DERLEME |
1. |
Tiroid Karsinomlarının Genetik Temeli: Bir Derleme
Genetic Basis of Thyroid Carcinoma: A Review
doi: 10.5222/otd.2013.001 Sayfalar: 1-7
Turgay Şimşek, Nuh Zafer Cantürk
Tiroid kanseri en yaygın endokrin malignitedir ve yıllık endokrin organlara ait kanser ölümlerinin çoğundan sorumludur. Tiroid follikül epitelinden kaynaklanan diferansiye tiroid kanserlerinde medüller tiroid kanserinde olduğu gibi germ line geçişi gösterilmiştir; üzerinde detaylı çalışılmış bir mutasyon ya da sorumlu bir gen söz konusu değilse de tiroid kanserinde yine de genetik yatkınlıktan söz edebilmek mümkündür. Olası bir takım tümör supressör genler ve onkogenler üzerinde durulmaktadır. Son 20 yıldır bu tümörlerle ilgili çalışmalarda moleküler teknolojilerin uygulanması ile genetiğin spesifik tiroid tümörlerinin gelişimi ile ilişkisi aydınlatılmıştır. Papiller tiroid kanserinin %70’inde RET, TRK, BRAF, RAS gibi genetik mutasyonlar izlendiği halde bunlar aynı tümörde eşzamanlı görülmezler. Bu mutasyonların ortak bir özelliği hepsinin mitojen-aktive edici protein kinaz yolağı ile ilgili olmalarıdır. RAS mutasyonları papiller tiroid kanserinin folliküler varyantında nadiren görülür. Folliküler tiroid kanserindeki PAX8-PPARγ translokasyonları, RAS, CTNNB1 ve p53 mutasyonları gibi genetik değişimler kötü diferansiye ve anaplastik (andiferansiye) tiroid kanserlerinin gelişimi ve progresyonunda da etkili olmuştur. RET mutasyonu hem ailevi hem sporadik medüller tiroid kanserinden sorumlu tutulmuştur.
Anahtar Kelimeler: RET/PTK, TRK, RAS, BRAF, PAX8-PPARγ, p53 |
ARAŞTIRMA |
2. |
Meme Kitlelerinin Değerlendirilmesinde Elastografi ve Difüzyon MRG’nin Yeri
Evaluation of Breast Masses with Diffusion MRI and Elastography
doi: 10.5222/otd.2013.008 Sayfalar: 8-14
Duçem Gerger, Zafer Ünsal Coşkun, Aslı Ertürk, Şükrü Uzun
AMAÇ: Meme kanseri tüm insanlarda AC kanserinden sonra 2. sıklıkla görülmektedir. Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde en sık görülen kadın kanseridir. Kadınlarda kanserden ölüm nedenlerinin de başında gelmektedir Erken evrede saptanması prognoz açısından oldukça önemlidir.Bu çalışmanın amacı erken evrede tanı ve tedaviye katkı amaçlı morfolojik analiz açısından meme USG ve mamografi gibi rutinde kullanılan tetkiklerle elde edilecek bilgilere meme Diffüzyon MRG ve Elastografi’nin rolü ve katkısını belirlemek ve meme lezyonları tanısında kullanılan tetkikleri karşılaştırmaktır.
YÖNTEMLER: Çalışmada Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi Cerrahi Polikliniğine meme başında akıntı, ele gelen kitle nedeni ile başvurup fizik muayenede kitle tespit edilmesi nedeni ile Radyodianostik Kliniğine sevk edilen 31 kadın hasta alınmıştır. Hastaların yaş ortalamaları 49,65± 12,84 minimum 24 yaş, maksimum 71 yaş bulunmuştur. Olgular US ve/veya mamografi ile değerlendirildi. Daha sonra tüm olgulara elastografi ve Difüzyon MRG tetkikleri yapıldı.
