotriptörle yapıldı. Operasyonun bitiminde 18 F nefrostomi tüpü takıldı. 976 vakanın sonuçları karşılaştırıldı.

BULGULAR: Yaş ortalaması 47,6± 10 (17-76) olan 568 erkek,408 kadın toplam 976 olguya PNL uygulandı. 536 sağ, 440 sol üniteye PNL operasyonu yapıldı. Hastaların taş yükü 8,1 ± 4,21 cm² (2-30 cm²) bulundu. Ortalama operasyon süresi 72,1± 29,7 dakikaydı (30– 80 dakika). Taşsızlık oranı 849/976 (%87) olarak hesaplandı. Postoperatif dönemde 46 (%4,8) hastaya kan transfüzyonu yapıldı.. 16 hastada komplike İYE gelişti. Nefrostomi kalış süresi ortalama 2,6 gün, hastanede kalış süresi ortalama 3,4 gündü.

SONUÇ: Perkütan nefrolitotomi geniş serili çalışmamızda görüldüğü üzere etkinliği yüksek güvenle uygulanabilecek bir yöntemdir. 

Anahtar Kelimeler: Böbrek taşı, perkutan nefrolitotomi

DERLEME
8.
Pelvik İnflamatuvar Hastalık ve Hemşirelik Yaklaşımı
Pelvic Inflammatory Disease and Nursing Approach
doi: 10.5222/otd.2013.154 Sayfalar: 154-159
Neriman Çağlayan, Nezihe Kızılkaya Beji

Pelvik inflamatuvar hastalık (Pelvic İnflammatory Disease-PID), üst genital sistemin (endometritis, tubo-ovarian abse, salpenjit, peritonit) akut inflamatuar enfeksiyonudur. PID kadın cinsel yolla bulaşan hastalıklarının en önemli komplikasyonu olmakla birlikte, tedavi edilmediğinde %20 oranında ektopik gebelik, % 40 oranında kronik pelvik ağrı ve tubal hasar sonucu gelişen infertiliteye neden olmaktadır. Ayrıca PID, kadınların iş gücü kaybına ve sağlık harcamalarında artışa neden olan önemli bir toplumsal sorundur. CDC (Centers for Disease Control and Prevention), enfeksiyonları önlemede, cinsel sağlık eğitiminin ve riskleri azaltıcı hasta eğitiminin önemini vurgulamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Pelvik İnflamatuar Hastalık (PID), Akut Salpenjit, Akut Pelvik Peritonit
OLGU SUNUMU
9.
İnfratemporal Bölgenin Benign Fibromatöz Mezenkimal Tümörü
Benign Fibromatosis Mesenchymal Tumor of the Infratemporal Region
doi: 10.5222/otd.2013.160 Sayfalar: 160-163
Tolgar Lütfi Kumral, Yavuz Uyar, Ziya Saltürk, Güven Yıldırım, Cemil Yurtseven

İnfratemporal fossa cerrahi ulaşımı oldukça zor olan ve önemli yapıların bulunduğu bir cerrahi alandır. Bu alan genellikle çevre dokulardan kaynaklanan tümörlerin invazyonuna maruz kalmaktadır. Ancak nadiren buradan benign ya da malign primer tümörler orijin alabilir. Tanı genellikle ekspansil tarzda büyüme sonucu geç evrede konur ve radyolojik görüntüleme yöntemleri cerrahi endikasyonun belirlenmesinde çok değerlidir.

Bu olgumuzda kliniğimize yüzde dolgunluk ve deformasyon ile başvuran 69 yaşında erkek hastaya Cald-well Luc ve transzigomatik yaklaşımı ile tümör eksizyonu yapıldı. Bu bölgenin sınırları, cerrahi yaklaşımları olgu ve literatür eşliğinde tartışıldı.

Anahtar Kelimeler: İnfratemporal fossa, fibromatöz mezenkimal tümör, cerrahi yaklaşımlar 

10.
Akciğer Tüberkülozlu Olguda Stafilokok Aureus’un Etken Olduğu Lomber Spinal Spondilodiskitis
Spondylodiscitis of the Lomber Spine Caused by Staphylococcus Aureus in a Patient with Pulmoner Tuberculosis: Case Report
doi: 10.5222/otd.2013.164 Sayfalar: 164-167
Tarık Akman, Bahadır Alkan, Adem Bozkurt Aras, Mustafa Güven, Şule Koşar, Hasan Ali Kiraz, Murat Coşar

Lomber spinal spondilodiskitis nadir görülen, fakat sıklıkla hızlı seyirli genellikle başta konulan yanlış tanılarla tanısı geciken, bu nedenle de sonuçları ciddi olabilen enfeksiyonlardır. Günümüzde tanı yöntemlerinin gelişmesi ile, özellikle manyetik rezonans görüntüleme ile spinal enfeksiyon tanısını koyabilmek ve tedaviyi buna göre yönlendirebilmek mümkün olmaktadır.
Erken teşhiste morbidite ve mortalite oranlarının belirgin bir şekilde azaldığı bildirilmek tedir. Bizim olgumuzda olduğu gibi lomber spinal spondilodiskitis düşünülen hastalarda yapılacak cerrahi müdahale oluşabilecek kalıcı nörolojik sekelleri önleyebilmek için önemlidir. Ayrıca multidisipliner bir yaklaşım gerektirir.
Bu yazıda, primer akciğer tüberkülozlu vakada cerrahi olarak tedavi edilen bir Stafilokok aureus’un etken olduğu lomber spinal spondilodiskitisli olgu sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Lomber spinal spondilodiskitis, Primer Akciğer Tüberkülozu, Stafilokok aureus

11.
Erişkinde Görülen Ender Bir İleus Nedeni: Meckel Divertikülüne Bağlı İnternal Herniasyon
A rare Cause of Ileus in Adults: Internal Herniation Due to Meckel’s Diverticulum
doi: 10.5222/otd.2013.168 Sayfalar: 168-171
Birol Ağca, Yüksel Beyaz, Hakan Tezer, Nevzat Elmalı, Sedat Kamalı 

Meckel Divertikülü toplumda en sık görülen konjenital gastrointestinal sistem anomalisidir.Erişkin dönemde tesadüfen tanı konulan bu durum bazen hayatı tehtit eden komplikasyonlarla da karşımıza çıkmaktadır.Bu yazıda 27 yaşında erişkin bir erkekte Meckel divertikülüne bağlı gelişen internal ince barsak herniasyonu ve onu takip eden ileus olgusu sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Meckel divertikülü, ileus, internal herniasyon
Logos Tıp Yayıncılığı
Yildiz Posta Cad. Sinan Apt. No:36
D.63-64 Gayrettepe 34349 Istanbul
 
Fax :
(212) 288 0541
(212) 288 5022
(212) 211 6185
  E-mail
[email protected]
  Google Maps için tıklayın