BULGULAR: Hastalar tru-cut ve ince iğne kılavuzluğunda yapılan biyopsi neticelerine göre 9 (%27,3) benign, 22 (%72,7) malign gruplarına ayrıldı. Yapılan elastografide,22 malign lezyonun 7’sinde (%31.8); 9 benign lezyonun 1’inde score 4- 5 olmak üzere malign özellik saptandı. Difüzyon MRG ve ADC haritalanması yapılan 31 lezyonda: 22 malign hastanın sadece 1’i hariç diffüzyonda kısıtlanma izlenmiş olup malign karakterde değerlendirildi.9 benign lezyonun tamamında kısıtlanma mevcut değildi ve benign olarak değerlendirildi.
SONUÇ: Çalışmada elastografi ve ADC değerlerinin sensitivitesi sırası ile %31.82, %95.40, %100; spesifitesi sırası ile %88.89, %88.89 olarak bulundu. Benign ve malign hasta gruplarının elastografi ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,305). Malign hasta grubu ADC ortalamaları, benign hasta grubu ADC ortalamalarına kıyasla istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p=0,0001). Çalışmada en büyük doğruluğun Diffüzyon MRG ve ADC ölçümleri ile sağlandığı sonucuna ulaşıldı.
Anahtar Kelimeler: Meme Diffüzyon MRG, ADC değerleri, elastografi, meme kanser |
DENEYSEL ÇALIŞMA |
3. |
Ratlarda Deksmedotomidinin İntraartikuler Enjeksiyonuna Sinovyal Cevap
The Synovial Response To Intraarticular Injection Of Dexmedetomidine In Rats
doi: 10.5222/otd.2013.015 Sayfalar: 15-21
Namigar Turgut, Aygen Türkmen, Aysel Altan, Sumru Gökkaya, Esener Baylan, Deniz Özcan, Zafer Berkman
AMAÇ: Spesifik ve selektif α2 adrenoseptör agonist Deksmedetomidin medetomidinin farmakolojik olarak aktif dekstroizomeridir. Çalışmamızda rat diz eklemine deksmedetomidinin intraartiküler uygulanmasının etkilerini araştırdık.
YÖNTEMLER: Elli Spraque-Dawley rat çalışmaya dahil edildi. Grup I ratlara (n = 33) 16.10 -3 mol. litre -1 deksmedetomidin sağ diz eklem içine enjekte edildi. Üç rat sham ameliyat edildi. Ratlar 48.sa. (10 rat) ve 7. gün (10 rat), 24. saat (10 rat) sakrifiye edildi. İkinci adımda ise, 16.10 -2 mol. litre -1 deksmedetomidin intraartikular verildi (Grup II), ( n=6 )
BULGULAR: Histopatolojik bulgular Grup I’de 24.saatte; düzenli bir sinovyal membran, 48.saatte; polimorfonükleer lökositler, mast hücreleri ve düzenli bir sinovyal membran. 7. Günde; hafif polimorfonükleer lökositler, lenfositler ve hafif ödem görüldü.. Bu bulgular orta derecede inflamasyon göstergesiydi. Grup II’de 7. Günde; sinovyal membranda kalınlaşma ve papiller çoğalması, nadir lökosit, nadir lenfositler, bol mast hücreleri ile birlikte, lokalize travma ve çevresindeki kas dokusunun artmış lökosit nedeniyle mikrokalsifikasyonlar odakları görüldü. Bu bulgular konsantrasyonun 10 kat artışı ile ılımlı bir inflamasyon göstergesiydi.
SONUÇ: Post-operatif analjezi için intraartiküler deksmedetomidin kullanırken dikkat edilmelidir. Bu konuda daha fazla araştırma gerekli olduğu sonucuna varıldı.
Anahtar Kelimeler: İntraartikular, rat, deksmedetomidin, analjezi, sinovyum, kartilaj |
ARAŞTIRMA |
4. |
Rahim İçi Araç Kullanımı ve Tubo-Ovaryen Abse
The Usage of Intrauterin Device and Tubo-Ovarian Abscess
doi: 10.5222/otd.2013.022 Sayfalar: 22-25
Ali Emre Tahaoğlu, Veli Mihmanlı, Nur Çetinkaya, Yılmaz Güzel, Taner Mirza, Gözde Toprakçı, Soner Pul
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı rahim içi araç kullanımı ve kullanım süresinin uzunluğunun tubo-ovaryan abse gelişimi ile olan ilişkisini incelemektir.
YÖNTEMLER: Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde 0cak 2006 - Aralık 2010 tarihleri arasında pelvik enflamatuar hastalık tanısı alan ve tedavi edilen 118 hasta; medikal tedavi edilen 60 hasta ile tubo-ovaryan abse nedeniyle opere edilen 58 hasta, rahim içi araç kullanımı ve süresi ile klinik ve labaratuar bulguları açısından retrospektif olarak çalışmaya alındı.
BULGULAR: Medikal tedavi edilen pelvik inflamatuar hastalık grubunda 9 hasta (%15) rahim içi araç kullanmaktayken tubo-ovaryan abse nedeniyle opere edilen grupta 30 hasta (%51.7) rahim içi araç kullanmaktaydı. Medikal tedavi edilen grupta rahim içi araç kullanım süresi ortalama 7.3 yıl opere edilen grupta ise rahim içi araç kullanım süresi ortalama 8.04 yıl idi.
SONUÇ: Çalışma TOA ve medikal tedavi grupları arasında RİA kullanımı açısından istatiksel olarak anlamlı bir fark olduğunu ortaya koymuştur.
Anahtar Kelimeler: Tubo-ovaryan abse, rahim içi araç, pelvik inflamatuar hastalık |
|
5. |
Hastanelerde Modern Yönetim Felsefesinin Verimliliğe Etkisi: Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uygulaması
The Impact of Modern Managerial t Philosophy in Hospitals on Productivity and Its Implementation in a Training and Research Hospital
doi: 10.5222/otd.2013.026 Sayfalar: 26-32
Muhittin Özkan, Namigar Turgut, Asime Ay, Kamil Uslu
AMAÇ: Çalışmanın amacı, hastanelerde doktorların bakış açısıyla modern yönetim felsefesinin verimliliğe etkisini analiz etmektir.
YÖNTEMLER: Çalışmada hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesi; modern yönetim teknikleri, yönetimin tutumu, zaman yönetimi, sağlık hizmetlerinin finansmanı, atık yönetimi, bilgi sistemleri ve hasta tatmini boyutlarıyla sınırlandırılmıştır. Araştırmada veriler, hastanelerde verimlilik konusunda yapılmış araştırmalar referans alınarak ve Türk sağlık sisteminin içinde bulunduğu mevcut koşullar dikkate alınarak hastanelerde verimlilik konusunda anket formu oluşturulmuştur.
BULGULAR: Araştırma bulgularına göre; hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesinde ileri teknolojiden yararlanma, zaman yönetimi, nitelikli personel istihdamı, katılımcı yönetim felsefesi ve etkin maliyet yönetiminin en önemli faktörler olduğu gözlenmektedir. Ancak hasta tatmini ve hizmet kalitesinin verimliliğin iyileştirilmesine düşük düzeyde etki ettiği tespit edilmiştir.
SONUÇ: Doktorların hastanelerde verimliliğin iyileştirilmesine yönelik tutumları genel olarak değerlendirildiğinde; modern yönetim felsefesinin uygulanmasına hem taraftar oldukları hem de olmadıkları sonucuna ulaşılmıştır
Anahtar Kelimeler: Verimlilik, Hastane, Modern Yönetim Felsefesi |
|
6. |
Kalça Cerrahisinde Anestezi Deneyimlerimiz
Our Experiences of Anesthesia in Hip Surgery
doi: 10.5222/otd.2013.033 Sayfalar: 33-36
Ayşın Ersoy , Zekeriya Ervatan, Achmet Ali, Deniz Kara, Esengül Sağ, Müjdat Adaş
AMAÇ: Kalça cerrahisi uygulanan hastaların büyük bir çoğunluğu ileri yaş grubundadır. Geriatrik hastalarda kardiyak, endokrin, renal, serebral ve respiratuvar hastalıkların varlığı perioperatif ve postoperatif morbidite ve mortalite artırmaktadır. Bu hastalarda, spinal ve epidural anestezi gibi bölgesel anestezi teknikleri genel anesteziye göre daha fazla tercih edilmektedir. Çalışmamız, 1 yıl içerisinde hastanemizde gerçekleştirilen 300 kalça cerrahisi olgusundaki anestezi deneyimlerimizi içermektedir.
YÖNTEMLER: Ağustos 2011-Temmuz 2012 tarihleri arasında, 2 ayrı ortopedi ameliyathanesinde gerçekleştirilen 300 kalça cerrahisi olgusu retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: 155(%51.6) hastaya spinal anestezi, 86(%28.6)hastaya kombine spinal- epidural anestezi, 59(%19.8) hastaya genel anestezi uygulandı.
SONUÇ: Anestezi tekniğinin seçimi, cerrahi gereksinimi, cerrahın ve anestezistin o tekniği uygulamadaki deneyim ve becerisi de hesaba katılarak yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kalça cerrahisi, spinal anestezi, epidural anestezi |
|
7. |
Tıkayıcı Tip Serebrovaskuler Hastalıkların Karotis İntima-media Kalınlığı ile İlişkisi
The Correlation Between Carotid Intima-media Thickness (IMT) and Cerebrovascular Events
doi: 10.5222/otd.2013.037 Sayfalar: 37-43
Deniz Alagöz, Zafer Ünsal Coşkun, Cengiz Yılmaz
AMAÇ: Bu çalışmada intima-media kalınlığı (IMK) ölçümünün tıkayıcı tip serebrovaskuler hastalıkların (SVH) erken tanısındaki yerini araştırdık.
YÖNTEMLER: Çalışmamızda 50 yaş üzerindeki populasyonda İMK ile SVH arasındaki ilişkiyi araştırdık. Yaş ortalaması 68.98±1.39 olan ve hayatlarının bir döneminde SVH’la karşı karşıya kalmış 54 hasta (akut, subakut ve kronik infarkt hastaları) ile kontrol grubu olarak yaş ortalaması 66.26±1.93 olan 35 kişi değerlendirilmeye alındı.Tüm hastaların karotis arter B-mod ultrason ölçümleri ile İMK değerlendirildi. Hastaların çekilen kranial bilgisayarlı tomografi (BBT ) ve/veya manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sonuçlarına göre infarktın boyutu ve lokalizasyonu saptandı. Görüntüleme yöntemlerine göre infarktlar laküner ve non-laküner (watershed, kortikal ve geniş subkortikal) olmak üzere iki alt gruba ayrıldı. Bu alt gruplar ile intima-media kalınlığı arasındaki ilişki değerlendirildi. Bunun dışında inme için tanımlanan diğer risk faktörleri ile İMK arasındaki ilişki araştırıldı.
BULGULAR: Hasta grubunda ortalama İMK 1.1mm kontrol grubunda ise ortalama İMK 0.94mm idi. Hasta ve kontrol grupları karşılaştırıldığında İMK değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark izlendi. (p<0.05) Laküner inme geçiren hasta grubu ile non-laküner inme geçiren hasta grubu arasında İMK açısından anlamlı fark bulunmadı. (p>0.05) İnme risk faktörlerinden yaş ile İMK arasında anlamlı ilişki bulundu. (p<0.05)
SONUÇ: Bu çalışma, tıkayıcı tip serebrovaskuler hastalıkların erken tanısında bilinen risk faktörlerine ek olarak İMK ölçümünün de önem taşıdığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: İnme, karotis intima-media kalınlığı, B-mod ultrason, serebrovaskuler hastalık |
OLGU SUNUMU |
8. |
Supraklavikuler Lenfadenopati ile Saptanan Kikuchi-Fujimoto Hastalığı: Vaka Sunumu
Kikuchi-Fujimoto Disease Presenting With Supraclavicular Lymphadenopathy: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2013.044Sayfalar: 44-46
Alper Çelikten, Muzaffer Metin, Adnan Sayar, Nur Büyükpınarbaşılı, Atilla Pekçolaklar, Necati Çitak, Abdülaziz Kök, Atilla Gürses
Supraklavikuler lenfadenopatisi olan 34 yaşında kadın hasta kliniğimize başvurdu. Biopsi ile çıkarılan lenf nodunun patolojik inceleme sonucu aynı zamanda histiositik nekrotizan lenfadenit de denilen Kikuchi-Fujimoto hastalığı (KFH) olarak raporlandı. Klinik gidiş lenf nodunun eksizyonu ve nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlarla kendini sınırladı. Literatürde bildirildiği gibi iki ay içinde spontan iyileşme görüldü. KFH’nın sebebi bilinmemektedir ve benign lenfadenopati nedenlerinden biridir. Lenfoma dahil olmak üzere lenfadenopatiye sebep olan diğer pek çok hastalıkla karışabilmesi açısından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Kikuchi-Fujimoto, Histiositik Nekrotizan Lenfadenit, Lenfadenopati |
|
9. |
Primer Kutanöz Leiomyosarkom: Olgu sunumu
Primary Cutaneous Leimyosarcoma: Report of a case
doi: 10.5222/otd.2013.047 Sayfalar: 47-50
İlknur Mansuroğlu, Mihriban Gürbüzel, Ayhan Özsoy, Selma Erdoğan Düzcü
İki aylık erkek bebek şuur kaybı nedeniyle acil polikliniğimize getirildi. Fizik muayenesinde şuuru açık ve soluk olan bebeğin etrafla ilgisi azdı. Sistem bulgularında hipotoni dışında özellik saptanmayan bebeğin laboratuar tetkiklerinde WBC: 7130, RBC: 3.17 10 6, HGB: 10.6 gr, HCT: % 29.9, MCV: 94.3, MCH: 33.4, PLT: 480 bin/ml, kan şekeri: 108mg/dl, Ca: 10,2 mg/dl, Mg: 2,1mg/dl Na: 136 mEq/l, K: 3,7mEq/l, amonyak: 55.8µgr/dl ve tandem mass testi normal saptandı. Yatışının ilk gününde tüm vücüdunda kasılma olan hastanın çekilen kranial USG ve EEG normal bulundu. Kardiolojik açıdan değerlendirilen hastanın ekokardiografisinde VSD ve PFO saptanırken, holter EKG özellik saptanmadı. B12 düzeyi 219.9 pg/dl, homosistein: 9.2 µmol/ml (N: 3.3-8.3) saptanan hastann annesinin B12 düzeyi de 186 pg/dl bulunması üzerine 100 mcg/kg/gün B12 IM başlandı. Tedavi başlandıktan sora atakları kaybolan bebek, tedavisi düzenlerek yatışının 7. gününde taburcu edildi. 1 hafta sonra yapılan kontrolünde nöbet geçirmediği, 1 ay sonraki kontrolünde ise hipotonisitesinin azaldığı saptandı.
Anahtar Kelimeler: Kutanöz leiomyosarkom, düz kas, mitoz |
|
10. |
İntramedüller Yerleşimli Glioblastom Olgusuna Yaklaşım: Bir Olgu Sunumu
Approach to The Case of Intramedullary Glioblastoma: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2013.051 Sayfalar: 51-55
Alpaslan Mayadağlı, Zedef Özdemir Dağ, Atınç Aksu, Beyhan Ceylaner Bıçakcı, Kemal Ekici, Dilek Yavuzer
Glioblastom (GB) yetişkinlerde beyinde görülen en sık glial tümördür. Spinal kökenli GB olguları ise oldukça nadir görülmektedir.
Bulgular: 41 yaşındaki erkek hasta Ekim / 2009’ da Torakal 6-8 seviyesi aralığında spinal kitle tespit edilerek opere edilmiş. Patolojisinde, nekroz ve inflamasyon çevresinde gliozis alanları saptanmış ve takip edilmiştir. Şubat / 2011’ de şikayet progresyonu ve nüks tespit edilen hastaya ikinci operasyon uygulanmıştır. Patolojik incelemesinde ‘dev hücreli GB’ tanısı almıştır. Subtotal cerrahi rezeksiyon sonrası tümör lojuna radyoterapi (RT) ve eşzamanlı Temozolamid tedavisi uygulanmıştır. Adjuvan tedavisi tamamlanan hastanın ilk takibinde yaygın leptomeningeal tutulum ve akut triventriküler hidrosefali saptanmıştır. Ventriküloperitoneal şant takılarak semptomatik destek tedavileri ile izlenen hasta 3 ay sonra hastalık progresyonu nedeniyle kaybedilmiştir.
Sonuç: Spinal GB olguları son derece nadir görülen ve agresiv seyir gösteren tümörlerdir. Bu olgularda leptomeningeal yayılım ve intrakranial metastaz riski yüksektir. Uygun vakalarda postoperatif kranio-spinal RT uygulaması, hastalık kontrolü açısından etkin bir tedavi yaklaşımı olabilir.
Anahtar Kelimeler: Spinal Kord Neoplazmları, Glioblastom, Radyoterapi |
|
11. |
Ataksi, Skolyoz ve Pes Kavus: Bir Olgu Sunumu
Ataxia, Scoliosis and Pes Cavus: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2013.056 Sayfalar: 56-59
İhsan Kafadar, Betül Diler, Koray Yalçın
1863 yılında Nicolaus Friedreich tarafından tanımlanan Friedreich ataksisi otozomal resesif kalıtılan, herediter progresif nörodejeneratif bir hastalıktır. Hastalar genellikle progresif ataksi, güçsüzlük, alt ekstremitede duyu kaybı, skolyoz ve tipik bir ayak deformitesi olan pes kavus ile sağlık kuruluşlarına başvururlar. Bu sunumda Friedreich ataksisi tanısı alan 13 yaşındaki kız olguda, ataksi ile başvuran hastalarda fizik muayene bulgularının ayırıcı tanıda ne kadar yol gösterici olabileceğini vurguladık.
Anahtar Kelimeler: Friedreich ataksisi, skolyoz, pes cavus |
|
12. |
Böbreğin Berrak Hücreli Sarkomu: Bir Olgu Sunumu
Clear Cell Sarcoma of Kidney: A Case Report
doi: 10.5222/otd.2013.060 Sayfalar: 60-62
Begüm Zeren, Begül Yağcı Küpeli, Cengiz Gül, Servet Erdal Adal
Böbreğin berrak hücreli sarkomu çocukluk çağı primer renal neoplasmlarının %4’ünü oluşturan, sıklıkla 2ay - 14 yaş aralığında görülen, metastaz ve relaps riski yüksek olan nadir bir pediyatrik malignitedir.İlk kez 7 aylık iken karında kitle şikayeti ile başvuran hastamıza detaylı histopatolojik inceleme sonucunda böbreğin berrak hücreli sarkomu tanısı konmuştur. Bu olgu; yaş grubu itibariyle böbreğin berrak hücreli sarkomunun nadir görülmesi, agresif seyri açısından dikkatli olunması gerekliliği ve çok daha sık görülen ve mikroskopik olarak benzer özellikleri nedeniyle sıklıkla karışıklığa neden olabilecek Wilms Tümör ayırıcı tanısında dikkatli olunması gerekliliğini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Berrak hücreli sarkom, süt çocuğu, böbrek |
|